KGOS 27. Tur || Yorum: Sonsuzluğun Kıyısında - J.A.Redmerski

4/24/2016, BY Buse Güler - 3 yorum:

"Duygusal, kalp atışınızı hızlandıracak ve hep daha fazlasını isteyeceğiniz bir serüven."-Reveal-
Camryn Bennett hayatı boyunca hiç olmadığı kadar mutludur. Ruh eşi Andrew Parrish'le bir otobüste tanışmalarından beş ay sonra nişanlanmışlardır. Üstelik onları bekleyen tek şey evlilik de değildir. Hem endişeli, hem heyecanlı olan Camryn, hayatının geri kalanını Andrew ile geçirmek için sabırsızlanıyordur. Onun kendisini daima seveceğinden emindir, çiftin hayattan pek çok beklentisi vardır fakat kötü bir olay, hayatlarını bir anda tepetaklak eder. 
Andrew yaşama tutunmaya çalışır, Camryn'in de aynı çabayı göstereceğini düşünür. Ama Camryn'in yarasını tehlikeli yollardan sarmaya çalıştığını fark edince, onu hayata döndürmek için bir şey yapması gerektiğini anlar. Aşklarının her şeyin üstesinden geleceğini ispatlamaya çalışan Andrew, Camryn'i umut ve tutkuyla dolu yeni bir yolculuğa davet eder. Aşkın en güzel hali yine Redmerski'nin kalemiyle okurla buluşuyor. Sonsuzluğun Kıyısında hayata ve aşka dair çarpıcı bir hikâye... 
Herkese merhaba, yeni bir blog tur yorumuyla sizinleyim. 
Yorumuma geçmeden önce, eğer facebook sayfamızda devam eden çekilişe katılmadıysanız buradan , instagram hesabımızda da bulunan çekilişe buradan katılabilirsiniz :)
Bugün turun son günü, son yorum benim. Eğer önceki yorumları incelemek isterseniz, facebook sayfamızdan inceleyebilirsiniz.

İlk kitap olan Hiçliğin Kıyısında yorumuma göz atmak isterseniz buradan bakabilirsiniz :)

Evet, yönlendirmelerim bittiğine göre sanırım yorumuma geçebilirim :)

Öncelikle spoiler vermeyeceğim, ilk kitabı okumadıysanız da yorumumu okuyabilirsiniz. Konusundan arka kapakta yeterince bahsediyor zaten. O yüzden pek bahsetmek istemiyorum.

İlk kitabı gerçekten çok sevmiştim ve seri olduğunu bilmiyordum. Aslında bittiği zaman havada kalan pek bir şey olmamıştı. İkinci kitabı çıkmasa da benim için muazzam bir kitaptı. Ama ikinci kitap olan Sonsuzluğun Kıyısında'nın çıkacağını öğrendiğim zaman gerçekten çok sevindim. Camryn ve Andrew'i tekrar okumak çok güzeldi :)

İlk kitabın sonundan sonra devam ediyor kitap. Hiçliğin Kıyısında'ya göre daha durağan bir kitaptı aslında. Çok fazla eğlenceli değildi ama insanın içine dokunuyor. Yazarın kalemini zaten çok sevmiştim. Okurken içinize işleyen türden bir kitap. 

İki karakter tarafından da anlatılıyor ve bu benim hoşuma giden bir unsur. Bu kitapta çiftimizi pek kolay şeyler karşılamıyor aslında. Epey zorlu dönemlerden geçiyorlar. Bu dönemlerden geçerken de Andrew öylesine mükemmel bir adam oldu ki... Zaten mükemmeldi bana göre ama demek ki daha fazlası da olabiliyormuş :)

Yine ilk kitap gibi bir çırpıda bitirebileceğinizi düşünüyorum. Umarım sizler de benim gibi keyif alarak okursunuz :) Henüz ilk kitabı almadıysanız ikisini birden alın. İlk kitabı okuduysanız, bekletmeyin bu kitabı da :)
Mutlu günler dilerim :) 

KGOS:26.TUR || YORUM: SENİ SEVERKEN - GÜNEŞ DEMİREL

3/23/2016, BY Buse Güler - 1 yorum:

Karşılıksız bir aşka ömrünüzü adayabilir misiniz? Deniz, kendini bildiğinden beri âşıktı Ateş'e. Tüm geçmişini dolduran ve geleceğin bile silemeyeceği bir aşka emanet etmişti kalbini. Onun için nefes almak demek, Ateş demekti. Ne yıllar vazgeçirebilmişti onu sevdasından, ne de sevdiği adamın başkasına ait olduğunu bilmek… Her geçen gün umudunu yitirse de, kalbinin pusulası hep Ateş'i gösteriyordu. Peki, vazgeçmemek, çok istemek yeter miydi hayallerin gerçek olmasına?
Ateş, mükemmel bir yaşama sahip olduğunu düşünürken yanılmıştı. Hiç beklemediği bir anda hayatının yönü değişmiş, bir yaprak gibi savrulmuştu. Kendine yeni bir düzen kurmaya çalışırken, içinde yanan ve yandıkça daha da büyüyen nefret duygusuyla baş edebilecek miydi? Kalbinize dokunacak bir aşk hikâyesi okumaya hazır mısınız?
Herkese merhaba, yine çok güze bir tur kitabının yorumuyla sizlerleyim. Güneş Demirel ile Şimdi Benimsin kitabı sayesinde tanışmıştım ve o zaman da kalemini çok sevmiştim. Ama Seni Severken benim için apayrı oldu, öyle de kalacak :) 

Çocukluk arkadaşı olan Deniz ve Ateş'in hikayesini okuyoruz. Deniz küçüklüğünden beri Ateş'e aşık ama Ateş bunun farkında değil. Uzaktan sevmiş hep Deniz onu. O mutluysa bana yeter diye düşünmüş. Daha sonra kızımız tam umudunu kestiği anda kader onları bir araya getiriyor. İşte bunu okuyoruz. 

Bir de yan karakterler var. Deniz'in eczanesindeki yardımcısı Kenan ve annesi Gülsu. Kenan'ın hiç tanımadığı babası Erkan, yani Gülsu'nun yıllarca içindeki aşkla, anılarla yaşattığı Erkan'ı. 
Ben Erkan ve Gülsu yan yarakterler olsa da onların hikayesini daha çok sevdim. Deniz ve Ateş'i sevmedim değil, sevdim ama keşke ana hikaye Erkan ve Gülsu üzerine kurulu olsaymış :) Gerçi sonlara doğru neredeyse öyle oluyor. 
Kitabı çok beğendim. Elime aldığımda sayfalar su gibi akıp gitti. Bazen gülümseyerek, bazen de boğazımda bir yumruyla okudum yaşananları. Kimi zaman tahmin ettim kimi zaman yok artık dedim. 





Kalabalık bir kitaptı aslında ve ben genelde sevmem kalabalık kitapları, kafam karışır. Ama yazarın tam kararında bir kurgu oluşturduğunu düşünüyorum. Çünkü hem tüm karakterlerin detayları vardı, hem de bu detaylar yeterliydi ve sıkmıyordu. Güzeldi işte, bitmesin diye son sayfaları yavaş okusamda her güzel şeyde olduğu gibi bu kitabın da sonunu gördüm ve yüzümde buruk bir tebessümle kapattım son sayfayı. Daha önce de söylemiştim, yine söylüyorum. Yazarın sihirli bir kalemi var sanki, elinize aldığınız zaman isteyerek bırakamıyorsunuz, illa o kitap bitecek. Acaba bir sonraki bölümde ne olacak hissiyle okudum hep.
Ephesus Yayınları sağolsun cilt kalitesinden ödün vermiyor, bu kitabın da kapak ve cilt kalitesini beğendim. Özellikle arka cilt kısmındaki detaylar çok güzeldi.

 Kısacası ben kitabı çok beğendim, muazzam bir kitaptı bana göre. Sizin de seveceğinizi umuyorum. Tek sıkıntım keşke ana karakterler Gülsu ve Erkan olsaydı :) Yazarın sihirli kaleminin yanı sıra duyguyu okura geçirişini ve bizden karakterler yazmasını da çok seviyorum. Tavsiyemdir efendim, okuyun.

