KGOS 27. Tur || Yorum: Sonsuzluğun Kıyısında - J.A.Redmerski

4/24/2016, BY Buse Güler - 3 yorum:

"Duygusal, kalp atışınızı hızlandıracak ve hep daha fazlasını isteyeceğiniz bir serüven."-Reveal-
Camryn Bennett hayatı boyunca hiç olmadığı kadar mutludur. Ruh eşi Andrew Parrish'le bir otobüste tanışmalarından beş ay sonra nişanlanmışlardır. Üstelik onları bekleyen tek şey evlilik de değildir. Hem endişeli, hem heyecanlı olan Camryn, hayatının geri kalanını Andrew ile geçirmek için sabırsızlanıyordur. Onun kendisini daima seveceğinden emindir, çiftin hayattan pek çok beklentisi vardır fakat kötü bir olay, hayatlarını bir anda tepetaklak eder. 
Andrew yaşama tutunmaya çalışır, Camryn'in de aynı çabayı göstereceğini düşünür. Ama Camryn'in yarasını tehlikeli yollardan sarmaya çalıştığını fark edince, onu hayata döndürmek için bir şey yapması gerektiğini anlar. Aşklarının her şeyin üstesinden geleceğini ispatlamaya çalışan Andrew, Camryn'i umut ve tutkuyla dolu yeni bir yolculuğa davet eder. Aşkın en güzel hali yine Redmerski'nin kalemiyle okurla buluşuyor. Sonsuzluğun Kıyısında hayata ve aşka dair çarpıcı bir hikâye... 
Herkese merhaba, yeni bir blog tur yorumuyla sizinleyim. 
Yorumuma geçmeden önce, eğer facebook sayfamızda devam eden çekilişe katılmadıysanız buradan , instagram hesabımızda da bulunan çekilişe buradan katılabilirsiniz :)
Bugün turun son günü, son yorum benim. Eğer önceki yorumları incelemek isterseniz, facebook sayfamızdan inceleyebilirsiniz.

İlk kitap olan Hiçliğin Kıyısında yorumuma göz atmak isterseniz buradan bakabilirsiniz :)

Evet, yönlendirmelerim bittiğine göre sanırım yorumuma geçebilirim :)

Öncelikle spoiler vermeyeceğim, ilk kitabı okumadıysanız da yorumumu okuyabilirsiniz. Konusundan arka kapakta yeterince bahsediyor zaten. O yüzden pek bahsetmek istemiyorum.

İlk kitabı gerçekten çok sevmiştim ve seri olduğunu bilmiyordum. Aslında bittiği zaman havada kalan pek bir şey olmamıştı. İkinci kitabı çıkmasa da benim için muazzam bir kitaptı. Ama ikinci kitap olan Sonsuzluğun Kıyısında'nın çıkacağını öğrendiğim zaman gerçekten çok sevindim. Camryn ve Andrew'i tekrar okumak çok güzeldi :)

İlk kitabın sonundan sonra devam ediyor kitap. Hiçliğin Kıyısında'ya göre daha durağan bir kitaptı aslında. Çok fazla eğlenceli değildi ama insanın içine dokunuyor. Yazarın kalemini zaten çok sevmiştim. Okurken içinize işleyen türden bir kitap. 

İki karakter tarafından da anlatılıyor ve bu benim hoşuma giden bir unsur. Bu kitapta çiftimizi pek kolay şeyler karşılamıyor aslında. Epey zorlu dönemlerden geçiyorlar. Bu dönemlerden geçerken de Andrew öylesine mükemmel bir adam oldu ki... Zaten mükemmeldi bana göre ama demek ki daha fazlası da olabiliyormuş :)

Yine ilk kitap gibi bir çırpıda bitirebileceğinizi düşünüyorum. Umarım sizler de benim gibi keyif alarak okursunuz :) Henüz ilk kitabı almadıysanız ikisini birden alın. İlk kitabı okuduysanız, bekletmeyin bu kitabı da :)
Mutlu günler dilerim :) 

KGOS:26.TUR || YORUM: SENİ SEVERKEN - GÜNEŞ DEMİREL

3/23/2016, BY Buse Güler - 1 yorum:

Karşılıksız bir aşka ömrünüzü adayabilir misiniz? Deniz, kendini bildiğinden beri âşıktı Ateş'e. Tüm geçmişini dolduran ve geleceğin bile silemeyeceği bir aşka emanet etmişti kalbini. Onun için nefes almak demek, Ateş demekti. Ne yıllar vazgeçirebilmişti onu sevdasından, ne de sevdiği adamın başkasına ait olduğunu bilmek… Her geçen gün umudunu yitirse de, kalbinin pusulası hep Ateş'i gösteriyordu. Peki, vazgeçmemek, çok istemek yeter miydi hayallerin gerçek olmasına?
Ateş, mükemmel bir yaşama sahip olduğunu düşünürken yanılmıştı. Hiç beklemediği bir anda hayatının yönü değişmiş, bir yaprak gibi savrulmuştu. Kendine yeni bir düzen kurmaya çalışırken, içinde yanan ve yandıkça daha da büyüyen nefret duygusuyla baş edebilecek miydi? Kalbinize dokunacak bir aşk hikâyesi okumaya hazır mısınız?
Herkese merhaba, yine çok güze bir tur kitabının yorumuyla sizlerleyim. Güneş Demirel ile Şimdi Benimsin kitabı sayesinde tanışmıştım ve o zaman da kalemini çok sevmiştim. Ama Seni Severken benim için apayrı oldu, öyle de kalacak :) 

Çocukluk arkadaşı olan Deniz ve Ateş'in hikayesini okuyoruz. Deniz küçüklüğünden beri Ateş'e aşık ama Ateş bunun farkında değil. Uzaktan sevmiş hep Deniz onu. O mutluysa bana yeter diye düşünmüş. Daha sonra kızımız tam umudunu kestiği anda kader onları bir araya getiriyor. İşte bunu okuyoruz. 

Bir de yan karakterler var. Deniz'in eczanesindeki yardımcısı Kenan ve annesi Gülsu. Kenan'ın hiç tanımadığı babası Erkan, yani Gülsu'nun yıllarca içindeki aşkla, anılarla yaşattığı Erkan'ı. 
Ben Erkan ve Gülsu yan yarakterler olsa da onların hikayesini daha çok sevdim. Deniz ve Ateş'i sevmedim değil, sevdim ama keşke ana hikaye Erkan ve Gülsu üzerine kurulu olsaymış :) Gerçi sonlara doğru neredeyse öyle oluyor. 
Kitabı çok beğendim. Elime aldığımda sayfalar su gibi akıp gitti. Bazen gülümseyerek, bazen de boğazımda bir yumruyla okudum yaşananları. Kimi zaman tahmin ettim kimi zaman yok artık dedim. 





Kalabalık bir kitaptı aslında ve ben genelde sevmem kalabalık kitapları, kafam karışır. Ama yazarın tam kararında bir kurgu oluşturduğunu düşünüyorum. Çünkü hem tüm karakterlerin detayları vardı, hem de bu detaylar yeterliydi ve sıkmıyordu. Güzeldi işte, bitmesin diye son sayfaları yavaş okusamda her güzel şeyde olduğu gibi bu kitabın da sonunu gördüm ve yüzümde buruk bir tebessümle kapattım son sayfayı. Daha önce de söylemiştim, yine söylüyorum. Yazarın sihirli bir kalemi var sanki, elinize aldığınız zaman isteyerek bırakamıyorsunuz, illa o kitap bitecek. Acaba bir sonraki bölümde ne olacak hissiyle okudum hep.
Ephesus Yayınları sağolsun cilt kalitesinden ödün vermiyor, bu kitabın da kapak ve cilt kalitesini beğendim. Özellikle arka cilt kısmındaki detaylar çok güzeldi.

 Kısacası ben kitabı çok beğendim, muazzam bir kitaptı bana göre. Sizin de seveceğinizi umuyorum. Tek sıkıntım keşke ana karakterler Gülsu ve Erkan olsaydı :) Yazarın sihirli kaleminin yanı sıra duyguyu okura geçirişini ve bizden karakterler yazmasını da çok seviyorum. Tavsiyemdir efendim, okuyun.

Puanım:


KGOS 25. Tur || Yorum: Entrikacılar - Christine Féret-Fleury

3/14/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Versailles karmakarışık! Versailles aklını kaçırmış!
Saray'a yeni gelen, "Kızıl" adıyla tanınan ve hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir kızıl saçlı, tozu dumana kattı. Ünlü terzi Claude de Chinelle'in koruması altına giren bu güzeller güzeli kız, terzinin en sevdiği modeli ve esin perisi oldu. Kızıl herkesi kışkırttı! Kıskançlıktan çatlayanların, rekabet etmek için tutuşanların gözleri üzerinde. Ne ondan nefret eden Saraylı güzel Élise de la Valle ne de ona âşık olan karizmatik şövalye Philippe de Saint-Agrève, Kızıl'ın özenle sakladığı sırrını öğrenmeyi başarabildi.
Versailles Sarayı'nda dönen dolaplara tanık olmaya hazır mısınız? Gizli odalarda yaşanan dudak uçuklatıcı olaylar sizleri bekliyor. Güneş Kral'ın sarayının heyecan verici, haylaz ve kesinlikle ateşli entrikaları, daha önce okuduklarınızın hiçbirine benzemiyor!
Herkese merhaba :)
Blog tur konuğumuz Entrikacılar'ın yorumuyla sizlerleyim. Yorumuma geçmeden önce, eğer henüz facebook sayfamızda devam eden çekilişe katılmak isterseniz buradan katılabilirsiniz.