Puanım:


KGOS 24. Tur || Yorum: Anlaşma - Elle Kennedy

3/01/2016, BY Buse Güler - 1 yorum:


Okulun kötü çocuğuyla anlaşmak üzereydi ve işler fena halde karışacaktı...Hannah Wells onu baştan çıkaracak birini sonunda bulmuştu. Hayatındaki diğer her şey konusunda son derece kendisine güvenmesine rağmen, konu seks ve arzulara geldiğinde boş çuvaldan farkı yoktu. Hoşlandığı adamın dikkatini çekmek için sinir bozucu, çocuksu ve kendini beğenmiş hokey takımı kaptanına özel ders verip onunla çıkıyormuş gibi davranmak zorunda kalsa da, bunu yapmaya kararlıydı.Garrett Graham’ın tek istediği mezun olduktan sonra profesyonel hokey oyuncusu olmaktı, ancak düşen ortalaması, uğruna çalıştığı her şeyi tehdit ediyordu. Eğer alaycı bir esmer güzelinin başka bir adamı kıskandırmasına yardım etmek takımdaki pozisyonunu garanti altına alacaksa buna katlanırdı. Fakat beklenmedik bir öpücük her ikisini de daha önce yaşamadıkları bir arzu yolculuğuna sürüklediğinde, Garrett numara yapmanın hiçbir işe yaramayacağını anlamıştı. Şimdi sadece Hannah’yı aradığı adamın kendisine çok benzediğine ikna etmeliydi.

Herkese merhaba 
Kapağı kadar kendisini de beğendiğim Anlaşma'nın yorumuyla buradayım. Açıkçası arka kapak yazısını okuduğum zaman kafamda bir şeyler oluşmuştu ve seveceğimi biliyordum. Ama bu kadar eğleneceğimi bilmiyordum.
 smile ifade simgesi
Sınıfta neredeyse herkes Felsefe dersinden kalmak üzere olsa da Hannah A alarak sınıfın en yüksek notunu alıyor.
Garret, okulun yıldızı, hokey takımının kaptanı. Derslerinde çok başarılı olsa da felsefe dersi yüzünden ortalaması düşüyor ve eğer düzelmezse hokey takımında olamayacak. Tahmin ettiğiniz üzere acilen kurtarma sınavına hazırlanmalı ve ortalamasını yükseltmeli. Peki sınıfta herkes düşük not almışken kimden yardım alabilir? Evet, yardım alacağı kişi Hannah. Peki kızımız bunu kabul ediyor mu dersiniz?
Bizimkiler çarpışıp, Garret kızımızın sınav kağıdını ve notunu gördükten sonra ona ders vermesi için ikna etmeye çalışsa da ne söylese fayda etmiyor.


Düşünsenize, okulun yıldız hokey kaptanı, her kız etrafında pervane oluyor, Hannah hariç. Tam da ihtiyacı olan kız hariç. smile ifade simgesi Ben kitabı ve karakterleri sevdim. Hannah ve Garret arasındaki diyaloglar çok eğlenceliydi. Her şeyden önce klişe değildi. O yüzden daha çok sevdim zaten. 


Klasik, adamı görür görmez ona aşık olan her şeyi unutup kendini yakışıklı çocuğun kollarına bırakan bir kız yoktu karşımızda. Garret ise, Hannah'a olan davranışlarına bakınca klişe olmadığını bana kanıtlamış oldu açıkçası.

Orijinalini okumadığım için bilemem tabi ama çok akıcıydı kitap. O yüzden Hanife Albayrak güzel bir çeviri yapmış, ellerine sağlık.Kapağı, tasarımı, ayracı da çok güzeldi. Serinin umarım kısa zamanda devamı gelir çünkü yan karakterler de çok eğlenceliydi.

Puanım:

KGBT 23. Tur || Yorum: Sıkı Fıkı - Emma Chase

2/19/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Sıkı Fıkı, Karmakarışık günlerine geri dönüyor. Fakat bu sefer tavsiyelerde bulunan ve Dee Dee'yle uğraşmak durumunda kalan tabii ki Drew değil, onun en yakın arkadaşı olan Matthew!
Eğer bu hikâyeyi daha önce duyduysanız beni durdurun. Çapkın erkek bir kızla tanışır, ona âşık olur ve tepeden tırnağa değişir.
Epey güzel bir hikâye, değil mi? Ama bizim hikâyemiz değil. Bizimki çok daha renkli.
Dee'yle tanıştığım an Dee'nin özel biri olduğunu biliyordum. O ise benim kendisiyle birlikte olup, sonra da onu hayal kırıklığına uğratacak bir erkek olduğumu düşündü. Aksini ispatlamamsa epey vakit aldı. Ama konu sevişme olduğunda epey ikna edici olduğum söylenebilir.
Bu hikâyenin en güzel yanı sonu değil, o sona nasıl geldiğimiz...

Herkese merhaba, yeni bir blog tur yorumu ile sizlerleyim :)
Çok severek okuduğum Karmakarışık serisinin üçüncü kitabı Sıkı Fıkı, Kitap Gurmeleri'nin yeni konuğu.Toplamda iki kez aldım elime okumak için ve bitti işte kitap. Kolay okunan kitapları özlemişim açıkçası, Matthew ve Dee iyi geldiler.

Öncelikle Karmakarışık serisi benim favori serilerimdendir. Gerçekten çok severim, Drew Evans'ı daha çok severim :D Ama bu kitap, yani Sıkı Fıkı serideki ana karakterlerimizin yakın arkadaşları olan Matthew ile Dee'nin hikayesi. Onların ilişkilerini biraz daha ayrıntılı öğrenebilmemiz için yazar bunu da yazmış, çok da iyi yapmış.

Matthew, şehrin en prestijli şirketlerinden birinde yatırım bankacısı olarak çalışıyor. Çapkın diyebileceğimiz bir erkek olsa da ileride doğru kadını bulup bir aile kuracağına inanan birisi. 
Dee, striptiz klubünde çalışır gibi giyinip, o şekilde görünse de aslında çok başarılı bir kimyager. Son derece hazır cevap ve özgüveni yüksek bir kadın, zaten Matthew'i de etkileyen bu oluyor. İlişkilere pek sıcak bakmıyor, geçmişte yaralar almış, sütten ağzı yanınca haliyle yoğurdun yanına yaklaşmamaya karar vermiş :D Bu iki kişi birleşip bir ilişkiye başlamaya 'çalışıyorlar' . Gayet de güzel oluyor aslında. İlk başlarda bunu kabul etmiyorlar, özellikle Dee, dediğim gibi bağlanma korkusu var ama ah Matthew tam evlenilecek adam! 

Ben kitabı sevdim. Zaten yazarı, karakterlerini ve konuyu işleyiş tarzını seviyorum. Matthew tarafından anlatılıyordu olaylar. Esprili eğlenceli bir anlatım tarzıydı.

Bu kitapta da Drew ve Kate'i gördüğüme sevindim ve bittikten sonra, sondaki o bonus sahneler çok güzeldi :) Bir Drew Evans olmasa da Matthew iyiydi, Dee'yi de sevdim, o pısırık, sümsük karakterlerden değildi. Eğer nasıl olsa Matthew ve Dee'nin sonunu bildiğinizi düşünüyorsanız kitapta geçen bir alıntı ile karşılık vereyim; "O yüzden hikayenin sonunu şimdiden bildiğinizi düşünüyorsanız da bir yere kaybolmayın. Çünkü yolculuğun en güzel kısmı, nihayet gideceğiniz yere vardığınız an değil, yolda olup biten bütün o çılgınca şeylerdir."

Ben kitabı sevdim ve tavsiye ederim :)

Puanım:

KGBT 22. Tur || Yorum : Şeytanın Stajyeri - Donna Hosie

2/02/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Her şeytan Cehennem'den çıkmak ister. Peki ya gerçekten bir yol varsa?..
Zamansız ve pek de kahramanca olmayan ölümünden sonra, Mitchell Johnson kendini Cehennem'de Şeytan'ın stajyeri olarak oradan oraya koştururken bulur. Vakitsiz ölümünü bir an aklından çıkaramayan Mitchell'a, efsanelerde bahsedilen bir zaman makinesi tekrar dünyaya dönebilme şansı verir.
Bu planı gerçekleştirebilmek için, her ne kadar onları riske atmak istemese de, arkadaşlarına ihtiyaç duymaktadır. Her gencin kendi ölüm zamanlarına dönmek için farklı sebepleri vardır. İçlerinden biri Cehennem'in korkunç yaratıklarının dikkatini çektiğinde, kendilerini ölümcül bir çıkmazın içinde bulurlar. Düştükleri bu karanlıktan kaçış yolunu bulabilecekler midir?
Yeni bir blog turu yorumundan merhaba :)
Bugün turumuzun ikinci günü ve ilk yorum benim :) Eğer yorumumu okumadan önce facebook sayfamızda devam eden çekilişe katılmak isterseniz buraya , kitabımızın ön okumasına göz atmak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz :)

Şeytanın Stajyeri iki günde bitti.Tasarımına bayıldığım bir kitap oldu ve kesinlikle beklediğim gibi değildi. Arka kapak yazısını okuyunca kafamda bir şeyler şekillenmişti ama ı-ıh ben böyle bir şey düşünmemiştim. Beklentimin üzerinde bir kitap oldu ve ben gerçekten sevdim. En sevdiğim yönü de sanki okumuyor, izliyor gibi hissettirdi bana. 

Konusundan bahsedecek olursam, Mitchell dört yıl önce on yedi yaşındayken ölmüş. Şimdi Cehennem'de Şeytan'ın baş yardımcısı Septimus'un yanında. Yani Şeytan'ın stajyeri. Öldükten sonra Cehennem'e geldiğinden beri sürekli vakitsiz ölümünü düşünüyor ve bunu bir an olsun aklından çıkarmıyor. Üç yakın arkadaşı var, Medusa, Elinor ve Alfarin. Dört arkadaş aynı yaşlarda görünseler de Alfrain 900'lü, Elinor 1600'lü, Medusa da 1900'lü yıllarda ölmüşler. 

Bir gün Şeytan ile Septimus'un konuşmasına kulak misafiri olan Mitchell, bir tür zaman makinesi olan Dönüştürücü'nün varlığından haberdar oluyor. Bu sayede dört arkadaş zamanda yolculuk yapıp vakitsiz ölümlerini engellemek istiyorlar. Ama hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkıyor. İlk Şeytan olan Cehennem'in korkunç yaratıkları kurtadamlar gibi. 

Konusundan bu kadar bahsetmem yeterli. Kitap sonuçta Cehennem'de geçiyor diye ürkmüştüm. Ne beklemem gerektiğini bilmesem de bu kadar eğlenceli bir kitap beklemiyordum. Mitchell o kadar esprili ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor ki, kimi zaman kahkahalarımı tutamadım. 

Olaylar başlayana kadar biraz yavaş ilerledi sonra ortalara doğru öyle bir hızlandı ki! Bir baktım bitmiş. Okurken kafamda soru işaretleri oluştu aslında, nasıl olacak gibi. Okurken bu soruların cevaplarını alabildiğim için memnunum :) Okumaya başladığımda yorumumu bekleyenler vardı, tavsiye ederim arkadaşlar. Umarım siz de benim kadar seversiniz. Ben genelde romantizm olmayan kitapları okuyamam ve bu kitap pek romantizm içermemesine rağmen bu kadar sevdiysem, demek ki güzel :) 

Paradokslarla dolu bir kitaptı! Kitabın sonunda ikinci kitabın ilk kısmı var ve onu da okumak beni acayip keyiflendirdi, Medusa tarafından anlatılıyordu :)

 Tavsiyemdir, okuyun ^-^ 

Puanım:

Okuma Etkinliği #17 | Yorum : Bir Adım Sonrası Ayrılık - Zeynep Şentürk

1/30/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Zengin de olabilirsiniz, fakir de. Güzel de olabilirsiniz çirkin de. Ama aşk tüm bunların dışındadır. Bir anda gelir, bir tesadüfle... Bazen yolda gördüğünüz bir tabela ya da kırmızı bir ışık hayatınızı değiştirir. Hayat bir önceki sizden bambaşka bir ‘siz’ yaratır.
Benim hikâyem tam da bu noktada başlıyor. Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm bir çift gamzeyle. Gülüşünü gördüğüm anda ona âşık olmam kaçınılmazdı. Adı, boyu, yaşı... Hiçbiri aklıma gelmedi, benim için güldüğünü görmek istediğimden başka. Artık benim için gelecek, adını bile bilmediğim bir kızdan ibaretti. Onu seviyordum ama tanımıyordum. Görüyordum ama konuşamıyordum. Her bulduğumda ise yeniden kaybediyordum.
Kaderin karşıma çıkardığı tüm sorunların aksine ya hayatımın aşkını kazanacaktım ya da korkularımın arkasına sığınıp yaşayabileceğim en büyük aşkı kaybedecektim. Ama biliyordum ki kendi çizdiği yolda, kendi adımlarıyla ilerlerdi aşk. Soru işaretlerinin arasından sıyrılan tek ‘nokta’ vardı ve o da onu sevdiğimi söylediğimden sonra konulandı. Onu seviyordum, nokta.
Çünkü sevgi varsa onun için savaşmak kaçınılmazdı. Bu savaştaki tek kural ise geçmişteki artılar, gelecekte işe yaramazlar!
Herkese merhaba ! Okuma etkinliğimizin son gününde yorum sırası bana geldi.
Artık beni tanıyorsanız biliyorsunuzdur, sevdiğim kitaplara yorum yazamıyorum ben. Çünkü ne söylersem yetersiz geliyor, hep bir şeyleri eksik anlatmış gibi hissediyorum.

Daniel ve Gamze'den ayrılmak benim için zor oldu aslında ama her güzel şeyin sonu olurmuş, bu güzel kitap da bitti.Konusundan bahsedeyim biraz. 

Gamze; güldüğünde Daniel'in ona aşık olma sebeplerinden biri olan gamzelere sahip çok güzel bir hostes. Daniel ise kitaplarda pek rastlamadığımız adamlardan. Ünlü bir oyuncu ama hiç egosu yok. İlk başlarda çekingen davranıp Gamze'yle konuşamayan ve sonraları onun peşini bırakmayarak Türkiye'ye kadar gelen, sevdiği kadına anlatması pek mümkün olmayan bir aşkla bağlı bir adam. Anlatması mümkün değil diyorum ama ben anlatamam, yazarımız çok güzel anlatmış alıp okumalısınız.
Öyle güzel ve temiz bir aşk okudum ki, düşündükçe şimdiye kadar okuduğum bir çok aşk içerikli kitap gölgede kaldı Daniel ve Gamze'nin aşkı karşısında. 

Kitaba dram diyebilir miyiz tam emin değilim ama ben biraz korkarak okudum aslında. Daha çok eğlenceli kitaplardan hoşlanırım kaldı ki, diyaloglarıyla ve özellikle Daniel'ın yakın arkadaşı Jamie sayesinde de epey eğlendim. Ama okudukça sanki boğazım daha da düğümlenmeye başladı ve o düğüm henüz çözülebilmiş değil. Kötü müydü? Asla. Ama anlatamam ki şimdi ben. Dram sevmeyen ben bu dramdan çok hoşlandım öyle söyliyim. Canımı yaktı belki ama çok sevdim.
Spoiler vermeyeceğim, fakat Gamze'nin yaptığı bir davranış yüzünden kendi kendimle ikilemde kaldım. Haklı mıydı, haksız mıydı? Öyle yapmasa nasıl olurdu diye çok düşündüm ama sonra da hayatın gerçekleri böyle olabiliyor bazen dedim.

Bu dediğim gibi yazarın ilk kitabı ama o betimlemeler ve anlatımlar o kadar güzeldi ki. Kalemini çok sevdim. Biraz redaksiyon sıkıntısı vardı fakat diğer baskılarında düzelir diye düşünüyorum, okumanıza engel olacak türden değil. O mektuplar ve Daniel'in ödül konuşması beni benden aldı gerçekten, sonuçta bir kitap ve kurgu ama bu denli benimsememizi sağlayan yazarımızı tebrik ederim.  Kapağı ve renklerini de çok sevdim :)

Demem o ki, Bir Adım Sonrası Ayrılık tavsiyemdir. Karakterlerle tanışmalısınız. 