Arka kapağını üstte okudunuz zaten. Kısa bir kitap olduğu için çok  fazla konusuna değinmek istemiyorum, heyecanı kaçmasın.
Rönesans döneminde, Versailles sarayında geçen entrika dolu bir kitap. Saraya yeni bir kız geliyor. "Kızıl" olarak bahsedilen bu kız birden herkesin gözdesi olunca tahmin edeceğimiz gibi entrikalar, dedikodular başlıyor. Bir de Kızıl'ın bir sırrı var, onu çözmeye çalışıyorlar.

Kitap bana göre çok kısaydı, aklımdaki bazı sorulara cevap almak istedim kitap bitmeden ama sanırım ikinci kitaba artık :)  Kapağı, tasarımı ve bölüm aralarında verilen günlük yazılarını çok beğendim. 
Farklı kişiler tarafından anlatılıyordu ve bana göre çeviride sıkıntı yoktu. Fransızca'dan çevrildiği için bazen isimlerde zorlandım sadece :) Zaten bir iki saat içerisinde bitirebileceğiniz bir kitap. Umarım ikincisi için Dex bizi çok bekletmez.

KGOS 24. Tur || Yorum: Anlaşma - Elle Kennedy

3/01/2016, BY Buse Güler - 1 yorum:


Okulun kötü çocuğuyla anlaşmak üzereydi ve işler fena halde karışacaktı...Hannah Wells onu baştan çıkaracak birini sonunda bulmuştu. Hayatındaki diğer her şey konusunda son derece kendisine güvenmesine rağmen, konu seks ve arzulara geldiğinde boş çuvaldan farkı yoktu. Hoşlandığı adamın dikkatini çekmek için sinir bozucu, çocuksu ve kendini beğenmiş hokey takımı kaptanına özel ders verip onunla çıkıyormuş gibi davranmak zorunda kalsa da, bunu yapmaya kararlıydı.Garrett Graham’ın tek istediği mezun olduktan sonra profesyonel hokey oyuncusu olmaktı, ancak düşen ortalaması, uğruna çalıştığı her şeyi tehdit ediyordu. Eğer alaycı bir esmer güzelinin başka bir adamı kıskandırmasına yardım etmek takımdaki pozisyonunu garanti altına alacaksa buna katlanırdı. Fakat beklenmedik bir öpücük her ikisini de daha önce yaşamadıkları bir arzu yolculuğuna sürüklediğinde, Garrett numara yapmanın hiçbir işe yaramayacağını anlamıştı. Şimdi sadece Hannah’yı aradığı adamın kendisine çok benzediğine ikna etmeliydi.

Herkese merhaba 
Kapağı kadar kendisini de beğendiğim Anlaşma'nın yorumuyla buradayım. Açıkçası arka kapak yazısını okuduğum zaman kafamda bir şeyler oluşmuştu ve seveceğimi biliyordum. Ama bu kadar eğleneceğimi bilmiyordum.
 smile ifade simgesi
Sınıfta neredeyse herkes Felsefe dersinden kalmak üzere olsa da Hannah A alarak sınıfın en yüksek notunu alıyor.
Garret, okulun yıldızı, hokey takımının kaptanı. Derslerinde çok başarılı olsa da felsefe dersi yüzünden ortalaması düşüyor ve eğer düzelmezse hokey takımında olamayacak. Tahmin ettiğiniz üzere acilen kurtarma sınavına hazırlanmalı ve ortalamasını yükseltmeli. Peki sınıfta herkes düşük not almışken kimden yardım alabilir? Evet, yardım alacağı kişi Hannah. Peki kızımız bunu kabul ediyor mu dersiniz?
Bizimkiler çarpışıp, Garret kızımızın sınav kağıdını ve notunu gördükten sonra ona ders vermesi için ikna etmeye çalışsa da ne söylese fayda etmiyor.


Düşünsenize, okulun yıldız hokey kaptanı, her kız etrafında pervane oluyor, Hannah hariç. Tam da ihtiyacı olan kız hariç. smile ifade simgesi Ben kitabı ve karakterleri sevdim. Hannah ve Garret arasındaki diyaloglar çok eğlenceliydi. Her şeyden önce klişe değildi. O yüzden daha çok sevdim zaten. 


Klasik, adamı görür görmez ona aşık olan her şeyi unutup kendini yakışıklı çocuğun kollarına bırakan bir kız yoktu karşımızda. Garret ise, Hannah'a olan davranışlarına bakınca klişe olmadığını bana kanıtlamış oldu açıkçası.

Orijinalini okumadığım için bilemem tabi ama çok akıcıydı kitap. O yüzden Hanife Albayrak güzel bir çeviri yapmış, ellerine sağlık.Kapağı, tasarımı, ayracı da çok güzeldi. Serinin umarım kısa zamanda devamı gelir çünkü yan karakterler de çok eğlenceliydi.

Puanım:

KGBT 23. Tur || Yorum: Sıkı Fıkı - Emma Chase

2/19/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Sıkı Fıkı, Karmakarışık günlerine geri dönüyor. Fakat bu sefer tavsiyelerde bulunan ve Dee Dee'yle uğraşmak durumunda kalan tabii ki Drew değil, onun en yakın arkadaşı olan Matthew!
Eğer bu hikâyeyi daha önce duyduysanız beni durdurun. Çapkın erkek bir kızla tanışır, ona âşık olur ve tepeden tırnağa değişir.
Epey güzel bir hikâye, değil mi? Ama bizim hikâyemiz değil. Bizimki çok daha renkli.
Dee'yle tanıştığım an Dee'nin özel biri olduğunu biliyordum. O ise benim kendisiyle birlikte olup, sonra da onu hayal kırıklığına uğratacak bir erkek olduğumu düşündü. Aksini ispatlamamsa epey vakit aldı. Ama konu sevişme olduğunda epey ikna edici olduğum söylenebilir.
Bu hikâyenin en güzel yanı sonu değil, o sona nasıl geldiğimiz...

Herkese merhaba, yeni bir blog tur yorumu ile sizlerleyim :)
Çok severek okuduğum Karmakarışık serisinin üçüncü kitabı Sıkı Fıkı, Kitap Gurmeleri'nin yeni konuğu.Toplamda iki kez aldım elime okumak için ve bitti işte kitap. Kolay okunan kitapları özlemişim açıkçası, Matthew ve Dee iyi geldiler.

Öncelikle Karmakarışık serisi benim favori serilerimdendir. Gerçekten çok severim, Drew Evans'ı daha çok severim :D Ama bu kitap, yani Sıkı Fıkı serideki ana karakterlerimizin yakın arkadaşları olan Matthew ile Dee'nin hikayesi. Onların ilişkilerini biraz daha ayrıntılı öğrenebilmemiz için yazar bunu da yazmış, çok da iyi yapmış.

Matthew, şehrin en prestijli şirketlerinden birinde yatırım bankacısı olarak çalışıyor. Çapkın diyebileceğimiz bir erkek olsa da ileride doğru kadını bulup bir aile kuracağına inanan birisi. 
Dee, striptiz klubünde çalışır gibi giyinip, o şekilde görünse de aslında çok başarılı bir kimyager. Son derece hazır cevap ve özgüveni yüksek bir kadın, zaten Matthew'i de etkileyen bu oluyor. İlişkilere pek sıcak bakmıyor, geçmişte yaralar almış, sütten ağzı yanınca haliyle yoğurdun yanına yaklaşmamaya karar vermiş :D Bu iki kişi birleşip bir ilişkiye başlamaya 'çalışıyorlar' . Gayet de güzel oluyor aslında. İlk başlarda bunu kabul etmiyorlar, özellikle Dee, dediğim gibi bağlanma korkusu var ama ah Matthew tam evlenilecek adam! 

Ben kitabı sevdim. Zaten yazarı, karakterlerini ve konuyu işleyiş tarzını seviyorum. Matthew tarafından anlatılıyordu olaylar. Esprili eğlenceli bir anlatım tarzıydı.

Bu kitapta da Drew ve Kate'i gördüğüme sevindim ve bittikten sonra, sondaki o bonus sahneler çok güzeldi :) Bir Drew Evans olmasa da Matthew iyiydi, Dee'yi de sevdim, o pısırık, sümsük karakterlerden değildi. Eğer nasıl olsa Matthew ve Dee'nin sonunu bildiğinizi düşünüyorsanız kitapta geçen bir alıntı ile karşılık vereyim; "O yüzden hikayenin sonunu şimdiden bildiğinizi düşünüyorsanız da bir yere kaybolmayın. Çünkü yolculuğun en güzel kısmı, nihayet gideceğiniz yere vardığınız an değil, yolda olup biten bütün o çılgınca şeylerdir."

Ben kitabı sevdim ve tavsiye ederim :)

Puanım:

KGBT 22. Tur || Yorum : Şeytanın Stajyeri - Donna Hosie

2/02/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Her şeytan Cehennem'den çıkmak ister. Peki ya gerçekten bir yol varsa?..
Zamansız ve pek de kahramanca olmayan ölümünden sonra, Mitchell Johnson kendini Cehennem'de Şeytan'ın stajyeri olarak oradan oraya koştururken bulur. Vakitsiz ölümünü bir an aklından çıkaramayan Mitchell'a, efsanelerde bahsedilen bir zaman makinesi tekrar dünyaya dönebilme şansı verir.
Bu planı gerçekleştirebilmek için, her ne kadar onları riske atmak istemese de, arkadaşlarına ihtiyaç duymaktadır. Her gencin kendi ölüm zamanlarına dönmek için farklı sebepleri vardır. İçlerinden biri Cehennem'in korkunç yaratıklarının dikkatini çektiğinde, kendilerini ölümcül bir çıkmazın içinde bulurlar. Düştükleri bu karanlıktan kaçış yolunu bulabilecekler midir?
Yeni bir blog turu yorumundan merhaba :)
Bugün turumuzun ikinci günü ve ilk yorum benim :) Eğer yorumumu okumadan önce facebook sayfamızda devam eden çekilişe katılmak isterseniz buraya , kitabımızın ön okumasına göz atmak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz :)

Şeytanın Stajyeri iki günde bitti.Tasarımına bayıldığım bir kitap oldu ve kesinlikle beklediğim gibi değildi. Arka kapak yazısını okuyunca kafamda bir şeyler şekillenmişti ama ı-ıh ben böyle bir şey düşünmemiştim. Beklentimin üzerinde bir kitap oldu ve ben gerçekten sevdim. En sevdiğim yönü de sanki okumuyor, izliyor gibi hissettirdi bana. 

Konusundan bahsedecek olursam, Mitchell dört yıl önce on yedi yaşındayken ölmüş. Şimdi Cehennem'de Şeytan'ın baş yardımcısı Septimus'un yanında. Yani Şeytan'ın stajyeri. Öldükten sonra Cehennem'e geldiğinden beri sürekli vakitsiz ölümünü düşünüyor ve bunu bir an olsun aklından çıkarmıyor. Üç yakın arkadaşı var, Medusa, Elinor ve Alfarin. Dört arkadaş aynı yaşlarda görünseler de Alfrain 900'lü, Elinor 1600'lü, Medusa da 1900'lü yıllarda ölmüşler. 

Bir gün Şeytan ile Septimus'un konuşmasına kulak misafiri olan Mitchell, bir tür zaman makinesi olan Dönüştürücü'nün varlığından haberdar oluyor. Bu sayede dört arkadaş zamanda yolculuk yapıp vakitsiz ölümlerini engellemek istiyorlar. Ama hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkıyor. İlk Şeytan olan Cehennem'in korkunç yaratıkları kurtadamlar gibi. 

Konusundan bu kadar bahsetmem yeterli. Kitap sonuçta Cehennem'de geçiyor diye ürkmüştüm. Ne beklemem gerektiğini bilmesem de bu kadar eğlenceli bir kitap beklemiyordum. Mitchell o kadar esprili ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor ki, kimi zaman kahkahalarımı tutamadım. 

Olaylar başlayana kadar biraz yavaş ilerledi sonra ortalara doğru öyle bir hızlandı ki! Bir baktım bitmiş. Okurken kafamda soru işaretleri oluştu aslında, nasıl olacak gibi. Okurken bu soruların cevaplarını alabildiğim için memnunum :) Okumaya başladığımda yorumumu bekleyenler vardı, tavsiye ederim arkadaşlar. Umarım siz de benim kadar seversiniz. Ben genelde romantizm olmayan kitapları okuyamam ve bu kitap pek romantizm içermemesine rağmen bu kadar sevdiysem, demek ki güzel :) 

Paradokslarla dolu bir kitaptı! Kitabın sonunda ikinci kitabın ilk kısmı var ve onu da okumak beni acayip keyiflendirdi, Medusa tarafından anlatılıyordu :)

 Tavsiyemdir, okuyun ^-^ 

Puanım:

Okuma Etkinliği #17 | Yorum : Bir Adım Sonrası Ayrılık - Zeynep Şentürk

1/30/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Zengin de olabilirsiniz, fakir de. Güzel de olabilirsiniz çirkin de. Ama aşk tüm bunların dışındadır. Bir anda gelir, bir tesadüfle... Bazen yolda gördüğünüz bir tabela ya da kırmızı bir ışık hayatınızı değiştirir. Hayat bir önceki sizden bambaşka bir ‘siz’ yaratır.
Benim hikâyem tam da bu noktada başlıyor. Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm bir çift gamzeyle. Gülüşünü gördüğüm anda ona âşık olmam kaçınılmazdı. Adı, boyu, yaşı... Hiçbiri aklıma gelmedi, benim için güldüğünü görmek istediğimden başka. Artık benim için gelecek, adını bile bilmediğim bir kızdan ibaretti. Onu seviyordum ama tanımıyordum. Görüyordum ama konuşamıyordum. Her bulduğumda ise yeniden kaybediyordum.
Kaderin karşıma çıkardığı tüm sorunların aksine ya hayatımın aşkını kazanacaktım ya da korkularımın arkasına sığınıp yaşayabileceğim en büyük aşkı kaybedecektim. Ama biliyordum ki kendi çizdiği yolda, kendi adımlarıyla ilerlerdi aşk. Soru işaretlerinin arasından sıyrılan tek ‘nokta’ vardı ve o da onu sevdiğimi söylediğimden sonra konulandı. Onu seviyordum, nokta.
Çünkü sevgi varsa onun için savaşmak kaçınılmazdı. Bu savaştaki tek kural ise geçmişteki artılar, gelecekte işe yaramazlar!
Herkese merhaba ! Okuma etkinliğimizin son gününde yorum sırası bana geldi.
Artık beni tanıyorsanız biliyorsunuzdur, sevdiğim kitaplara yorum yazamıyorum ben. Çünkü ne söylersem yetersiz geliyor, hep bir şeyleri eksik anlatmış gibi hissediyorum.

Daniel ve Gamze'den ayrılmak benim için zor oldu aslında ama her güzel şeyin sonu olurmuş, bu güzel kitap da bitti.Konusundan bahsedeyim biraz. 

Gamze; güldüğünde Daniel'in ona aşık olma sebeplerinden biri olan gamzelere sahip çok güzel bir hostes. Daniel ise kitaplarda pek rastlamadığımız adamlardan. Ünlü bir oyuncu ama hiç egosu yok. İlk başlarda çekingen davranıp Gamze'yle konuşamayan ve sonraları onun peşini bırakmayarak Türkiye'ye kadar gelen, sevdiği kadına anlatması pek mümkün olmayan bir aşkla bağlı bir adam. Anlatması mümkün değil diyorum ama ben anlatamam, yazarımız çok güzel anlatmış alıp okumalısınız.
Öyle güzel ve temiz bir aşk okudum ki, düşündükçe şimdiye kadar okuduğum bir çok aşk içerikli kitap gölgede kaldı Daniel ve Gamze'nin aşkı karşısında. 

Kitaba dram diyebilir miyiz tam emin değilim ama ben biraz korkarak okudum aslında. Daha çok eğlenceli kitaplardan hoşlanırım kaldı ki, diyaloglarıyla ve özellikle Daniel'ın yakın arkadaşı Jamie sayesinde de epey eğlendim. Ama okudukça sanki boğazım daha da düğümlenmeye başladı ve o düğüm henüz çözülebilmiş değil. Kötü müydü? Asla. Ama anlatamam ki şimdi ben. Dram sevmeyen ben bu dramdan çok hoşlandım öyle söyliyim. Canımı yaktı belki ama çok sevdim.
Spoiler vermeyeceğim, fakat Gamze'nin yaptığı bir davranış yüzünden kendi kendimle ikilemde kaldım. Haklı mıydı, haksız mıydı? Öyle yapmasa nasıl olurdu diye çok düşündüm ama sonra da hayatın gerçekleri böyle olabiliyor bazen dedim.

Bu dediğim gibi yazarın ilk kitabı ama o betimlemeler ve anlatımlar o kadar güzeldi ki. Kalemini çok sevdim. Biraz redaksiyon sıkıntısı vardı fakat diğer baskılarında düzelir diye düşünüyorum, okumanıza engel olacak türden değil. O mektuplar ve Daniel'in ödül konuşması beni benden aldı gerçekten, sonuçta bir kitap ve kurgu ama bu denli benimsememizi sağlayan yazarımızı tebrik ederim.  Kapağı ve renklerini de çok sevdim :)

Demem o ki, Bir Adım Sonrası Ayrılık tavsiyemdir. Karakterlerle tanışmalısınız. 