Puanım:



Okuma Etkinliği #16 | Yorum: Sondan Sonra - Amy Plum

1/10/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

"Büyükler bize yalan söylemişti. Whit bize yalan söylemişti. Babam... bana yalan söylemişti. Son yirmi dört saattir kalbim, aklımın kabullenemediği şeyi aslında biliyordu. Hepsi gerçeği biliyordu. Hepsi yalansa, neye inanacaktım ki ben? Neyin hakikat neyin uydurma olduğuna dair en ufak bir fikrim kalmamıştı. Tüm çocukluğum boyunca beynim yıkanmıştı. Artık kendi başımaydım. Güvenecek kimsem yoktu."
Nükleer bir bombanın tüm dünyayı yok ettiği Üçüncü Dünya Savaşı'ndan kaçmayı başaran bir grup insan, Alaska'nın balta girmemiş ormanlarında kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardı. Son otuz yıldır, dış dünyada hâlâ yaşıyor olabilecek tüm insanlardan saklanarak doğayla iç içe bir yaşam sürdürmüşlerdi. En azından tüm hayatı boyunca Juneau'ya anlatılan gerçek buydu. Juneau bir gün avdan döndüğünde tüm klanının kaçırılmış olduğunu görür ve onları kurtarmak için yola çıkar. Hayatında ilk defa yaşadığı bölgenin sınırları dışına çıkan Juneau, korkutucu bir gerçekle karşı karşıya kalır: Üçüncü Dünya Savaşı hiç yaşanmamış, şehirler yok olmamıştır ve dünya yerli yerinde durmaktadır. Ona anlatılan her şey koca bir yalandan ibarettir. Yaşadığı bu büyük şokun ardından Juneau şimdi varlığından bihaber olduğu bu modern dünyada kendini kaybetmiş bir halde savrulup durur. Ailesini ve arkadaşlarını kurtarmak için bir yol bulmaya çalışırken, Juneau'nun geçmişi hakkındaki olağanüstü gerçeği bilen bir kişi de onun peşindedir.
Herkese merhaba, yeni bir okuma etkinliğinin yorumuyla sizlerleyim.

Bu sefer farklı olarak bir distopya kitabı okudum. Farklı olarak diyorum çünkü distopya çok sık okuduğum bir tür değil. Uzun zamandır okumamıştım ve böyle güzel bir kitapla distopya türüne döndüğüm için mutluyum açıkçası.

Genelde kitabın konusundan biraz bahseder yorumuma geçerim. Fakat arka kapak yazısında o kadar güzel ve tam olarak anlatmış ki, ben şimdi konusundan bahsetsem ya aynı şeyleri söyleyeceğim ya da spoiler vereceğim. Yine de özetlemem gerekirse; Juneau on yedi yaşında Alaska’da klanıyla birlikte yaşıyor. Otuz yıl önce Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra oradan kaçmayı başaran otuz-kırk kişilik bir klandan bahsediyorum. Alaska’nın bakir topraklarına saklanmayı başarmışlar. Kızımız Juneau, ava gittiği zaman daha önce görmediği helikopterlerin yuvasının yani klanının üzerinde uçtuğunu görünce bir terslik olduğunu anlıyor ve oraya geri dönüyor. Geri döndüğü zaman klanının kaçırıldığını görüyor, klanın Bilge’si Whit dahil. Şurada bir parantez açalım. Whit, klanın bilgesi ve üç yıl içinde Juneau onun yerini alacak. Kitabı okuduğunuzda göreceksiniz zaten. Kendine özgü tabirleri var. Yara’yla bağlantı kurmak ve Okumak gibi. Bir distopya kitabı ve tahmin edebileceğiniz gibi oluşturulan dünyaya özel bazı terimler ve olaylar var. Daha sonrasında Juneau güçlerini kullanarak Yara’yla bağlantı kuruyor ve klanının nerede olduğu anlamaya çalıştıktan sonra onları bulmak için yola çıkıyor. Fakat farkında olmadığı bir şey var. O klanını ararken, onun da peşinde olan birileri var.

Her neyse, konusundan bu kadar bahsetmemiz yeter sanırım. Yorumuma gelecek olursak, ben kitabı sevdim. Çok fazla distopya türü okumuyorum demiştim. Bunun sebebi genelde bu tarz kitaplardan sıkılıyor olmam. Ama Sondan Sonra öyle olmadı. Başlarında sadece konuyu kavrayana ve karakterleri tanıyana kadar bocaladım biraz. Ondan sonrasında kitap sizi içine çekiyor ve o dünyaya girip Juneau ve Miles ile birlikte yolculuk yapmaya başlıyorsunuz. Şimdiye kadar okuduğum distopyalardan biraz daha farklıydı ve ben okurken keyif aldım. Yazarın fantastik tarzda ülkemizde çıkan bir serisi daha var. Ben onu da okudum son kitabı hariç. Yazarın kalemini gerçekten seviyorum. Tabii ben orijinal halini okumadığım için bu biraz da çevirmenin başarısı oluyor. Gerçekten güzel bir çeviriydi. Yazarın betimlemeleri bu kitapta da mevcuttu ve dediğim gibi çok hoşuma gitti. Sonu çok acayip bir şekilde bitti. İkinci kitabı umarım bir an önce çıkar da okuruz.

Eğer distopya okumayı seviyorsanız kesinlikle okumalısınız bence. Hiç okumadıysanız veya pek sevmiyorsanız da iyi bir başlangıç olacağına eminim. Tavsiye ederim.

Puanım:

Yorum: Senli - Merve Akıncı

11/26/2015, BY Buse Güler - 4 yorum:

Bu defter, beraber yaşadığımız her şeyin anısına övgüyle yazılmış, hatırlanmaya değer her şeyi içeriyor. Hayır, bu bir günlük değil, bu senli bir anılar geçidi olacak. Senin ve Benim... Karan ve Bahar'ın... Sevgin içimde büyüyen bir çığı anımsatsa da, o çığın üstüme devrilip sonumu getireceğini adım gibi bilsem de yine de yanında olduğum için, varlığını hissedebildiğim için hep binlerce kez şükrettim. Seni sevmek daha değerliydi, kendimden daha çok…

Herkese merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir :)

Yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim. Bu sıralar pek fazla kitap okuyamıyorum. Reading slump denilen okuyamama dönemine çakıldım kaldım çünkü. Tam düzeliyor gibi oluyorum ve yanlış kitap seçimleri yüzünden tekrar okuyamama dönemleri başlıyor. Sizin de oluyor mu böyle? Umarım bir an önce geçer. 

Evet, gelelim kitap yorumuma. Merve Akıncı'nın okuduğum ilk kitabı Senli beni çok derinden etkiledi açıkçası. Bilirsiniz, genelde kitabın konusundan bahsederim ama bu sefer pek bahsetmeyeceğim. Zaten kısa, günlük tadında bir kitap. Okuyun ve kendiniz görün. Tek söyleyebileceğim; Bahar ve Karan'ı okuyoruz. Bahar'ın Karan'a yazdığı günlük tarzı yazılardan, onu anlatışını, yaşadıklarını görüyoruz. Bahar'ın nasıl ilkbahar tadında olduğunu, Karan'a ilkbaharı getirmeye çalıştığını ama  Karan'ın nasıl sonbahar, hatta kış olduğunu anlatıyor bize kitap. Tahmin ettiğiniz gibi Bahar ve Karan sevgili. Fakat birbirlerine çok zıtlar. Karan bir türlü o depresif havasından çıkamıyor, aklında Bahar dışında da başka şeyler var çünkü.

Dediğim gibi Merve Akıncı'nın kalemi ile bu kitap sayesinde tanıştım ve çok güçlü bir kaleme sahip olduğunu düşünüyorum. Kurduğu cümleler, Karan'ı anlatım tarzı gerçekten çok güçlü ve etkileyiciydi. Kitapta alıntı olarak işaretlenecek o kadar yer vardı ki, ama ben okurken kendimi kaptırmış gidiyordum tabii. Hoşuma giden yerleri işaretlemek kitap bittikten sonra geldi aklıma. Gerçi, işaretlesem de tüm kitabı mı işaretleyecektim ki? :)


Kapağı ayrı güzel ve anlamlı geldi bana göre. Ayracı deseniz, çok uyumlu olmuş içeriğiyle de öyle. Ama okurken fark ettim ki ben dram insanı değilim. Zaten öyle filmler izleyemezdim, biliyorum ama okuyamazmışımda. Kitaba başladıktan sonra on altı sayfa okumuştum ve instagram hesabımda da resim paylaştım, henüz on altı sayfa okudum ama sonunda çok ağlayacakmışım gibi geliyor dedim. Kısmen yanılmışım, çok ağlamadım ama okurken boğazıma takılan o yumrudan bir türlü kurtulamadım. Yutkunsam da geçmedi. Dedim ya, içine aldı beni kitap, çok etkiledi. Dram okuyamazmışım ben, onu anladım. Ruh halim bir anda değişiyor. Bu hoşuma giden bir durum değil, dram okumak yani. Fakat dram sevmiyorum diye burada kitabı kötüleyip yerden yere vuramam. Bu türü sevmesem bile kendi türünde ne kadar güzel ve dokunaklı bir kitap olduğunun farkındayım çünkü. Hatta bu tarzda okumayı çok seven bir arkadaşımla başladık kitaba, o aşık oldu :D Hâlâ etkisinde ve başka kitaba başlamıyor, sindirmesi gerek sanırım :D 

Gelelim kitabın beni nasıl ters köşe yaptığına :D Tabii ki spoiler vermeyeceğim. Fakat başladığımız zaman, ben içten içe sonunu anladım ve hissettim. Hem düşündüğüm gibi oldu, hem de olmadı. Hayatta tahmin edemezdim. Fena halde ters köşe oldum yani :) Dram seviyorsanız bence çok seveceksiniz, tavsiye ederim. 

Puanım:

Yorum & Alıntı: Tess'in Gözyaşları - Pepper Winters

11/23/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Muhteşem bir hayatım vardı. Âşıktım, mutluydum ve istediğim her şeye sahiptim. Sonra bir gün, her şey değişti. Bir adama satıldım!
Sevgilisi Brax Cliffingstone, yıldönümlerini kutlamak için Tess Snow'u Meksika'ya götürene kadar ikisinin de geleceğe dair umutları vardı. Altın rengi kumsalların, denizin ve güneşin tadını çıkaracak, birbirlerine yeniden âşık olacaklardı. Ancak gördükleri güzel rüyanın kâbusa dönmesi uzun sürmedi.
Dünyanın gölgelerinden habersiz Tess, kaçırılmış, hırpalanmış ve satılmıştı. Yeniden aydınlığa kavuşmanın bedeli ise Şeytan'la yapacağı anlaşmada, yalnızca bedenini değil ruhunu da ortaya koyması demekti.
Zindanımın derinliklerinde yankılanan bir fısıltı, "Gözlerindeki karanlığı görüyorum," diyordu. "O karanlık beni besliyor, o karanlık beni çağırıyor."Ve karanlığın tadı kanıma karıştı. Acı, artık kalbimin en tanıdık yolcusuydu.
Herkese merhaba, bomba gibi bir kitabın yorumu ile sizlerleyim. Yorumun sonundaki alıntılara göz atmayı unutmayın.
Bomba derken, kitap bende resmen bomba etkisi yarattı. Okuyamama döneminin tam ortasındayken pek ümitsiz bir şekilde aldım elime. Okumak için iki sefer aldım ve dün kitap bittiğinde sabaha karşı beş civarıydı. Siz düşünün artık, nasıl okutturuyor kendini!

Söyleyecek çok şeyim var ama hepsinden önce konusundan ve karakterlerinden bahsedeceğim. Kızımız Tess Snow yirmi yaşında bir genç kız. Mükemmel olmasada mutlu olduğu bir hayatı ve sevgilisi var. Pek güzel bir çocukluk geçirdiğini söyleyemem. Ailesi tarafından istenmemiş, hor görülmüş, fazlalık gibi davranılmış. Kısacası sevilmemiş birisi Tess. İki senedir sevgilisi olan Brax ise tam aksine elinde olsa bir kürenin içine alacak Tess'i, dokunmaya kıyamıyor, o derece seviyor. Peki, şurada bir virgül koyalım. Brax'in bu sevgisi Tess'e yetiyor mu dersiniz? Hayır, yetmiyor. Kızımız mutlu olsa da yatakta daha farklı şeyler peşinde. Bu pek Brax'e göre bir şey olmasa da, Tess böyle işte.

Her neyse, Tess ve sevgilisi tatile çıkıyorlar. Meksika'ya götürüyor onu Brax, sürpriz olarak. Gittiklerinin ikinci günü girdikleri bir kafede Tess kaçırılıyor. Hiç de nazik olmaya çalışmayan, aksine kaba ve zorba adamların eline düşüyor. Daha sonra ise birisine satılıyor, daha doğrusu rüşvet olarak veriliyor.İşte o birisi Q Marcer.

Tess ve Q. Ah, resmen aynılar. O kadar benzerler ki. Çok karanlıklar gerçekten. İlk başlarda Q'ya kızdım, siz de kızacaksınız. Ama sonradan öyle şeyler okuyor ve öğreniyorsunuz ki. Sizin o duygularınızı alıp bambaşka bir yere götürüyor. Tess'in Gözyaşları bu türde okuduğum en karanlık kitaptı bana göre. Ve kesinlikle en farklısı. Bir kere ortada şöyle bir durum var. Q, romantizm yapan, sevgi gösteren bir adam olmayabilir evet ama Tess'in de beklediği bu değil zaten. Tess, Q'ya karşı çıkıp ters davrandıkça Q'nun, Q o şekilde davranınca da Tess'in hoşuna gidiyor. Anlayacağınız ikisi de bu durumdan çok memnun. O yüzden kitabın o karanlık kısımları bazen beni boğsa da kenarı çekildim, sadece izledim. Onların seçimi sonuçta :D

Kitabın sonundaki Q'nun tarafından anlatılan kısım çok güzeldi. İyi ki yazar yöle bir bölüm yazmış. Çünkü şahsen benim her şey daha çok kafamda yerine oturdu ve havada kalan bir olay olmadı. Sonradan, Brax için üzülmüştüm ben çok ama baktım ki yazar sağolsun olayı tatlıya bağlamış, o kısımda çok güzeldi :D Herkes dengi dengine sonuçta.

Kitap gerçekten çok akıcıydı. Sayfalar nasıl aktı gitti hiç anlamadım. Redaksiyonunda da hata göremedim. Yazar'ın karakterlerinin ve kaleminin de çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Çünkü bazen sanki gerçek bir olaymış gibi tüylerim diken diken oldu. Genelde ben ülkemizde çıkan kitapları takip ederim, yurtdışında çıkan kitapları takip etmem. Ama Tess o kadar sevilmiş ve herkes o kadar çok öneriyordu ki kitabın Arkadya Bitter'den çıkacağını duyunca ben bile sevindim :D İyi ki sevinmişim. Yayınevi'ne bizleri Tess ve Q ile buluşturduğu için teşekkürler :)


Puanım:


Şimdi sıra alıntılarda :) O kadar çabuk okuttu ki kendini kitap, alıntı işaretlemeye fırsatım olmadı. Ama işte yakalayabildiklerim bunlar;







Umarım hoşunuza gitmiştir, yorum bırakmayı unutmayın. Sevgiler :)


Yorum: Şeytan Tüyü - Julie James

11/12/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:







Kader iki azılı düşmanı birbirlerinin kollarına atarsa…
Savcı yardımcısı Cameron Lynde, Chicago'da gizli kaçamaklar yapan onlarca senatörün tuttuğu onlarca otel odasının arasından, vahşice bir sevişmenin tuhaf bir cinayetle sonuçlandığı 1308 numaralı odanın yanındakini seçer. Ve Illinois'deki, bu özel davada görevlendirilebilecek onlarca FBI ajanının arasından, Özel Ajan Jack Pallas görevlendirilir. Özel Ajan Jack Pallas yıllar önce, beceriksizliği yüzünden kariyerini mahvettiği gerekçesiyle, savcı yardımcısı Cameron Lynde'i ulusal televizyonda rezil eden Jack Pallas'ın ta kendisidir.
…elbette ortalık birbirine girer.
Cameron Lynde'le birlikte çalışmak mı? Şaka mı yapıyorlar? Jack bunun belki de, yıllar önce Cameron yüzünden Chicago'dan sürüldüğü ve nihayet bu yıl geri geldiği için, kötü bir hoş geldin şakası olduğunu umuyor. Fakat fena halde yanılıyor. 

Herkese merhaba, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim. Okuma Şenliği için listemdeki kitapları okumaya devam ediyorum.  Bu sefer yaptığım listeden çok memnunum, istediğim kitapları eklediğim için sadece bir iki değişiklik yaptım :D Neyse, konumuza dönelim. Size biraz kitaptan ve karakterlerden bahsedeyim.
Cameron Lynde, Federal Savcı Yardımcısı. Aldığı ve kazandığı davalar ile adını duyurmuş bir kişi. Topuklu ayakkabıları onun vazgeçilmezi. Cameron evinde parkelerini değiştirdiği için bir geceliğine otelde kalması gerekiyor. Fakat gecesinin pek eğlenceli geçtiği söylenemez. Yan odadaki kişiler epey fazla gürültülü. Onların iyi zaman geçirdiği kesin fakat Cameron için aynı şey geçerli değil. En sonunda saat sabah dört civarında dayanamıyor ve otelin konuk servisini arayıp durumu anlatıyor. Bundan sonraki olaylar hiç beklediği gibi değil. Gürültü gelen yan odasında bir cinayet işlenmiş ve tek tanık Cameron.  Bu kadarla da kalmıyor. Olayı araştırması gereken FBI ajanları arasından Cameron'ın şansına Jack Pallas düşüyor :D
Jack Pallas özel FBI ajanı. Üç yıl önce Cameron ile bir davada birlikte çalışmışlar fakat sonu pek iyi bitmemiş. Aslında Cameron'ın elinde olmayan sebeplerden ötürü böyle olmuş ama bunu kimse bilmiyor tabii. O yüzden Jack kalkmış kameraların karşısında Cameron için hiç iyi şeyler söylememiş. Epey kötü şeyler, küçük düşürücü işte. Daha sonra da tayini çıkarılmış, bir nevi sürülmüş diyebiliriz. Tekrar geri döndüğünde ise ilk görevi Cameron ile ilgili. Şaka gibi değil mi? Evet Jack ve Cameron da böyle düşünüyorlar. Ama birbirlerine karşı bariz şekilde belli olan bir ilgileri var. İkisinin de bunu kabul etmesi zor tabii.