Puanım:



Okuma Etkinliği #16 | Yorum: Sondan Sonra - Amy Plum

1/10/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

"Büyükler bize yalan söylemişti. Whit bize yalan söylemişti. Babam... bana yalan söylemişti. Son yirmi dört saattir kalbim, aklımın kabullenemediği şeyi aslında biliyordu. Hepsi gerçeği biliyordu. Hepsi yalansa, neye inanacaktım ki ben? Neyin hakikat neyin uydurma olduğuna dair en ufak bir fikrim kalmamıştı. Tüm çocukluğum boyunca beynim yıkanmıştı. Artık kendi başımaydım. Güvenecek kimsem yoktu."
Nükleer bir bombanın tüm dünyayı yok ettiği Üçüncü Dünya Savaşı'ndan kaçmayı başaran bir grup insan, Alaska'nın balta girmemiş ormanlarında kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardı. Son otuz yıldır, dış dünyada hâlâ yaşıyor olabilecek tüm insanlardan saklanarak doğayla iç içe bir yaşam sürdürmüşlerdi. En azından tüm hayatı boyunca Juneau'ya anlatılan gerçek buydu. Juneau bir gün avdan döndüğünde tüm klanının kaçırılmış olduğunu görür ve onları kurtarmak için yola çıkar. Hayatında ilk defa yaşadığı bölgenin sınırları dışına çıkan Juneau, korkutucu bir gerçekle karşı karşıya kalır: Üçüncü Dünya Savaşı hiç yaşanmamış, şehirler yok olmamıştır ve dünya yerli yerinde durmaktadır. Ona anlatılan her şey koca bir yalandan ibarettir. Yaşadığı bu büyük şokun ardından Juneau şimdi varlığından bihaber olduğu bu modern dünyada kendini kaybetmiş bir halde savrulup durur. Ailesini ve arkadaşlarını kurtarmak için bir yol bulmaya çalışırken, Juneau'nun geçmişi hakkındaki olağanüstü gerçeği bilen bir kişi de onun peşindedir.
Herkese merhaba, yeni bir okuma etkinliğinin yorumuyla sizlerleyim.

Bu sefer farklı olarak bir distopya kitabı okudum. Farklı olarak diyorum çünkü distopya çok sık okuduğum bir tür değil. Uzun zamandır okumamıştım ve böyle güzel bir kitapla distopya türüne döndüğüm için mutluyum açıkçası.

Genelde kitabın konusundan biraz bahseder yorumuma geçerim. Fakat arka kapak yazısında o kadar güzel ve tam olarak anlatmış ki, ben şimdi konusundan bahsetsem ya aynı şeyleri söyleyeceğim ya da spoiler vereceğim. Yine de özetlemem gerekirse; Juneau on yedi yaşında Alaska’da klanıyla birlikte yaşıyor. Otuz yıl önce Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra oradan kaçmayı başaran otuz-kırk kişilik bir klandan bahsediyorum. Alaska’nın bakir topraklarına saklanmayı başarmışlar. Kızımız Juneau, ava gittiği zaman daha önce görmediği helikopterlerin yuvasının yani klanının üzerinde uçtuğunu görünce bir terslik olduğunu anlıyor ve oraya geri dönüyor. Geri döndüğü zaman klanının kaçırıldığını görüyor, klanın Bilge’si Whit dahil. Şurada bir parantez açalım. Whit, klanın bilgesi ve üç yıl içinde Juneau onun yerini alacak. Kitabı okuduğunuzda göreceksiniz zaten. Kendine özgü tabirleri var. Yara’yla bağlantı kurmak ve Okumak gibi. Bir distopya kitabı ve tahmin edebileceğiniz gibi oluşturulan dünyaya özel bazı terimler ve olaylar var. Daha sonrasında Juneau güçlerini kullanarak Yara’yla bağlantı kuruyor ve klanının nerede olduğu anlamaya çalıştıktan sonra onları bulmak için yola çıkıyor. Fakat farkında olmadığı bir şey var. O klanını ararken, onun da peşinde olan birileri var.

Her neyse, konusundan bu kadar bahsetmemiz yeter sanırım. Yorumuma gelecek olursak, ben kitabı sevdim. Çok fazla distopya türü okumuyorum demiştim. Bunun sebebi genelde bu tarz kitaplardan sıkılıyor olmam. Ama Sondan Sonra öyle olmadı. Başlarında sadece konuyu kavrayana ve karakterleri tanıyana kadar bocaladım biraz. Ondan sonrasında kitap sizi içine çekiyor ve o dünyaya girip Juneau ve Miles ile birlikte yolculuk yapmaya başlıyorsunuz. Şimdiye kadar okuduğum distopyalardan biraz daha farklıydı ve ben okurken keyif aldım. Yazarın fantastik tarzda ülkemizde çıkan bir serisi daha var. Ben onu da okudum son kitabı hariç. Yazarın kalemini gerçekten seviyorum. Tabii ben orijinal halini okumadığım için bu biraz da çevirmenin başarısı oluyor. Gerçekten güzel bir çeviriydi. Yazarın betimlemeleri bu kitapta da mevcuttu ve dediğim gibi çok hoşuma gitti. Sonu çok acayip bir şekilde bitti. İkinci kitabı umarım bir an önce çıkar da okuruz.

Eğer distopya okumayı seviyorsanız kesinlikle okumalısınız bence. Hiç okumadıysanız veya pek sevmiyorsanız da iyi bir başlangıç olacağına eminim. Tavsiye ederim.

Puanım:

KGBT 21.Tur || Yorum: Hayatımın Başrolü Olur musun? - Duygu Özlem Yücel / Selim Çiprut

1/08/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Kerem oyuncudur, Tuvana cast direktörü,Kerem sosyaldir, Tuvana asosyal,Kerem âşık olmamaya yeminlidir,Tuvana aşkı bulmaya;Kerem’in en sevdiği film "Aşk Her Yerde "dir.Tuvana’nınki de...Bir gün oyuncu seçmelerinde karşılaşırlar.Çünkü aşk oyun oynamayı sever.Ve son sözü hep o söyler...
Kitap Gurmeleri'nin yeni bir turundan herkese merhaba ^-^

Okurken çok keyifli zaman geçirdiğim, karakterlerin hepsini ayrı ayrı sevdiğim, kahkahalarıma engel olamadığım ve sonunu deli gibi merak etsem de bitecek diye korkarak okuduğum bir kitabın yorumuyla geldim :D

Biraz konusundan bahsedeceğim. Cast direktörü Tuvana ile oyuncu Kerem'in yolları, Tuvana'nın çalıştığı cast ajansının oyuncu seçmelerinde kesişiyor. Kerem asla evlenmeyeceğine yemin etmiş bir adam. Tuvana ise tam tersine aşkı arayan bir kadın. Aslında çok zıtlar değil mi? Onları çeken de bu zıtlıkları bence :) Belki de telefonda konuştukları ilk andan itibaren aralarında bir çekim oluşsa da bizimkiler bunu kabullenmek istemiyorlar tabii. Hatta aralarında neredeyse bir soğuk savaş başlıyor da diyebilirim.

Kısaca konusu bu şekilde. Gelelim benim yorumuma. Arkadaşlar ben kitabı gerçekten çok beğendim. Arka kapak yazısını okuduğum zaman nedense böyle bir kitap gelmedi aklıma. Tamam romantik komedi biliyorum ama bu kadar mı komedi ya, bu kadar mı romantik? :D Çok güzeldi! Zaten piyasada romantik komediden bol ne var değil mi? Ama yok, öyle düşünmeyin. Kaliteli kitabın hali bir başka oluyor :D "Hayatımın Başrolü Oluır musun?" konusu ve türü dolayısıyla ağır bir kitap değil aslında, 2-3 saat içerisinde bitirebileceğiniz, size çok keyifli zaman geçirtecek bir kitap. Ama buna rağmen karakterleri sizde kesinlikle iz bırakacaktır ben eminim. Çok orijinal karakterlerdi gerçekten. İsimlerinden tutun da davranışlarına, konuşmalarına ve aile yaşantılarına kadar. Okuyunca anlayacaksınız zaten :) Kitabı okuduktan sonra bir kaç kişiye tavsiye ettim, henüz tur başlamadan aldıkları gün bitirdiler zaten. Hepsi de mesaj atıp ne kadar haklı olduğumu söylüyorlar, siz bana güvenin :D

Ben kitapta hem kadın hem de erkek karakeri sevdim. Ama tabii Kerem biraz daha ağır basıyor :D Olaylar hem Tuvana'nın hem Kerem'in tarafından anlatılıyordu ve böylesi çok iyi olmuş bence. Bir bölümde bir kaç kez farklı taraflardan anlatıldığı oldu ama geçişler çok başarılıydı, bir sorun olmadı benim için. Kitaptaki en sevdiğim şeylerden biri de oluşturulan arkadaş ortamıydı. Kerem'in abisi ve iki yakın arkadaşından oluşan arkadaş grubu. Tuvana'nın da Makbuş'u ve Muhsin Bey Amca'sı :D Efsanelerdi ya gerçekten. Kerem'in arkadaşlarından sessiz, sakin mülayim birisi olan Timuçin'in Kükrer soyadında olması ve eşi Serpil'in tam da bu soyadına yakışacağı mesela, ya da yine Kerem'in arkadaşı Yaman'ın soyadının Çelişki olması. Yaman Çelişki yani. :D İnce detaylar ve güzel esprilerdi bence.



Bunların hepsinin yanında ben kitabın tasarımını da çok sevdim. Kapağı, içerik ile anlamlıydı ve arka kapağı da çok şekerdi. Aynı zamanda ayracı da öyle.

Sol tarafta gördüğünüz minik resimler ise bölüm başlarına ait. Her bölüm başında o bölümle alakalı, o bölümü anlatan böyle resimler bulunuyor. Çok hoş değil mi?


Hayatımın Başrolü Olur musun? 2016 yılının bitirdiğim ilk kitabıydı. Bir sene sonra 2016 favorilerimde kendisini göreceksiniz :)



Duygu Özlem Yücel'in daha önce bir kitabını okumuştum, zaten ona da tur yapmıştık fakat o daha farklıydı, dram kitabıydı. Yazarımız gerçekten dramı çok içten yazmıştı ama romantik komedi de süper olmuş. Ben pek dram insanı olmadığım için bu kitabı daha çok sevdim tabii :) Diğer yazarımız Selim Çiprut ile de tanıştım, internetten de olsa :) Kendisinin daha önce çıkmış kitapları var fakat ben kalemi ile bu kitap sayesinde tanıştım ve bence çok güzel bir başlangıç yaptım. Erkeklerin kısmını Selim Bey, kadınların kısmını da Duygu Hanım yazmış. İki kısımdan da ayrı ayrı zevk aldım. Bence yazarların müthiş bir uyumu var.

Kitap muhteşem ilerledi ve gerçekten soğuk duş etkisi yaratan bir sonla da bitti :D O son neydi öyle? Neden yaptınız bunu sevgili yazarlarım? İkinci kitabı heyecanla bekliyorum umarım en kısa zamanda çıkar :)

Kısacası, son zamanlarda sizin de benim gibi içiniz sıkıldıysa bu kitap tam size göre. Yok benim içim sıkılmadı diyorsanız problem değil, içiniz daha da açılacaktır, emin olun :D Ben çok keyif alarak okudum. Kaliteli bir romantik komedi. Herkese öneririm :)

Puanım





Yorum: Ben O Değilim - Fatma Erdek

1/05/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Siz hiç, birbirine tıpatıp benzeyen ikizler gördünüz mü?İşte ben onlardan biriyim... Adım, Arın Soylu.Genç, yakışıklı, güçlü ve mutlu bir erkeğin hayatı,  bir anda nasıl altüst olur? Kolay… Bunun için, serseri ikizinizle, akıl almaz bir oyunun içine girmeniz yeterli. Sadece üç haftalığına, başka birinin hayatını yaşamaya cesaret ederseniz, beraberinde gelecek bütün sürprizlere de hazırlıklı olmalısınız.Ben de hazırlıklıydım. Ta ki onu görene kadar... Tuna’mı… Bal rengi saçları ve güneş gibi parlayan yüzüyle, birdenbire hayatımı kökünden değiştirmişti. O benim beklediğimdi, o benim geleceğimdi. Onu elde etmeme kimse engel olamazdı. Hiçbir şey beni durduramazdı. Durduramadı da…Başardım mı? Evet! Onu aşkıma inandırdım. Onu kendime âşık ettim.Peki ya sonra? Hiçbir yalan sonsuza dek sürmez, öyle değil mi? Bir gün, hiç ummadığım bir anda, yalanımla yüzleşmek zorunda kaldım. Artık ‘Ben o değilim’ desem de bir faydası yoktu. Tuna bana inanmıyordu.Ne yapacaktım şimdi? Vaz mı geçecektim hayatımın kadınından?Elbette hayır!Bedelini ödeyip, seni kazanacağım, Tuna cadısı! Her ne olursa olsun…
Herkese merhaba, yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim :)
Aslında Ben O Değilim'i okuyalı epey oldu, hatta instagramda yorumunu bitirir bitirmez paylaştım ama bloga bir türlü girememiştim. Boş vakit bulunca hemen bu güzel kitabın yorumunu da bloguma eklemek istedim :)
Ben O Değilim, Fatma Erdek'in okuduğum ilk kitabı. Kitap bittikten sonra değil daha başlardayken karar verdim ki kesinlikle son olmayacak. Şimdiye kadar neden okumamışım bu muhteşem kalemi bilmiyorum. Sanırım biraz dram tarzında yazıyor yazarımız, ben hep o yüzden uzak durmuştum. Romantik komedisiyle başlamak kısmetmiş, benim en sevdiğim tür olunca okumasam olmazdı :) İyi ki de okumuşum.
Arka kapak yazısından anlaşılıyor ama ben yinede konusundan biraz bahsedeyim. Arın ve Meriç ikiz kardeşler. Aile şirketleri daha doğrusu tersaneleri var. Meriç Türkiye'de ama Arın şirketin Yunanistan kısmını yönetiyor. Bu yüzden de orada yaşıyor. Bir gün Meriç'in, Arın'a işi düşüyor. Bir süreliğine yer değiştirmeyi teklif ediyor. Arın ilk başta bunu reddetse de sonradan kabul ediyor. Meriç, Arın yerine tatile çıkarken Arın da Meriç yerine geliyor Türkiye'de işlerin başına. İlk başlarda pek sorun çıkmıyor aslında ailesini bile güzelce idare ediyor Arın. Ama sonrasında arabasını çizen bir kadınla karşılaşıyor. Yanına gidip konuştuktan sonra anlıyor ki kadın Meriç'e çok kızgın bu yüzden de böyle bir şey yaparak ona zarar vermeye çalışmış. Ama tabii karşısındaki adamın Arın Soylu olduğundan haberi yok. Arın'ın da durumdan haberi olmadığı için Meriç'i arayıp soruyor ama yok, o da bir tahmin yürütemiyor. Anlayacağınız kızımız Tuna tam bir bilinmezlik oluyor Arın için. Daha sonra yine ve yine karşılaşıyorlar tabii. Arın giderek Tuna'dan hoşlansa da ben o değilim diyemiyor bir türlü.
İşte konumuz bu şekilde. Ben kitabı okurken inanılmaz zevk aldım. Çok güzel bir hikayeydi. O kadar güzel anlatılmış ki aşk. Son zamanlarda okuduğumuz, birbirinin üzerine atladıktan sonra aşık olan çiftlerden değildi Tuna ve Arın. Onlar birbirlerine dokunmaya kıyamayan aşıklardan :) Ve ben onları çok sevdim! Genelde kadın karakterleri pek sevmem, nedense itici ya da sümsük gelirler bana. Ama Tuna o kadar güzeldi ki. Onu da çok sevdim. Sanırım kitapta pek sevmediğim karakter yok. Soylu ailesi çok güzeldi :D Arın'ın annesi ve babası, konuşmaları, annesinin utanmaları. O kadar şekerlerdi ki! Bayıldım, kitaba, karakterlere, konuya, bunun işleniş tarzına tek kelimeyle bayıldım. Ayrıca yazarımız kitabı devam ettirse, Meriç'in hikayesini okusak mesela, hiç fena olmaz :D
Kapağına ve cildine gelirsek. Ephesus Yayınları harikalar yaratmaya devam ediyor, ne diyebilirim ki? :D Cildinin rengi en sevdiğim mavi tonuydu. Kapağı ise sanki Arın. Arın'ı okudukça kafamda kapaktaki adam canlandı doğrusu. Kısacası ben kitabı çok ama çok beğendim. Benim gibi Fatma Erdek kalemine geç kalmış olanlarınız varsa *ki zannetmiyorum* Ben O Değilim çok güzel bir başlangıç olabilir :) Tavsiyemdir, alın okuyun :)

 Puanım:


Yorum: Kalbimdeki İmza - Dilan Ak

1/02/2016, BY Buse Güler - 2 yorum:

En yakın arkadaşının kız kardeşine âşıktır Demir…Her şeye rağmen onu istiyordur. Onsuz geçirdiği her saniyeyi yaşanmamış sayacak kadar âşıktır genç adam. Onun için dünyanın bir ucuna gitmeye bile razıdır. Bu özlemin bitmesini, yıllardır tek taraflı sürdürdüğü aşkının karşılık bulmasını istiyordur artık. Sevdiği kadının kalbinin bir başkası için atması canını yaksa da, sonuna kadar savaşmaya kararlıdır.Beş yıl önce annesini bir trafik kazasında kaybeden Fulya’yı ise, yazgısı Ankara’dan Londra’ya bir rüzgâr gibi savurmuştur. Yaşamış olduğu yerden uzaklaşma isteği, Kingston Üniversitesi’ne yüksek lisans öğrencisi olarak kabul edilmesiyle birlikte gerçekleşmiştir. Ancak genç kızın bilmediği bir şey vardır. Kendisini gizliden gizliye çılgınca seven ve aşkı uğruna her şeyi geride bırakıp Londra’ya gelen Demir’in varlığı… Demir’in yıllarca herkesten gizlediği sırrı su yüzüne çıktığında, her şey ters gitmeye başlar. Genç kızın karşısında yaralı, umudunu yitirmiş, güçlü olmak için direnen bir adam vardır. Ama Fulya’nın kalbi bir başkasına aittir. Ta ki sevdiği adamın ona yaşattığı büyük acıya kadar…“Ellerim o güzel yüzüne dokunmak, burnum tatlı kokusunu içine çekmek, dudaklarım dudaklarıyla buluşmak istedi. Ama sadece istemekle kaldı. Bir kez daha bu denli isteyip ona dokunamamak yeni bir acı daha ekledi yüreğime. Acıların en ağırı, katlanılması en güç olanı...”