Konusundan bu kadar bahsetmem yeterli sanırım. Gelelim yorumuma. Ben kitabı sevdim. Aslında beklediğimin altında ve üstündeydi. Şöyle ki, beklediğimin altında bir aşk, beklediğimin üstünde de bir polisiye vardı. Uyarayım, doludizgin bir aşk beklemeyin. Belki sonlarına doğru evet, ama onun dışında bütün bir kitabı aşk arayarak okursunuz ve inanın bu da işkenceden farksız olur. Kitap gayet akıcıydı. İki üç sefer elime aldım ve bitti zaten. Karakterleri de sevdim ben fakat nedense ortalarına kadar pek benimseyemedim. Jack'i çok sevdim. Onu ve diyaloglarını. Çok eğlenceliydi. Cameron da iyi hoş kız. Jack için yaptıkları gerçekten güzel şeylerdi. Diğer karakterlerden Wilkins, Amy ve Collin de eğlenceliydi :D
Kitap ciltli ve kapağı zaten çok güzel. Ama onun dışında cilt rengi muhteşem, bayıldım. Pembenin çok güzel bir tonu. Okurken zaten dış kapağını çıkarıp okudum. Kitap bittiğinde kapağını geçirirken fark ettim ki kapaktaki kıyafetlerin kitapta bir önemi var :D Okuyunca göreceksiniz neredeyse aynı kıyafetler geçiyor kitapta. Kısacası kitabı beğendin. Güzel bir aksiyon, polisiye içeren bir kitaptı. Çok fazla olmasa da yerinde bir aşk vardı. Bu tarz kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız, tavsiyemdir :)
Puanım:


Okuma Etkinliği #14 || Romantik Savaş - Elif Yılmaz || Yorum

10/26/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

Birbirinden nefret eden iki insan aynı evde yaşayabilir mi? Liz Grayson'ın, ailesiyle İngiltere'ye taşınmayı reddedince, kendine yeni bir ev bulmaktan başka çaresi kalmamıştı. Buraya kadar her şey güzeldi. Esas felaket, bir gram bile sempati beslemeyi reddettiği Christopher Gonzalez'le aynı evi tutmaya karar verdiğinde başlamıştı. Onlar artık ev arkadaşıydı! Peki, Chris uslanmaz bir çapkınken, umutsuz bir romantik olan Liz ona katlanabilecek miydi? İşte bu konu, tartışmaya açıktı. Romantizm yeteneklerini gösterme sırası şimdi Liz'deydi. Savaş başlasın… Ateş! "Ben kaybedeceğimi bile bile cepheye yürüyordum. Silahlarım onunkiler kadar iyi değildi. Savaşa 1-0 yenik başlamış olmanın zayıflığı ve yorgunluğu içindeydim; ama bunların hiçbirini bilmiyordum. Keşke birileri beni uyarmış olsaydı."
Herkese merhaba!
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Eğer iyi değilseniz ve reading slump dönemleri hâlâ devam ediyorsa veya zaman bulup kitap okuyamıyorsanız size yorumunu yapacağım, yani okuma etkinliğini yaptığımız Elif Yılmaz'ın Romantik Savaş kitabını öneriyorum. İyi olmanıza yardımcı olacaktır!
Takip edenleriniz biliyordur; Romantik Savaş yazarın ikinci kitabı. İlk kitap Romantik Oyun. Kitaplar bir nevi devam ediyor olsada farklı karakterler oldukları için ilk kitabı okumayan ben, açıkçası pek bir zorluk çekmedim. Ama bu ilk kitabı okumak istemediğim anlamına gelmiyor tabii. İlk kitaptaki karakterler Tina ve Steven'ın sonlarını öğrenmiş olsam da, onların hikayelerinin başlangıçlarını da gerçekten çok merak ettim. Dediğim gibi ilk kitap Tina ve Steven'ın hikayesiydi. Okuyacaktım, başlamıştım fakat elimde olmayan sebeplerden ötürü devam edemedim, en yakın zamanda onu da okuyacağım :)
Romantik Savaş; Chris ve Liz'in hikayesi. Chris, Tina'nın kuzeni ve Liz de Tina'nın arkadaşı. Bizimkilerin birbirlerine büyük bir nefret beslediklerini söylesem abartmış olmam sanırım. Pardon,düzeltiyorum! Liz'in Chris'e karşı resmen elle tutulur bir nefret duyduğunu söyleyebilirim. Çünkü olayları Liz'in tarafından okuduğum için bu daha net hissedildi :D Şimdi diyorsunuz ki ne oldu da bu kadar nefret duymaya başladı? Anlatıyorum hemen. Bunlar ilk karşılaştıklarında Chris Tina'ya, Liz için "Kim bu ufaklık?" demiş. UFAKLIK. Anladınız değil mi? İşte bu nefret o zamanlara dayanıyor. Chris Liz'e ufaklık dedikçe kızımız da Chris'e gereksiz diyor. Bence gayet iyi anlaşıyorlar, diyalogları çok eğlenceli, en azından okurken.
Şimdi bizim bu birbirinden pek hoşlanmayan çiftimiz aynı evde yaşamak zorunda kalırlarsa ne olur dersiniz? Evet, ev arıyorlar ve tutmak için gittiklerinde aynı evi istediklerini anlıyorlar. Bir sonuca varamadıkları için de ev arkadaşı olarak evde yaşamaya başlıyorlar. Yemek masasında bile rahat durmayan, sürekli atışan Chris ve Liz için ilk zamanlar iyi geçmiş olsa da bir süre sonra bizimkilerin tartışmaları başlıyor ve girdikleri bir iddia sonucu kendilerini romantik bir savaşın içinde buluyorlar :)

Çiftimizi okumak gerçekten çok eğlenceliydi. İlk başlarda Liz'e biraz kızdım. 'Abartıyorsun bu kadar nefret etmekle.' dedim içimden. Sonra okuyup Chris'in kıza verdiği cevapları ve davranış şeklini görünce 'oh olsun sana Chris!' dedim :D  Diyaloglar çok eğlenceliydi. İkisinin de birbirinden altta kalır yanları yoktu açıkçası ve zaten bir iddianın içinde olmaları bunu daha da kızıştırdı bence.
Okumak eğlenceliydi dedim ama bu duygulanmadığım anlamına gelmez. Liz, Chris'e karşı bir şeyler hissettiğini anladığında ve hisleri daha da artarken onun düşüncelerini okumak gerçekten içim sızladı. Olaylar bir ara öyle bir yere gitti ki hiç birlikte olamayacaklar sandım. Ayrıca kitapta ilk kitaptan çoğunuzun tanıdığı benim pek tanımadığım Tina ve Steven da vardı. Gerçekten çok eğlenceli karakterlere benziyorlar. Kitabın sonuna gelirsem, hikayenin güzel bir şekilde bağlandığını ve havada kalmadığını düşünüyorum. Son bölümden sonra yazar Tina ve Steven'ı unutmamış ve onlar için de bir son yazmış, bence bu çok hoştu :) Kitap gayet akıcıydı, sıkılmadan okuyabilirsiniz.
Son olarak tasarıma gelirsek, kitabın kapağını çok sevdim. İlk kitapla yan yana durunca uyumlu görünüyorlar ve bu benim için önemli bir şey :) Ayrıca kitapta yazan cümlenin ne kadar doğru olduğunu okumaya başlarken tam anlamamış olsam da kitabı bitirdikten sonra çok doğru olduğunu düşündüm. "Birinden nefret etmek için, önce onu sevmek gerekir."
Romantik Savaş'ı okuduğunuzda keyifle vakit geçireceğinizi ve tüm bu yazdıklarıma hak vereceğinizi düşünüyorum. Umarım sizler de okuyunca benim kadar seversiniz :)
Sevgiler.
 Puanım:

KGBT 17. Tur || Sonuna Kadar - Jennifer Probst || Yorum + Çekiliş

9/17/2015, BY Buse Güler - 4 yorum:

Ailenize ait İtalyan restoranının işleri çok kötü ve siz her şeyi düzeltmek için işin başına geçtiniz.
Çalışanları idare etmek çok zor çünkü hepsi ya akraba ya da eski bir tanıdık.
Garsonluk yapan kardeşiniz kız arkadaşıyla görüşmek için sürekli işi savsaklıyor.Barmense sigara tiryakisi. Durmadan sigara molası verip barı boş bırakıyor.Hepsinin yerine çalışmak ve müşterileri memnun etmek zorundasınız.Yine de şefin açığını kapatmanız çok zor. Zaten o da karısıyla kavga etmiş ve sinir bozukluğundan bütün yemeklerin baharatını ve tuzunu fazla kaçırıyor. O kadar fazla kaçırıyor ki, müşteriler durmadan su sipariş ediyorlar.Boş masalardan birine bir kadın ve bir adam oturuyor. Kardeşiniz ortalarda olmadığı için masanın siparişini almaya gidiyorsunuz. O anda, üç yıl önce, sadece size aşık olduğu ve siz sorumluluk istemediğiniz için terk ettiğiniz kadınla göz göze geliyorsunuz. Üstelik karşısında oturan kıl kuyrukla da sevgili gibi görünüyor.İşte size Gavin Luciano’nun hikâyesi. Ama bu hikâyeye biraz acı katabiliriz. Gavin’in karşısında bulduğu kadın, yani Miranda Storme, son yılların en beğenilen restoran eleştirmeni. O akşam şefin bol baharatlı spesiyalini yedikten sonra içinde yeninden alevlenmeye başlayacak olan terk ediliş acısı bütünüyle gerçek.Bu gerçek de onun ilham kaynağı.Alacağı intikam için.Sonuna kadar…

On yedinci blog turumuzun son gününden herkese merhaba :)Blog turumuz kapsamında Nemesis Yayınları'ndan çıkan Jennifer Probst'un Sonuna Kadar kitabını inceliyoruz ve yorum sırası bana geldi :) Kişisel yorumuma geçmeden önce sizlere biraz karakterlerden ve konusundan bahsedeyim. 
Yazının sonundaki çekilişe katılmayı unutmayın :)

Gavin ve Miranda üç yıl önce birliktelermiş. Fakat bu birliktelik sadece sekse dayalı bir birliktelik olmuş. Duygular ön plana çıkmadan yani. Gelecekle ilgili bir planları veya aşk gibi durumlar olmayacakmış aralarında, bu şekilde anlaşmışlar fakat bu anlaşma Miranda, Gavin'a aşık olunca son bulmuş. Gavin bir e-posta ile Miranda'dan ayrılmış ve başka bir ülkeye gitmiş, işleri için.

Gavin'ın ailesinin bir İtalyan restoranı var, aslında onun işlerin başında durması ve sahip çıkması gerekirken o başka bir ülkeye kendi işleri için hayalleri için gitmiş. İşte üç yıl sonra da babası arayıp işlerin hiç iyi gitmediğini söylemiş ve Gavin'dan yardım istemiş. Gavin da tekrar ailesinin yanına dönüp restoranlarında çalışmaya, tüm parasını orayı tekrar canlandırmak için kullanmaya başlamış.

Miranda, Gavin'in yokluğunda çok acı çekmiş olsa da hayatına devam etmiş ve tutkulu olduğu işi yapmaya devam etmiş. Önceleri mutfakta olmayı seçse de sonradan bundan zevk almadığını görmüş ve restoran eleştirmeni olarak devam etmiş mesleğine. Peki, bizimkiler nasıl karşılaştı dersiniz? Miranda arkadaşı ile birlikte Mia Casa'ya geliyor. Yani Gavin'ın aile restoranına. Gavin masalarına bakıyor ve tekrar karşılaşıyorlar ve Miranda, Gavin'in aile restoranı ile ilgili bir eleştiri yazısı yazmasıyla olaylar başlıyor. :)

Kitaptan bu kadar bahsettiğim yeter sanırım şimdi yorumuma geçeceğim.
 Miranda benim çok sevdiğim bir kadın karakter oldu. Gavin'a olan aşkı ve tutkusu kalbinden, aklından silinmemiş olsa da bunu Gavin'a belli etmedi ve adamı görür görmez boynuna atlamadı. Aksine, biraz süründürdü diyebiliriz. İyi de yaptı :D Kitap yazarın bakış açısından anlatıldığı için aynı zamanda Gavin'in tarafından da olayları görmek çok hoşuma gitti. Jennifer Probst'un okuduğum il kitabı ve ben yazarın karakterlerini, konuyu işleyişini çok beğendim. Redaksiyonda ve çeviride bir sıkıntı göremedim gerçekten çok akıcıyıdı. Kitabın kapağını da çok beğendim orijinal kapağından çok daha güzel bence.Elinize alıp hoş vakit geçirebileceğiniz ve çabucak bitirebileceğiniz bir kitap. Benim aynı zamanda Nemesis Yayınları'nan okuduğum ilk kitap oldu. Evet bir raf dolusu Nemesis kitabım var ama henüz okuyamamıştım :) Bundan sonra daha çok okuyacağım, kitaplar tam benlik.

Puanım:



a Rafflecopter giveaway

Kızıl Damla - Jeaniene Frost || Yorum

9/14/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

Herkese merhaba!
Yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim :) Yorumuma geçmeden önce eğer ilk dört kitabı okumadıysanız yorumum sizler için spoiler içerebilir, dikkat etin :)











Denise MacGregor, gölgelerde nelerin saklandığını çok iyi biliyordu çünkü bir insanın kaldırabileceğinden fazlasını yaşamıştı. Ayrıca en yakın arkadaşı Cat Crawfield da yarı vampirdi. Ailesinin geçmişi ise beklenmedik sırlarla doluydu ve bu yüzden Denisein hayatı karanlığa gömülmüştü. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, atan kalbi kendisini delicesine arzulayan bir ölümsüzün ellerindeydi. O ölümsüz, asırlardır dünya üzerinde yaşayan güçlü, yakışıklı ve gizemli vampir Spadedi... Şimdi Spadein görevi, tehlikedeki bu cazibeli kadını korumak. Hem de bu uğurda kendi türünü yok etmek zorunda kalsa bile! Denise, onun en derin açlığını körüklerken Spade, bu karşı konulmaz kadına sahip olma arzusuyla mücadele etmek zorunda.

 Bu kitabın uzun bir hikayesi var aslında bende çünkü aylardır Kızıl Damla'yı okuyorum :D Ciddiyim, şaka yapmıyorum *-*
Neden? Çünkü ben uzuuuun zaman önce Kızıl Damla'yı elime almış birazcık okumuş ve reading slump döneminin başlarındayken dayanamamış ve yarım bırakmıştım. Sonrasında araya turlar ya da başka kitaplar girdi ve ben devam edemedim açıkçası. Cat ve Bones'ı özlediğimi fark edince seriye devam etme kararı aldım tekrar başladım ama yine yarım kaldı hem de son yüz sayfa falan düşünün yani. İşte, bitmedimi bitmiyor! Neyse en sonunda bir boş vakit buldum da bitirdim kitabı. Bitirip kapağını kapattıktan sonra fark ettim ne güzel kitap aylardır elimde sürünüp heba olmuş. Dersimi aldığıma göre serinin diğer kitaplarında daha dikkatli olacağım, söz ^.^
Şimdi gevezeliğim bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü kitapla ilgili bir açıklamam olacak. Kızıl Damla Gece Avcısı Serisi'nin yan serisi. Gece Avcısı Serisi'nde ilk dört kitaptan sonra yan seriye geçiliyor. Önce Kızıl Damla daha sonra da Sonsuz Karanlık kitapları okunduktan sonra Gece Avcısı Serisi'ne beşinci kitaptan devam edebilirsiniz. Aslında okumasanızda olur diyenler var sanırım bana da demişlerdi. Ama bence okuyun! Beşinci kitaba başladığınızda bazı olaylar sizin için havada kalmış olabilir işte kalmasın diye ilk önce Kızıl Damla sonra Sonsuz Karanlık kitaplarını okumanızı tavsiye eder ve gevezeliğme son veririm :D