Herkese merhaba. Instagram hesabımda yorum girmeye başladıktan sonra blogu biraz boşladım, zor geliyor açıkçası :D Ama yinede blogum benim bebeğim, o yüzden yavaştan biriken yorumları gireceğim ve bunlardan ilki canım arkadaşım Dilan Ak'ın ilk kitabı Kalbimdeki İmza olsun istedim.
Kalbimdeki İmza geçenlerde bitirdiğim bir kitap. Aslında uzun bir süre elimde kaldı. Bunun sebebi, bir türlü kitabı okumaya vakit bulamamış olmamdı. Çünkü ne zaman elime alsam epey okuyor ama bıraktığımda iki üç gün alamadığım oluyordu, bir ara da anneme kaptırınca uzun sürdü haliyle :D
Arka kapak yazısından konusunu anlamışsınızdır zaten uzun uzun anlatmayacağım. Kızımız Fulya Londra'da okuyor, ailesi Ankara'da. Annesini trafik kazasında kaybedeli beş sene olmuş. Gayet mutlu giden bir ilişkisi var; Aras ile. Fakat abisinin arkadaşı Demir ile karşılaşmaları sonucunda hayatı değişiyor diyebilirim. Demir, Fulya'ya aşık bir adam. Hem de ne aşk. Ben böyle fedakâr, böyle aşık bir adam görmedim. Yıllardır aşkını içinde saklamış, büyütmüş. Onu uzaktan izlemiş, iyi olduğu haberlerini hep yakın arkadaşı, Fulya'nın abisi Mete'den almış. En sonunda dayanamamış artık kalkmış Londra'ya gelmiş. Fulya için Demir hep abisinin arkadaşı olarak kaldığı için bu aşkı öğrenince çok şaşırıyor haliyle.
Şimdi biraz karakterlerimizden bahsedelim. Genelde okuyucular Aras ve Fulya'yı sevmemiş. Ama ben sevdim, tüm karakterleri sevdim. Neden mi? Hemen açıklıyorum.
Aras yaptığı o malum şeyden ötürü sevilmedi. Evet ama bu onun kişiliği bence. Yani ne bileyim, onuda öyle kabul ettim ben. Spoiler vermeden anlatamıyorum :D Okuyunca anlarsınız. Kaldı ki bence Fulya ile olan aşkları güzeldi. Tamam Aras asla bir Demir olamaz ama o kadar da kötü bir karakter değil yani, yapmayın lütfen.
Fulya. Başlarda çok sinir oldum. Neden görmüyorsun kızım sen bu Demir'in aşkını diye paraladım kendimi, sonra düşününce onu da anladım ben.  Fulya'nın Aras ile çok mutlu bir ilişkisi var, düşünsenize. Abisinin arkadaşı kalkmış gelmiş ona aşıkmış diye Aras'ı bırakıp Demir'e mi koşsun? Koşsaydı da bu sefer o yüzden kızardık eminim :D O yüzden Fulya'yı sevdim ben. Demir'e başlarda yaptıkları onun canını çok yaktı belki ama, öyle olması gerekiyordu belki de.
Gelelim Demir'e. Ah, hepimize birer Demir nasip olsun inşallah :D Ama ağlamasın! Kitapta sürekli ağladı, kıyamam valla :D Tuba Atıcı Coşar, Demir için güzel seven adam demiş. Nasıl da doğru. O kadar güzel seviyor ki, ben daha önce böylesini pek okumamıştım. Demir benim favori erkek karakterlerim arasına muhteşem bir giriş yaptı bile. Kitapta Aras ve Fulya'yı bu kadar çok okumamız da bence Demir'in aşkının büyüklüğünü görmemiz açısından iyi oldu. Ben sevdim.
Kitabın kapağı bence çok güzel. Dilan'ın ilk kitabı olmasına rağmen ben okurken sayfalar su gibi akıp gitti gerçekten çok akıcıydı. Kaldı ki, betimlemeleri, duyguları okuyucuya aktarımı da çok iyiydi. İçime işledi sanki okurken. Başlarken, bak ben ağlamayacağım demiştim ama ne mümkün, bi kaç yerde gerçekten ağladım :D Hele o son! Kim tahmin edebilirdi ki böyle olacağını? Kitap hiç öyle ilerlemedi çünkü. Bence çok güzeldi, herşeyiyle. Yani, kitap tavsiyemdir, alın okuyun :)
Dilan'ıma yazım hayatında başarılar dilerim! İlk kitabı Kalbimdeki İmza bana göre çok güzel olmuş ve bu yolda çok daha başarılı adımlar ile ilerleyeceğine eminim. Canım, her şey gönlünce olsun. Eminim ki Kalbimdeki İmza hak ettiği değeri görecektir, görüyor bile. Her zaman seninleyim.

KGBT 20. Tur | Yorum: Çapkın Düşler - Christine Bell

12/23/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Bir çöpçatanlık şirketinin sahibi olan Grace Love, eski erkek arkadaşının kalbinde açtığı yaraları, müşterilerine ruh eşlerini bulmalarında yardım ederek sarmaya çalışmaktadır. Ortağı Serena'nın desteğiyle yeni ilişkilere yelken açmaya çalışsa da, aslında kendini güvende hissettiği tek yer, komşusu Trick'in yanıdır. Ancak birçok insana ruh eşini bulmuş olan Grace, Trick gibi bir çapkının ona istediklerini veremeyeceğinin farkındadır.
Trick Mathews, Grace ile tanıştığından beri kazanova hayatına bir son vermiştir. Ancak tüm çekiliciliğine ve yakışıklılığına rağmen, Grace onu bir türlü fark etmiyordur. Onun dikkatini çekebilmek için tehlikeli bir plan yapan Trick, kendine sahte bir kimlik yaratır ve Grace'i kendine âşık etmeye çalışır. Oldukça masum duygularla ortaya çıkan bu plan, ya Grace'in korkularını güçlendirip onu Trick'ten uzaklaştıracaktır ya da kırılmış kalbini onarıp yeniden âşık olmasını sağlayacaktır.

Herkese merhaba :)
Yine çok güzel bir tur kitabının yorumu ile sizlerleyim. Eğer facebook sayfamızda devam eden yarışmamıza katılmak isterseniz buraya , kitabın ön okumasına göz atmak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz :)

Grace, bir çöpçatanlık şirketinin sahibi, daha doğrusu ortağı. Eski erkek arkadaşından pek iyi bir şekilde ayrılmamış aslında. Onun kalbinde açtığı yaraları da henüz sarabilmiş değil. Kendini işine vererek bunları sarmaya çalışıyor. Ayrılırken Grace'in özgüveni de zedelenmiş. En son konuştuğu kişi de Grace'in davet ettiği partiyi reddetip ondan ayrılınca iyice fena olmuş anlayacağınız.

Trick iste Grace'in komşusu ve en yakın arkadaşı aslında. Çok çapkın bir adam, Grace'in uzak durması gereken tiplerden yani. Ama aslında bu işler Trick, Grace'le tanıştığından beri değişmiş. Duygularını Grace'e belli edemese de, o çapkınlık dönemleri son bulmuş. Adam bildiğiniz aşık :D Grace'de ondan hoşlanmasına rağmen açılamıyor. Sonuçta arada bir dostlukları var ve bozulmasını istemiyorlar.

Fakat Trick'in aklına bir plan geliyor. Tehlikeli bir plan. Grace'in gittiği partiye sahte bir kimlikle, daha doğrusu maskeyle katılıyor ve birlikte olduklarında nasıl güzel olacağını ona göstermeye çalışıyor. Gösteriyor da, ama ben Trick demesi gerekirken bir türlü söyleyemiyor, söylediğinde de işler karışıyor :)

İşte kitabımızın konusu böyle. Zaten kısa bir kitap, gayet eğlenceli bir hikayeydi. Keyifle zaman geçirmek için bir kaç saatte bitirebilirsiniz. Ben kapağını çok sevdim, Nemesis kapakları hep böyle güzel zaten, romantik tarzda kitaplar da benim en sevdiğim kitaplar :)  Grace ve Trick'i okurken eğleneceksiniz. Benim gibi bu tarzı sevenlere tavsiye ederim :)

Yorum: Sokak Kedisi Bob - James Bowen

12/18/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:


Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının ne denli değişeceğini bilmiyordu.
Kıt kanaat geçiniyordu ve son ihtiyacı olan şey bir kediydi.
Oysa tanıştıktan sonra ayrılmaz bir ikili oldular ve birbirlerinin yaralarını sardılar.
Sokak Kedisi Bob herkesin yüreğine işleyecek, umut dolu ve sıcacık, gerçek bir hikâye...
"Yaralı bir sarmanın sokaklarda yaşayan bir adamın hayatını nasıl değiştirdiğine dair sıcak ve etkileyici bir hikâye... 

Herkese merhaba! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Reading slump yetmez gibi sanki writing slump geldi, hiçbir şey yazasım yok :D Ama üşengeçlik de bir yere kadar değil mi? O yüzden dün gece bitirdiğim Sokak Kedisi Bob'un yorumu ile sizlerleyim.

James, Londra'da yaşayan, geçimini sokaklarda gitar çalarak sağlayan birisi. 2007 Mart ayında bir gün yaşadığı apartmana girdiğinde giriş katındaki dairelerden birisinin paspasına kıvrılmış halde yaralı bir sarman ile karşılaşır. Bilmeyenleriniz varsa, sarman bir kedi cinsi :) Her neyse Bob ile işte ilk olarak o zaman karşılaşıyorlar. Fakat James daha kendi geçimini zor sağlarken, geçmişte bağımlısı olduğu kötü alışkanlıklarından kurtulmaya çalışırken bir kedinin sorumluluğunu nasıl alsın? Alamaz. İşte James böle düşünüyor ve o gün kediyi eve almıyor. Belki de kapısında yattığı daireye aittir diye düşünüyor. Ama sürekli gelip giderken karşılaşmaya başlıyorlar ve James artık onu sahiplenmeye karar veriyor. En azından yarasını tedavi ettikten sonra onu salmayı düşünüyor ve James Bob'u iyileştirip kendine getirmeyi düşünürken, işler karşılıklı olarak yürüyor. Aynı zamanda Bob da James'i adeta kendine getirip yaralarını sarıyor ve iyileştiriyor. Aralarında çok güzel bir bağ ve dostluk oluşuyor. Okurken buna hayran kaldım.

  • Bob'un getirdiği en büyük değişikliklerden biri buydu. Onun sayesinde insan doğasının iyi tarafını keşfetmiştim. İnsanlara yeniden güvenmeye ve inanmaya başlamıştım.


Bob ve James'in dostluğu bu şekilde başlıyor işte. Kitabı neredeyse ilk çıktığı zamanlarda almıştım, Her zaman hayvanları çok sevsem de ben genelde köpekleri severdim. Kedilerle aramın pek iyi olduğunu söyleyemem, geçmişten bahsediyorum tabii ki. Çünkü üstte resimde gördüğünüz iki kedi de benim kedilerim :) Şimdilik evde sadece iki kedim var :) Dediğim gibi, kedilerle aram pek iyi değildi, yavruları hariç. Ama ilk kedim Minnoş'u (sağdaki) sahiplendikten sonra yavru veya büyük demeden tüm kedilere ilgim başladı. Artık hepsi bana sevimli görünüyor.

  • Herkesin bir fırsata ihtiyacı vardır, herkes o ikinci şansı hak eder. Bob ve ben elimize geçen bu ikinci şansı değerlendirmiştik...


Kitap son derece akıcıydı. Kapağı ve ayracı da zaten çok tatlı. Ayrıca kitabın sonlarına doğru Youtube'da Bob'un o zamanlardaki videolarının olduğunu okudum. James sokakta gitar çalarken Bob da ona eşlik ediyordu ve tabi gelip geçenlerin yoğun ilgisi Bob'un üzerinde oluyordu :) Okurken onun resim ve videolarını çektiğini öğrenmiştim zaten ama bahsedilen videoları bulup izlediğimde bir garip hissettim. Kitabın gerçek karakterleri anlattığını bilsem de, okuduklarımı izlemek çok hoşuma gitti :D Eğer sizler de bakmak isterseniz buradan Bob ve James ile ilgili videoları görebilirsiniz :)
Kitabı herkese tavsiye ederim, eğer kedi veya hayvan sevmeyen biri bile olsanız, Bob sizin fikirlerinizi değiştirecektir, eminim :)

Puanım:


Okuma Etkinliğ #16: Acıtan Peri Masalları - Ece Altınkaya || Yorum

12/15/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba, güzel bir okuma etkinliği ile karşınızdayım. Bu seferki konuğumuz Acıtan Peri Masalları.

Acıtan Peri Masalları, ismi ne kadar hüzünlü geliyor kulağa değil mi? İnanın bana isminin hakkını sonuna kadar veren bir kitap. Masal gibi okuyorsunuz ama acıtıyorda hemde nasıl acıtıyor.
Hatıralar Serisinin ikinci kitabı Acıtan Peri Masalları. İlk kitapda duygulandık, ağladık ve sinirlendik. En azındna ben böyle hissettim ama anlaşılan bize bu kadarı yetmedi ve bu kitapta da darmadağın oluyoruz.
“Ateş… söndü. O gitti, masal bitti. Aynen bir varmış, bir yokmuş der gibi… Çok geç… Her şey için… Artık verilen sözler var ve geri dönüş yok…”
Ateş ve Peri okuduğum en acı çeken çift. İnsan nasıl bu kadar aşık olur diye sorguluyor. Bu kadar aşık oluyorsa neden mutlu olamıyorlar diye de düşünmeden duramadım. Karakterlerimizi diğer kitaptan tanıyoruz ama tabii artık hayatlarına dahil olan bir sürü insan var. Peri’ye çok kızıyorum. Onun sahnelerini okurken hatta sinirden deliriyorum ama bir bakmışım ki geçmiş. Ona karşı hislerim bir başka nedense, tabii daha çok kendine güvenen bir yapıya sahip olmasını istediğim zamanlar çok oldu ama sonra düşününce kızın karakteri bu diyorsunuz.
“Ateş yaktığı gibi gitmişti. Avucumda, ne olduğunun bin manaya çıktığı, onun elleriyle yazdığı bir yazı ve dudaklarımda kırık bir “Dön baana yeniden ne olur…” nidasıyla, yüreğimde bin pişman olmuş bir peri kızı bırakarak.”
Ateş, ah bu adam ismini hakkını öyle bir veriyor ki… Ateş’in karakteri sanki her tür romana uyacakmış gibi hissediyorum. Üzerinde biraz ağırlık, biraz muziplik, biraz romantiklik ve aşk var adamın. Konuşmaları, sinirli anlarında bile onun hakkında yazılan her şeyi okuyabilirsiniz.
“Sen söyle bana, seni böyle sevmişken… Sana nasıl olur da ben, sevgilim diyemem? Bu nasıl olur da bir günah olur?”
Çiftimizin başına gelenler yetmedi, yetmeyecek anlaşılan. İlk kitapta ama artık bu kadarıda olmasın dedik ya he işte bence şom ağzımızı açmışız diye düşünüyorum çünkü bu kitap daha bir hüzünlü daha bir yıpratıcı. İşin için başkaları karışınca işler dahada çekilmez bir hale geldi.
“Sen yokken ben o aşkı verecek kişi bulamıyorum. Bana fazla bu aşk, anladın mı? Delirtecek kadar… Gebertecek kadar fazla.”
İlk kitapta nasıl kendimden geçtiysem bunda da bir fark olmadı. Uzun süre dram okuyamayacığım belli çünkü bu hikayeyi unutamıyorsunuz. Ben biliyorum ki onların mutlu sonunu görene kadar valla huzura eremeyeceğim.
“Keşke her köşeyi döndüğümde, sana çıksa hayatım yeniden.”“Ve her seferinde sen çarpsan… Kalbim yerine göğsümde.”
Masal gibi okutan ama bir o kadar da gerçekmiş gibi hissettiren bir kitap. Yazarın zaten ilk kitabından biliyoruz bu işi hakkıyla yapanlardan. Yazdığı her bir satırı en derinden hissetmemizi sağlıyor. İlk kitapta olduğu gibi bunda da hafızalarımızda canlanan eski şarkılar ve şiirler var. Bence bunlar artık kitabın olmazsa olmazı oldu.
Nefret edilesi karakterlerde mevcut tabii, sinirlerinize çoğu zaman hakim olamayacaksınız diyorum ve serinin üçüncü kitabını bir önce ellerimde istiyorum.
Dram konusunda çok ama çok başarılı bir seri Hatıralar Serisi. Kesinlikle bir şans verin.

Yorum: Senli - Merve Akıncı

11/26/2015, BY Buse Güler - 4 yorum:

Bu defter, beraber yaşadığımız her şeyin anısına övgüyle yazılmış, hatırlanmaya değer her şeyi içeriyor. Hayır, bu bir günlük değil, bu senli bir anılar geçidi olacak. Senin ve Benim... Karan ve Bahar'ın... Sevgin içimde büyüyen bir çığı anımsatsa da, o çığın üstüme devrilip sonumu getireceğini adım gibi bilsem de yine de yanında olduğum için, varlığını hissedebildiğim için hep binlerce kez şükrettim. Seni sevmek daha değerliydi, kendimden daha çok…

Herkese merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir :)

Yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim. Bu sıralar pek fazla kitap okuyamıyorum. Reading slump denilen okuyamama dönemine çakıldım kaldım çünkü. Tam düzeliyor gibi oluyorum ve yanlış kitap seçimleri yüzünden tekrar okuyamama dönemleri başlıyor. Sizin de oluyor mu böyle? Umarım bir an önce geçer. 

Evet, gelelim kitap yorumuma. Merve Akıncı'nın okuduğum ilk kitabı Senli beni çok derinden etkiledi açıkçası. Bilirsiniz, genelde kitabın konusundan bahsederim ama bu sefer pek bahsetmeyeceğim. Zaten kısa, günlük tadında bir kitap. Okuyun ve kendiniz görün. Tek söyleyebileceğim; Bahar ve Karan'ı okuyoruz. Bahar'ın Karan'a yazdığı günlük tarzı yazılardan, onu anlatışını, yaşadıklarını görüyoruz. Bahar'ın nasıl ilkbahar tadında olduğunu, Karan'a ilkbaharı getirmeye çalıştığını ama  Karan'ın nasıl sonbahar, hatta kış olduğunu anlatıyor bize kitap. Tahmin ettiğiniz gibi Bahar ve Karan sevgili. Fakat birbirlerine çok zıtlar. Karan bir türlü o depresif havasından çıkamıyor, aklında Bahar dışında da başka şeyler var çünkü.

Dediğim gibi Merve Akıncı'nın kalemi ile bu kitap sayesinde tanıştım ve çok güçlü bir kaleme sahip olduğunu düşünüyorum. Kurduğu cümleler, Karan'ı anlatım tarzı gerçekten çok güçlü ve etkileyiciydi. Kitapta alıntı olarak işaretlenecek o kadar yer vardı ki, ama ben okurken kendimi kaptırmış gidiyordum tabii. Hoşuma giden yerleri işaretlemek kitap bittikten sonra geldi aklıma. Gerçi, işaretlesem de tüm kitabı mı işaretleyecektim ki? :)


Kapağı ayrı güzel ve anlamlı geldi bana göre. Ayracı deseniz, çok uyumlu olmuş içeriğiyle de öyle. Ama okurken fark ettim ki ben dram insanı değilim. Zaten öyle filmler izleyemezdim, biliyorum ama okuyamazmışımda. Kitaba başladıktan sonra on altı sayfa okumuştum ve instagram hesabımda da resim paylaştım, henüz on altı sayfa okudum ama sonunda çok ağlayacakmışım gibi geliyor dedim. Kısmen yanılmışım, çok ağlamadım ama okurken boğazıma takılan o yumrudan bir türlü kurtulamadım. Yutkunsam da geçmedi. Dedim ya, içine aldı beni kitap, çok etkiledi. Dram okuyamazmışım ben, onu anladım. Ruh halim bir anda değişiyor. Bu hoşuma giden bir durum değil, dram okumak yani. Fakat dram sevmiyorum diye burada kitabı kötüleyip yerden yere vuramam. Bu türü sevmesem bile kendi türünde ne kadar güzel ve dokunaklı bir kitap olduğunun farkındayım çünkü. Hatta bu tarzda okumayı çok seven bir arkadaşımla başladık kitaba, o aşık oldu :D Hâlâ etkisinde ve başka kitaba başlamıyor, sindirmesi gerek sanırım :D 

Gelelim kitabın beni nasıl ters köşe yaptığına :D Tabii ki spoiler vermeyeceğim. Fakat başladığımız zaman, ben içten içe sonunu anladım ve hissettim. Hem düşündüğüm gibi oldu, hem de olmadı. Hayatta tahmin edemezdim. Fena halde ters köşe oldum yani :) Dram seviyorsanız bence çok seveceksiniz, tavsiye ederim. 

Puanım:

Yorum & Alıntı: Tess'in Gözyaşları - Pepper Winters

11/23/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Muhteşem bir hayatım vardı. Âşıktım, mutluydum ve istediğim her şeye sahiptim. Sonra bir gün, her şey değişti. Bir adama satıldım!
Sevgilisi Brax Cliffingstone, yıldönümlerini kutlamak için Tess Snow'u Meksika'ya götürene kadar ikisinin de geleceğe dair umutları vardı. Altın rengi kumsalların, denizin ve güneşin tadını çıkaracak, birbirlerine yeniden âşık olacaklardı. Ancak gördükleri güzel rüyanın kâbusa dönmesi uzun sürmedi.
Dünyanın gölgelerinden habersiz Tess, kaçırılmış, hırpalanmış ve satılmıştı. Yeniden aydınlığa kavuşmanın bedeli ise Şeytan'la yapacağı anlaşmada, yalnızca bedenini değil ruhunu da ortaya koyması demekti.
Zindanımın derinliklerinde yankılanan bir fısıltı, "Gözlerindeki karanlığı görüyorum," diyordu. "O karanlık beni besliyor, o karanlık beni çağırıyor."Ve karanlığın tadı kanıma karıştı. Acı, artık kalbimin en tanıdık yolcusuydu.
Herkese merhaba, bomba gibi bir kitabın yorumu ile sizlerleyim. Yorumun sonundaki alıntılara göz atmayı unutmayın.
Bomba derken, kitap bende resmen bomba etkisi yarattı. Okuyamama döneminin tam ortasındayken pek ümitsiz bir şekilde aldım elime. Okumak için iki sefer aldım ve dün kitap bittiğinde sabaha karşı beş civarıydı. Siz düşünün artık, nasıl okutturuyor kendini!

Söyleyecek çok şeyim var ama hepsinden önce konusundan ve karakterlerinden bahsedeceğim. Kızımız Tess Snow yirmi yaşında bir genç kız. Mükemmel olmasada mutlu olduğu bir hayatı ve sevgilisi var. Pek güzel bir çocukluk geçirdiğini söyleyemem. Ailesi tarafından istenmemiş, hor görülmüş, fazlalık gibi davranılmış. Kısacası sevilmemiş birisi Tess. İki senedir sevgilisi olan Brax ise tam aksine elinde olsa bir kürenin içine alacak Tess'i, dokunmaya kıyamıyor, o derece seviyor. Peki, şurada bir virgül koyalım. Brax'in bu sevgisi Tess'e yetiyor mu dersiniz? Hayır, yetmiyor. Kızımız mutlu olsa da yatakta daha farklı şeyler peşinde. Bu pek Brax'e göre bir şey olmasa da, Tess böyle işte.

Her neyse, Tess ve sevgilisi tatile çıkıyorlar. Meksika'ya götürüyor onu Brax, sürpriz olarak. Gittiklerinin ikinci günü girdikleri bir kafede Tess kaçırılıyor. Hiç de nazik olmaya çalışmayan, aksine kaba ve zorba adamların eline düşüyor. Daha sonra ise birisine satılıyor, daha doğrusu rüşvet olarak veriliyor.İşte o birisi Q Marcer.

Tess ve Q. Ah, resmen aynılar. O kadar benzerler ki. Çok karanlıklar gerçekten. İlk başlarda Q'ya kızdım, siz de kızacaksınız. Ama sonradan öyle şeyler okuyor ve öğreniyorsunuz ki. Sizin o duygularınızı alıp bambaşka bir yere götürüyor. Tess'in Gözyaşları bu türde okuduğum en karanlık kitaptı bana göre. Ve kesinlikle en farklısı. Bir kere ortada şöyle bir durum var. Q, romantizm yapan, sevgi gösteren bir adam olmayabilir evet ama Tess'in de beklediği bu değil zaten. Tess, Q'ya karşı çıkıp ters davrandıkça Q'nun, Q o şekilde davranınca da Tess'in hoşuna gidiyor. Anlayacağınız ikisi de bu durumdan çok memnun. O yüzden kitabın o karanlık kısımları bazen beni boğsa da kenarı çekildim, sadece izledim. Onların seçimi sonuçta :D

Kitabın sonundaki Q'nun tarafından anlatılan kısım çok güzeldi. İyi ki yazar yöle bir bölüm yazmış. Çünkü şahsen benim her şey daha çok kafamda yerine oturdu ve havada kalan bir olay olmadı. Sonradan, Brax için üzülmüştüm ben çok ama baktım ki yazar sağolsun olayı tatlıya bağlamış, o kısımda çok güzeldi :D Herkes dengi dengine sonuçta.

Kitap gerçekten çok akıcıydı. Sayfalar nasıl aktı gitti hiç anlamadım. Redaksiyonunda da hata göremedim. Yazar'ın karakterlerinin ve kaleminin de çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Çünkü bazen sanki gerçek bir olaymış gibi tüylerim diken diken oldu. Genelde ben ülkemizde çıkan kitapları takip ederim, yurtdışında çıkan kitapları takip etmem. Ama Tess o kadar sevilmiş ve herkes o kadar çok öneriyordu ki kitabın Arkadya Bitter'den çıkacağını duyunca ben bile sevindim :D İyi ki sevinmişim. Yayınevi'ne bizleri Tess ve Q ile buluşturduğu için teşekkürler :)


Puanım:


Şimdi sıra alıntılarda :) O kadar çabuk okuttu ki kendini kitap, alıntı işaretlemeye fırsatım olmadı. Ama işte yakalayabildiklerim bunlar;







Umarım hoşunuza gitmiştir, yorum bırakmayı unutmayın. Sevgiler :)