  • "Seninle olmak için yapmayacağım şey yok, Denise. Sana istediğin normal hayatı veremediğim için üzgünüm ama sana yeni hayatının her gününde tapacağıma söz veriyorum."
Kızıl Damla; Cat ve Bones'ın arkadaşları Denise ve Spade'in hikayes. Denise, Cat'in insan olan tek arkadaşı. Son kitapta kocası vampirler tarafından öldürülmüştü ve bu olaydan sonra doğal olarak Denise kendini vampirlerin dünyasından çekerek Cat ve Bones çiftinden de uzaklaşmıştı. Fakat Denise'in bu uzaklaşma düşüncesi çok sürmedi çünkü uzaktan bir akrabasının zamanında bulaştığı bir iş yüzünden başı belaya girdi. Hemde bir iblis ile. Bu olaylara arkadaşlarını karıştırmak istemediği için Cat ve Bones'a haber vermeden Bones'ın arkadaşı Spade'den yardım istiyor Denise.  Spade ile hikayeleri bu şekilde başlıyor. Raum, Denise'in akrabası Nathanial'ı istiyor ve kızımız Spade ile birlikte onu bulmak için bir maceraya atılıyor, istemediği kadar fantastik bir dünyanın içine adım atıyor hemde.
  • "Sana olan hislerimin sıradan bir yanı yok Denise," diye fısıldadı Spade. Sesi derinleşti. "Ayrıca yarın bir yere gitmene izin vermeyeceğim. Ondan sonraki gün de. Ondan sonraki gün de."
İmkansız aşk dedikleri bu olsa gerek. Denise, çok sevdiği kocasını vampirler yüzünden kaybetmiş. Spade ise geçmişte insan olan sevgilisi yüzünden çok derin yaralar almış, çok acı çekmiş. İkisi de bu yüzden kendilerini geri tutup birbirlerine adım atmıyorlar aslında uzun bir süre. Daha sonradan iş değişiyor tabi.
  • "İkimiz de birbirimize karşı hissettiklerimize hazır olmayabiliriz ama bu o hisleri ortadan kaldırmıyor." Spade kadına doğru eğilerek sesini alçalttı. "İşte buradayız, Denise. Hazır olsak da olmasak da."

İşte kitabımız böyle. Seride bir değişiklik yapmış yazarımız ve bu kitabı karakterler gözünden değilde kendi bakış açısından anlatmış. İlk başlarda garibime gitti aslında fakat bu anlatım tarzına alışığım ve yazar zaten favori yazarlarımdan biri :) Çok sorun yaşamadım yani.
Açıkçası Kızıl Damla ile vampirleri, daha doğrusu Bones ve Cat'i, sürükleyici bir fantastik hikayeyi özlediğimi fark ettim :) Ara vermeden seriye devam edip bitirmeyi düşünüyorum. Demem o ki, henüz Kedicik ve Bones ile tanışmadıysanız geç kalmış sayılırsınız, bir an önce başlayın :)
Puanım:

Okuma Etkinliği #12 | Bana Şans Dile - Sinem Akça || Yorum + Alıntılar

9/12/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Kadın olmanın rengi hep başkadır. Sevince pembe, âşık olunca kırmızı, fincanda kahverengi, alışveriş poşetlerinde gök kuşağı gibi rengârenktir kadın…
En yakın dostu Eros’un da okunu nereden fırlatacağı hiç belli olmaz… Tıpkı otuz iki yaşına gelmiş ve bu yaşına gelirken boş oturmayıp ikinci kocasını da nihayet kaçırmış; vurdumduymazlığı, hiperaktivitesi ile arkadaşlarına illallah dedirtmeyi başarmış Didem'in kalbine saplanan ok gibi!
Önce ‘Neyse hâlim çıksın falım,’ deyip kapattığı fincanda görüldü yakışıklısı, sonra da kaza yaptığı arabada. Dedik ya ilk ok, tabir yerindeyse dünya umurunda olmayan, sadece kendi keyfi için nefes alan, evinin etrafındaki tüm restoran kuryelerinin yakinen tanıdığı Bağdat Caddesi kokoşu Didem'e...
İkincisi ise İstanbul Emniyeti’nin gözbebeği, deli lakaplı, tuttuğunu koparan, tutarlı, disiplinli baş komiser Bora'ya isabet ediyor...
Didem’in en yakın arkadaşı olma talihsizliğini yaşayan Yasemin'in evliliği ve bebek heyecanı ile renklenen hayatı..
Herkese merhaba!
Yine çok güzel bir okuma etkinliği ile karşınızdayız ve bugün yorum sırası bana geldi. Bu sefer okuma etkinliğimizi Renkli Kalemler Blog Tur ve Sihirli Kitaplık Okuma Etkinlikleri olarak ortak yapıyoruz ve sayfalarımızda devam eden yarışmalara buradan katılabilir, diğer yorumları sayfalarımızdan takip edebilirsiniz.
Sinem Akça ile, daha doğrusu kalemi ile tanışmayı uzun zamandır istiyordum. Bana Şans Dile'nin Böğürtlen Yayınları'ndan çıkarak biz okuyucuları ile buluşacağını duyunca çok sevindim. Yani yazarın okuduğum ilk kitabı :)



Bana Şans Dile; Didem ve Bora'nın hikayesi. Didem ikinci kocasından da boşanmış ve İstanbul'a dönüyor. Çocukluk arkadaşı Yasemin ve Elif'in başına bela olmaya geliyor açıkçası :D Özellikle Yasemin'in. 
Baş Komiser Bora Eymiroğlu. Bora genç yaşına rağmen baş komiser olmuş bir polis. İşinde çok iyi başarılı ve son derece yakışıklı bir adam. Ayrıca sanırım Didem'in karşısında kediye döndüğü tek insan :D 
Çiftimiz Didem'in dikkatsizliği sonucunda Bora'nın arabasına çarpması sonucunda tanışıyorlar. Baya olaylı bir tanışma oluyor aslında. Didem öyle bir kadın ki, hani Allah bir çene vermiş! Maşallah yani. Hiç susmuyor, hiç geri adım atmıyor. Ama bizim Didem nedense Bora'nın karşısında daha sonraları pek laf yapamıyor. :D Bu hallerini gördükçe çok eğleneceksiniz. 


Bora ve Didem orada tanışıyorlar işte ilk olarak, sonra kızımız Bora'ya kafayı takınca sosyal medyalardan Bora'yı arıyor, araştırıyor. Bir de şu var, Didem tam bir fal hastası. Baktırdığı bir kahve falı sonucunda bakan kız nasibindeki adamı tam da Bora olarak tarif edince, Didem iyice kafayı takıyor tabii. Şans eseri bunlar bir kaç kez daha karşılaşıyorlar ve böylece devam ediyor. 

Gelelim diğer karakterlerimize. Yasemin, Elif ve Didem çocukluk arkadaşı. Hepsi otuzlu yaşlarına gelmişler ama dostlukları hiç bitmemiş. Dostluk dediğime bakmayın, Yasemin ve Elif, Didem'den bıkmış durumdalar :D Okuyunca göreceksiniz kızlara özellikle Yasemin'e neler çektiriyor Didem. Yazık, zavallı Yasemin diyesim geldi okurken hep. 


Yasemin evli ve hamile. Eşi Erhan iş için Almanya'ya gidince annesinin yanına taşınıyor. Didem de kocasından boşanıp İstanbul'a dönünce Yasemin'in annesinin üst katındaki evine taşınıyor tekrar. Elif deseniz onu hak etmeyen birine gönlünü kaptırmış, o tarz sorunları var. 

İşte hikayemiz ve karakterlerimiz böyle. Ben kitabı çok sevdim. Başlarda biraz bocaladım çünkü bu tür dostluk arkadaşlık hikayelerini okumaya alışık değilim daha önce okudum desem yalan olur. O yüzden alışana kadar biraz yavaş okudum sonradan baktım sayfalar akmış gitmiş ve kitap bitmiş :)
Sinem Akça'nın kalemini yazım tarzını ve karakterlerini çok sevdim. Didem her ne kadar bazen nefret edilesi bir karakter olsa da hiçbir zaman tam anlamıyla kızamadım ona hep güldürdü beni. Onu da seviyorum yani :D 


Kitabın sonu benim için çok güzeldi. Çok çok hoşuma gitti. Bana Şans Dile'yi kesinlikle tavsiye ediyorum. Eğer henüz Sinem Akça kalemi ve karakterleri ile tanışmadıysanız fazla beklemeyin derim, geç kalmak istemezsiniz :)

Puanım: