KGBT 21.Tur || Yorum: Hayatımın Başrolü Olur musun? - Duygu Özlem Yücel / Selim Çiprut

1/08/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Kerem oyuncudur, Tuvana cast direktörü,Kerem sosyaldir, Tuvana asosyal,Kerem âşık olmamaya yeminlidir,Tuvana aşkı bulmaya;Kerem’in en sevdiği film "Aşk Her Yerde "dir.Tuvana’nınki de...Bir gün oyuncu seçmelerinde karşılaşırlar.Çünkü aşk oyun oynamayı sever.Ve son sözü hep o söyler...
Kitap Gurmeleri'nin yeni bir turundan herkese merhaba ^-^

Okurken çok keyifli zaman geçirdiğim, karakterlerin hepsini ayrı ayrı sevdiğim, kahkahalarıma engel olamadığım ve sonunu deli gibi merak etsem de bitecek diye korkarak okuduğum bir kitabın yorumuyla geldim :D

Biraz konusundan bahsedeceğim. Cast direktörü Tuvana ile oyuncu Kerem'in yolları, Tuvana'nın çalıştığı cast ajansının oyuncu seçmelerinde kesişiyor. Kerem asla evlenmeyeceğine yemin etmiş bir adam. Tuvana ise tam tersine aşkı arayan bir kadın. Aslında çok zıtlar değil mi? Onları çeken de bu zıtlıkları bence :) Belki de telefonda konuştukları ilk andan itibaren aralarında bir çekim oluşsa da bizimkiler bunu kabullenmek istemiyorlar tabii. Hatta aralarında neredeyse bir soğuk savaş başlıyor da diyebilirim.

Kısaca konusu bu şekilde. Gelelim benim yorumuma. Arkadaşlar ben kitabı gerçekten çok beğendim. Arka kapak yazısını okuduğum zaman nedense böyle bir kitap gelmedi aklıma. Tamam romantik komedi biliyorum ama bu kadar mı komedi ya, bu kadar mı romantik? :D Çok güzeldi! Zaten piyasada romantik komediden bol ne var değil mi? Ama yok, öyle düşünmeyin. Kaliteli kitabın hali bir başka oluyor :D "Hayatımın Başrolü Oluır musun?" konusu ve türü dolayısıyla ağır bir kitap değil aslında, 2-3 saat içerisinde bitirebileceğiniz, size çok keyifli zaman geçirtecek bir kitap. Ama buna rağmen karakterleri sizde kesinlikle iz bırakacaktır ben eminim. Çok orijinal karakterlerdi gerçekten. İsimlerinden tutun da davranışlarına, konuşmalarına ve aile yaşantılarına kadar. Okuyunca anlayacaksınız zaten :) Kitabı okuduktan sonra bir kaç kişiye tavsiye ettim, henüz tur başlamadan aldıkları gün bitirdiler zaten. Hepsi de mesaj atıp ne kadar haklı olduğumu söylüyorlar, siz bana güvenin :D

Ben kitapta hem kadın hem de erkek karakeri sevdim. Ama tabii Kerem biraz daha ağır basıyor :D Olaylar hem Tuvana'nın hem Kerem'in tarafından anlatılıyordu ve böylesi çok iyi olmuş bence. Bir bölümde bir kaç kez farklı taraflardan anlatıldığı oldu ama geçişler çok başarılıydı, bir sorun olmadı benim için. Kitaptaki en sevdiğim şeylerden biri de oluşturulan arkadaş ortamıydı. Kerem'in abisi ve iki yakın arkadaşından oluşan arkadaş grubu. Tuvana'nın da Makbuş'u ve Muhsin Bey Amca'sı :D Efsanelerdi ya gerçekten. Kerem'in arkadaşlarından sessiz, sakin mülayim birisi olan Timuçin'in Kükrer soyadında olması ve eşi Serpil'in tam da bu soyadına yakışacağı mesela, ya da yine Kerem'in arkadaşı Yaman'ın soyadının Çelişki olması. Yaman Çelişki yani. :D İnce detaylar ve güzel esprilerdi bence.



Bunların hepsinin yanında ben kitabın tasarımını da çok sevdim. Kapağı, içerik ile anlamlıydı ve arka kapağı da çok şekerdi. Aynı zamanda ayracı da öyle.

Sol tarafta gördüğünüz minik resimler ise bölüm başlarına ait. Her bölüm başında o bölümle alakalı, o bölümü anlatan böyle resimler bulunuyor. Çok hoş değil mi?


Hayatımın Başrolü Olur musun? 2016 yılının bitirdiğim ilk kitabıydı. Bir sene sonra 2016 favorilerimde kendisini göreceksiniz :)



Duygu Özlem Yücel'in daha önce bir kitabını okumuştum, zaten ona da tur yapmıştık fakat o daha farklıydı, dram kitabıydı. Yazarımız gerçekten dramı çok içten yazmıştı ama romantik komedi de süper olmuş. Ben pek dram insanı olmadığım için bu kitabı daha çok sevdim tabii :) Diğer yazarımız Selim Çiprut ile de tanıştım, internetten de olsa :) Kendisinin daha önce çıkmış kitapları var fakat ben kalemi ile bu kitap sayesinde tanıştım ve bence çok güzel bir başlangıç yaptım. Erkeklerin kısmını Selim Bey, kadınların kısmını da Duygu Hanım yazmış. İki kısımdan da ayrı ayrı zevk aldım. Bence yazarların müthiş bir uyumu var.

Kitap muhteşem ilerledi ve gerçekten soğuk duş etkisi yaratan bir sonla da bitti :D O son neydi öyle? Neden yaptınız bunu sevgili yazarlarım? İkinci kitabı heyecanla bekliyorum umarım en kısa zamanda çıkar :)

Kısacası, son zamanlarda sizin de benim gibi içiniz sıkıldıysa bu kitap tam size göre. Yok benim içim sıkılmadı diyorsanız problem değil, içiniz daha da açılacaktır, emin olun :D Ben çok keyif alarak okudum. Kaliteli bir romantik komedi. Herkese öneririm :)

Puanım





Yorum: Ben O Değilim - Fatma Erdek

1/05/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Siz hiç, birbirine tıpatıp benzeyen ikizler gördünüz mü?İşte ben onlardan biriyim... Adım, Arın Soylu.Genç, yakışıklı, güçlü ve mutlu bir erkeğin hayatı,  bir anda nasıl altüst olur? Kolay… Bunun için, serseri ikizinizle, akıl almaz bir oyunun içine girmeniz yeterli. Sadece üç haftalığına, başka birinin hayatını yaşamaya cesaret ederseniz, beraberinde gelecek bütün sürprizlere de hazırlıklı olmalısınız.Ben de hazırlıklıydım. Ta ki onu görene kadar... Tuna’mı… Bal rengi saçları ve güneş gibi parlayan yüzüyle, birdenbire hayatımı kökünden değiştirmişti. O benim beklediğimdi, o benim geleceğimdi. Onu elde etmeme kimse engel olamazdı. Hiçbir şey beni durduramazdı. Durduramadı da…Başardım mı? Evet! Onu aşkıma inandırdım. Onu kendime âşık ettim.Peki ya sonra? Hiçbir yalan sonsuza dek sürmez, öyle değil mi? Bir gün, hiç ummadığım bir anda, yalanımla yüzleşmek zorunda kaldım. Artık ‘Ben o değilim’ desem de bir faydası yoktu. Tuna bana inanmıyordu.Ne yapacaktım şimdi? Vaz mı geçecektim hayatımın kadınından?Elbette hayır!Bedelini ödeyip, seni kazanacağım, Tuna cadısı! Her ne olursa olsun…
Herkese merhaba, yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim :)
Aslında Ben O Değilim'i okuyalı epey oldu, hatta instagramda yorumunu bitirir bitirmez paylaştım ama bloga bir türlü girememiştim. Boş vakit bulunca hemen bu güzel kitabın yorumunu da bloguma eklemek istedim :)
Ben O Değilim, Fatma Erdek'in okuduğum ilk kitabı. Kitap bittikten sonra değil daha başlardayken karar verdim ki kesinlikle son olmayacak. Şimdiye kadar neden okumamışım bu muhteşem kalemi bilmiyorum. Sanırım biraz dram tarzında yazıyor yazarımız, ben hep o yüzden uzak durmuştum. Romantik komedisiyle başlamak kısmetmiş, benim en sevdiğim tür olunca okumasam olmazdı :) İyi ki de okumuşum.
Arka kapak yazısından anlaşılıyor ama ben yinede konusundan biraz bahsedeyim. Arın ve Meriç ikiz kardeşler. Aile şirketleri daha doğrusu tersaneleri var. Meriç Türkiye'de ama Arın şirketin Yunanistan kısmını yönetiyor. Bu yüzden de orada yaşıyor. Bir gün Meriç'in, Arın'a işi düşüyor. Bir süreliğine yer değiştirmeyi teklif ediyor. Arın ilk başta bunu reddetse de sonradan kabul ediyor. Meriç, Arın yerine tatile çıkarken Arın da Meriç yerine geliyor Türkiye'de işlerin başına. İlk başlarda pek sorun çıkmıyor aslında ailesini bile güzelce idare ediyor Arın. Ama sonrasında arabasını çizen bir kadınla karşılaşıyor. Yanına gidip konuştuktan sonra anlıyor ki kadın Meriç'e çok kızgın bu yüzden de böyle bir şey yaparak ona zarar vermeye çalışmış. Ama tabii karşısındaki adamın Arın Soylu olduğundan haberi yok. Arın'ın da durumdan haberi olmadığı için Meriç'i arayıp soruyor ama yok, o da bir tahmin yürütemiyor. Anlayacağınız kızımız Tuna tam bir bilinmezlik oluyor Arın için. Daha sonra yine ve yine karşılaşıyorlar tabii. Arın giderek Tuna'dan hoşlansa da ben o değilim diyemiyor bir türlü.
İşte konumuz bu şekilde. Ben kitabı okurken inanılmaz zevk aldım. Çok güzel bir hikayeydi. O kadar güzel anlatılmış ki aşk. Son zamanlarda okuduğumuz, birbirinin üzerine atladıktan sonra aşık olan çiftlerden değildi Tuna ve Arın. Onlar birbirlerine dokunmaya kıyamayan aşıklardan :) Ve ben onları çok sevdim! Genelde kadın karakterleri pek sevmem, nedense itici ya da sümsük gelirler bana. Ama Tuna o kadar güzeldi ki. Onu da çok sevdim. Sanırım kitapta pek sevmediğim karakter yok. Soylu ailesi çok güzeldi :D Arın'ın annesi ve babası, konuşmaları, annesinin utanmaları. O kadar şekerlerdi ki! Bayıldım, kitaba, karakterlere, konuya, bunun işleniş tarzına tek kelimeyle bayıldım. Ayrıca yazarımız kitabı devam ettirse, Meriç'in hikayesini okusak mesela, hiç fena olmaz :D
Kapağına ve cildine gelirsek. Ephesus Yayınları harikalar yaratmaya devam ediyor, ne diyebilirim ki? :D Cildinin rengi en sevdiğim mavi tonuydu. Kapağı ise sanki Arın. Arın'ı okudukça kafamda kapaktaki adam canlandı doğrusu. Kısacası ben kitabı çok ama çok beğendim. Benim gibi Fatma Erdek kalemine geç kalmış olanlarınız varsa *ki zannetmiyorum* Ben O Değilim çok güzel bir başlangıç olabilir :) Tavsiyemdir, alın okuyun :)

 Puanım:


Yorum: Kalbimdeki İmza - Dilan Ak

1/02/2016, BY Buse Güler - 2 yorum:

En yakın arkadaşının kız kardeşine âşıktır Demir…Her şeye rağmen onu istiyordur. Onsuz geçirdiği her saniyeyi yaşanmamış sayacak kadar âşıktır genç adam. Onun için dünyanın bir ucuna gitmeye bile razıdır. Bu özlemin bitmesini, yıllardır tek taraflı sürdürdüğü aşkının karşılık bulmasını istiyordur artık. Sevdiği kadının kalbinin bir başkası için atması canını yaksa da, sonuna kadar savaşmaya kararlıdır.Beş yıl önce annesini bir trafik kazasında kaybeden Fulya’yı ise, yazgısı Ankara’dan Londra’ya bir rüzgâr gibi savurmuştur. Yaşamış olduğu yerden uzaklaşma isteği, Kingston Üniversitesi’ne yüksek lisans öğrencisi olarak kabul edilmesiyle birlikte gerçekleşmiştir. Ancak genç kızın bilmediği bir şey vardır. Kendisini gizliden gizliye çılgınca seven ve aşkı uğruna her şeyi geride bırakıp Londra’ya gelen Demir’in varlığı… Demir’in yıllarca herkesten gizlediği sırrı su yüzüne çıktığında, her şey ters gitmeye başlar. Genç kızın karşısında yaralı, umudunu yitirmiş, güçlü olmak için direnen bir adam vardır. Ama Fulya’nın kalbi bir başkasına aittir. Ta ki sevdiği adamın ona yaşattığı büyük acıya kadar…“Ellerim o güzel yüzüne dokunmak, burnum tatlı kokusunu içine çekmek, dudaklarım dudaklarıyla buluşmak istedi. Ama sadece istemekle kaldı. Bir kez daha bu denli isteyip ona dokunamamak yeni bir acı daha ekledi yüreğime. Acıların en ağırı, katlanılması en güç olanı...”

Herkese merhaba. Instagram hesabımda yorum girmeye başladıktan sonra blogu biraz boşladım, zor geliyor açıkçası :D Ama yinede blogum benim bebeğim, o yüzden yavaştan biriken yorumları gireceğim ve bunlardan ilki canım arkadaşım Dilan Ak'ın ilk kitabı Kalbimdeki İmza olsun istedim.
Kalbimdeki İmza geçenlerde bitirdiğim bir kitap. Aslında uzun bir süre elimde kaldı. Bunun sebebi, bir türlü kitabı okumaya vakit bulamamış olmamdı. Çünkü ne zaman elime alsam epey okuyor ama bıraktığımda iki üç gün alamadığım oluyordu, bir ara da anneme kaptırınca uzun sürdü haliyle :D
Arka kapak yazısından konusunu anlamışsınızdır zaten uzun uzun anlatmayacağım. Kızımız Fulya Londra'da okuyor, ailesi Ankara'da. Annesini trafik kazasında kaybedeli beş sene olmuş. Gayet mutlu giden bir ilişkisi var; Aras ile. Fakat abisinin arkadaşı Demir ile karşılaşmaları sonucunda hayatı değişiyor diyebilirim. Demir, Fulya'ya aşık bir adam. Hem de ne aşk. Ben böyle fedakâr, böyle aşık bir adam görmedim. Yıllardır aşkını içinde saklamış, büyütmüş. Onu uzaktan izlemiş, iyi olduğu haberlerini hep yakın arkadaşı, Fulya'nın abisi Mete'den almış. En sonunda dayanamamış artık kalkmış Londra'ya gelmiş. Fulya için Demir hep abisinin arkadaşı olarak kaldığı için bu aşkı öğrenince çok şaşırıyor haliyle.
Şimdi biraz karakterlerimizden bahsedelim. Genelde okuyucular Aras ve Fulya'yı sevmemiş. Ama ben sevdim, tüm karakterleri sevdim. Neden mi? Hemen açıklıyorum.
Aras yaptığı o malum şeyden ötürü sevilmedi. Evet ama bu onun kişiliği bence. Yani ne bileyim, onuda öyle kabul ettim ben. Spoiler vermeden anlatamıyorum :D Okuyunca anlarsınız. Kaldı ki bence Fulya ile olan aşkları güzeldi. Tamam Aras asla bir Demir olamaz ama o kadar da kötü bir karakter değil yani, yapmayın lütfen.
Fulya. Başlarda çok sinir oldum. Neden görmüyorsun kızım sen bu Demir'in aşkını diye paraladım kendimi, sonra düşününce onu da anladım ben.  Fulya'nın Aras ile çok mutlu bir ilişkisi var, düşünsenize. Abisinin arkadaşı kalkmış gelmiş ona aşıkmış diye Aras'ı bırakıp Demir'e mi koşsun? Koşsaydı da bu sefer o yüzden kızardık eminim :D O yüzden Fulya'yı sevdim ben. Demir'e başlarda yaptıkları onun canını çok yaktı belki ama, öyle olması gerekiyordu belki de.
Gelelim Demir'e. Ah, hepimize birer Demir nasip olsun inşallah :D Ama ağlamasın! Kitapta sürekli ağladı, kıyamam valla :D Tuba Atıcı Coşar, Demir için güzel seven adam demiş. Nasıl da doğru. O kadar güzel seviyor ki, ben daha önce böylesini pek okumamıştım. Demir benim favori erkek karakterlerim arasına muhteşem bir giriş yaptı bile. Kitapta Aras ve Fulya'yı bu kadar çok okumamız da bence Demir'in aşkının büyüklüğünü görmemiz açısından iyi oldu. Ben sevdim.
Kitabın kapağı bence çok güzel. Dilan'ın ilk kitabı olmasına rağmen ben okurken sayfalar su gibi akıp gitti gerçekten çok akıcıydı. Kaldı ki, betimlemeleri, duyguları okuyucuya aktarımı da çok iyiydi. İçime işledi sanki okurken. Başlarken, bak ben ağlamayacağım demiştim ama ne mümkün, bi kaç yerde gerçekten ağladım :D Hele o son! Kim tahmin edebilirdi ki böyle olacağını? Kitap hiç öyle ilerlemedi çünkü. Bence çok güzeldi, herşeyiyle. Yani, kitap tavsiyemdir, alın okuyun :)
Dilan'ıma yazım hayatında başarılar dilerim! İlk kitabı Kalbimdeki İmza bana göre çok güzel olmuş ve bu yolda çok daha başarılı adımlar ile ilerleyeceğine eminim. Canım, her şey gönlünce olsun. Eminim ki Kalbimdeki İmza hak ettiği değeri görecektir, görüyor bile. Her zaman seninleyim.

Yorum: Sokak Kedisi Bob - James Bowen

12/18/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:


Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının ne denli değişeceğini bilmiyordu.
Kıt kanaat geçiniyordu ve son ihtiyacı olan şey bir kediydi.
Oysa tanıştıktan sonra ayrılmaz bir ikili oldular ve birbirlerinin yaralarını sardılar.
Sokak Kedisi Bob herkesin yüreğine işleyecek, umut dolu ve sıcacık, gerçek bir hikâye...
"Yaralı bir sarmanın sokaklarda yaşayan bir adamın hayatını nasıl değiştirdiğine dair sıcak ve etkileyici bir hikâye... 

Herkese merhaba! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Reading slump yetmez gibi sanki writing slump geldi, hiçbir şey yazasım yok :D Ama üşengeçlik de bir yere kadar değil mi? O yüzden dün gece bitirdiğim Sokak Kedisi Bob'un yorumu ile sizlerleyim.

James, Londra'da yaşayan, geçimini sokaklarda gitar çalarak sağlayan birisi. 2007 Mart ayında bir gün yaşadığı apartmana girdiğinde giriş katındaki dairelerden birisinin paspasına kıvrılmış halde yaralı bir sarman ile karşılaşır. Bilmeyenleriniz varsa, sarman bir kedi cinsi :) Her neyse Bob ile işte ilk olarak o zaman karşılaşıyorlar. Fakat James daha kendi geçimini zor sağlarken, geçmişte bağımlısı olduğu kötü alışkanlıklarından kurtulmaya çalışırken bir kedinin sorumluluğunu nasıl alsın? Alamaz. İşte James böle düşünüyor ve o gün kediyi eve almıyor. Belki de kapısında yattığı daireye aittir diye düşünüyor. Ama sürekli gelip giderken karşılaşmaya başlıyorlar ve James artık onu sahiplenmeye karar veriyor. En azından yarasını tedavi ettikten sonra onu salmayı düşünüyor ve James Bob'u iyileştirip kendine getirmeyi düşünürken, işler karşılıklı olarak yürüyor. Aynı zamanda Bob da James'i adeta kendine getirip yaralarını sarıyor ve iyileştiriyor. Aralarında çok güzel bir bağ ve dostluk oluşuyor. Okurken buna hayran kaldım.

  • Bob'un getirdiği en büyük değişikliklerden biri buydu. Onun sayesinde insan doğasının iyi tarafını keşfetmiştim. İnsanlara yeniden güvenmeye ve inanmaya başlamıştım.


Bob ve James'in dostluğu bu şekilde başlıyor işte. Kitabı neredeyse ilk çıktığı zamanlarda almıştım, Her zaman hayvanları çok sevsem de ben genelde köpekleri severdim. Kedilerle aramın pek iyi olduğunu söyleyemem, geçmişten bahsediyorum tabii ki. Çünkü üstte resimde gördüğünüz iki kedi de benim kedilerim :) Şimdilik evde sadece iki kedim var :) Dediğim gibi, kedilerle aram pek iyi değildi, yavruları hariç. Ama ilk kedim Minnoş'u (sağdaki) sahiplendikten sonra yavru veya büyük demeden tüm kedilere ilgim başladı. Artık hepsi bana sevimli görünüyor.

  • Herkesin bir fırsata ihtiyacı vardır, herkes o ikinci şansı hak eder. Bob ve ben elimize geçen bu ikinci şansı değerlendirmiştik...


Kitap son derece akıcıydı. Kapağı ve ayracı da zaten çok tatlı. Ayrıca kitabın sonlarına doğru Youtube'da Bob'un o zamanlardaki videolarının olduğunu okudum. James sokakta gitar çalarken Bob da ona eşlik ediyordu ve tabi gelip geçenlerin yoğun ilgisi Bob'un üzerinde oluyordu :) Okurken onun resim ve videolarını çektiğini öğrenmiştim zaten ama bahsedilen videoları bulup izlediğimde bir garip hissettim. Kitabın gerçek karakterleri anlattığını bilsem de, okuduklarımı izlemek çok hoşuma gitti :D Eğer sizler de bakmak isterseniz buradan Bob ve James ile ilgili videoları görebilirsiniz :)
Kitabı herkese tavsiye ederim, eğer kedi veya hayvan sevmeyen biri bile olsanız, Bob sizin fikirlerinizi değiştirecektir, eminim :)

Puanım:


Yorum: Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry

11/19/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

"Hoşça git," dedi tilki. "Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez." Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: "Gerçeğin mayası gözle görülmez."

Herkese merhaba,  Geciken bir kitap yorumu ile sizlerleyim :)
Reading slump denilen döneme tekrardan giriş yaptım, hem de öyle böyle değil. Okuyamıyorum, canım istemiyor. Bende bıraktım artık okumuyorum :D Bakalım ne zaman devam edicem. İşte tam da bu dönemin başlarındayken bir gece okuduğum kitabı bıraktım ve elime Küçük Prens'i aldım. İyi ki de almışım. Çok keyifli zaman geçirdim okurken. Keşke biraz daha uzun olsaydı, okumaya doyamadım. Hemen bitti.

Konusundan pek bahsetmeyeceğim çünkü sanırım okumayan yoktur :D Ben bile geç kalmışım okumak için. Ama geçmişte okusaydım, yine çok sever farklı anlamlar çıkarırdım belki. İleride okuyacağım belki daha farklı anlamlar çıkaracağım. Küçük Prens öyle bir kitap çünkü. Çocuk kitabı deyip burun kıvırmayın sakın. 

Yazar uçağının arızalanması nedeniyle bir çölde mahsur kalıyor. Sonrasında ise Küçük Prens ile karşılaşıyor. "Bana bir koyun çizer misin?" diyor Küçük Prens ilk olarak. Bu şekilde karşılaşıyorlar. Kimdir, nedir, nereden gelir? Ayrıntılı bilgiler vermiyor Küçük Prens. Anlattıklarından ancak bir şeyler toparlayıp kafanızda oluşturabilirsiniz. Yazar da öyle yapıyor zaten. 

Gerçekten çok çok güzeldi. Bitmesin istedim, biraz daha okuyayım. Ama bitti işte. Son sayfalarında gözlerim dolu doluydu. Kitabı bitirdikten sonra kalkıp yıldızlara bakasım geldi :) Başucu kitabım yoktur benim. Genelde kitapları ikinci kez okumayı sevmem ama Küçük Prens başucu kitabı niteliğinde bir kitap bana göre. Alıntı bile işaretleyemedim, çünkü işaretlemeye kalksam her sayfada iki üç yer işaretleyecektim. Küçük Prens'in ve tabii yazarın tespitleri o kadar güzeldi ki. Anlayabilirseniz eğer çok derin farklı anlamlar içeren bir kitap. Herkes okumalı :) 

Bana gelince, ağır bir okuyamama döneminden geçiyorum. Hiçbir şey alamıyorum eliem sürünüyorlar. Son dönemlerde herkesin ölüp bittiği Meleklerin Kanı'nı dahi okuyamadığım o derece. Bu durumdan kurtulmam için ne yapmalıyım? Yorum bırakırsanız sevinirim :) Sevgiler.

Puanım:

Okuma Etkinliği #15: Kuzey Masalı - Zeliha Eren || Yorum

11/03/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:









Konuşmaktan çok homurdanarak iletişim kuran, Bilişim İstihbarat Servisi’nin yakışıklı ve sert ajanı Kuzey Karaarslan, dünyayı birbirine katan özel bir anahtarın sahibi olan zeki, baş belası ve kızıl kafalı Masal Kılıç ile karşılaştığında başına gelen ilk şey, pembe iç çamaşırlarıydı. Bunun sadece bir başlangıç olduğunu anlaması ise hiç uzun sürmedi. Kuzey, hayatı boyunca eline pers gülü renginde oje almamıştı. Bir dakika! Kuzey eline hiç oje almamıştı ki! Ta ki renklerin kitabını yazan, sakar bir belaya kalbini kaptırana dek… Erkek türüyle sınırlı kalmayıp, son model arabalarından bile kıskandığı Masal için cayır cayır yanarken, dünyayı kurtarmak o kadar da kolay değildi. Operasyonun kilit ismi Masal da onunla aynı kulvarda koşuyordu. Çünkü Kuzey etrafındayken, dibi tutan yemekten farkı kalmıyordu. İki zıt kutbun sıfırlı ve birli hikâyesiyle, bilişim dünyasına aşk dolu bir yolculuk yapacaksınız. Kemerlerinizi bağlamayı unutmayın! Tavsiye: Sakin olmadan okuyun! * "Alışılmadık bir macera, hız kesmeyen bir aşk... Satırlarında kaybolacaksınız." - Asude

Herkese merhaba.
Okuma etkinliğimizde ikinci gün ve ben yorumum ile sizlerleyim :) Eğer çekilişimze henüz katılmadıysanız buradan katılabilirsiniz. Şimdi kısaca karakterlerden, konusundan bahsedip görüşlerime geçeceğim.
Masal Kılıç. Amerika'da çalışıyor ve aynı zamanda doktorasını yapıyor, teknoloji üzerine. Oldukça sakar birisi. Ama tatlı sakarlardan. Öyle ki yanlışlıkla x-ray cihazına bile girmişliği var kızımızın. Gerçi onun için sorun değil. Hayat boyunca yapmak istediklerine dair bir listesi var Masal'ın; Brucket Listesi. Oradan bir madde daha eksilmiş oldu, yanlışlıkla x-ray cihazına girince :D Kızımız ufak tefek, kızıl saçlı *Kuzey'in deyimiyle kızıl bela* ve oldukça zeki birisi.
Kuzey Karaarslan. Bilişim İstihbarat Servisi; BİS'te ajan. Tahmin edeceğiniz ve adıyla soyadını söylediğimizde anlaşılacağı gibi son derece yakışıklı ve sert bir ajan. Homurdanmalarıyla meşhur Kuzey, zaten Masal ile tanıştıktan bir süre sonra kızımız bu homurdanma dilini çözüyor ve her homurdandığında Kuzey'in ne demek istediğini anlıyor. :D Ayrıca Kuzey sadece BİS'te çalışmıyor. Aynı zamanda kendine ait bir bilişim şirketi var ve orada da son derece başarılı.

Peki çiftimiz nasıl karşılaşıyor? Masal, Amerika'dan Türkiye'ye ailesinin yanına geliyor tatil amaçlı. Kitap zaten uçakta başlıyor. Uçak ülkemize indikten sonra bizim sakar kız bavulunu almaya çalışırken arkasında duran Kuzey'in kafasından aşağıya bir bavul boşaltıyor. Normal bir bavul boşaltsa yine iyi! Pembe iç çamaşırlarıyla dolu bir bavulu Kuzey'in başından aşağıya boşaltmasın mı? Kuzey'in, Kuzey Karaarslan'ın? Bir de yetmez gibi kalkıp, "Pembe size çok yakıştı, bence daha sık kullanmalısınız." demesin mi? Ah işte tam Masal'dan beklenecek bir hareket! :D Kuzey tabii sinirden deliye dönmüş durumda ve daha homurdanmaya vakit bulamadan Masal özür dileyip ortadan kayboluyor. Havaalanından çıkıp tam kurtuldum derken ayağı takılıyor ve elindeki bilgisayar çantası havalanmakla beraber arkasındaki birine çarpıyor. Pekâlâ, bilin bakalım bu kim? Kuzey Karaarslan, evet. Pembe iç çamaşırları yetmedi, kızımız adamın çenesini kızarttı. Masal'a bu yeter mi? Bu da yetmedi kalktı adama, "Pembeden hoşlanmadıysanız kırmızılık da size çok yakıştı. Bu sefer bir şans vermelisiniz." dedi :D Aklıma geldikçe hâlâ gülüyorum :D Neyse bir şekilde olay tatlıya bağlandı ve herkes kendi yoluna gitti, havaalanından.
Kuzey ajan demiştim. Bir görevi var, birisini araştırıyorlar ve göreve gidecek. Alması gereken bir çanta var. Boş bir yıkık dökük mekanda buluşma gerçekleşecek ve alınması gereken çanta alınacak. Bu esnada Masal, arkadaşı ile buluşacak ve gideceği yerin koordinatlarını atıyor arkadaşı kızımıza. Fakat attığı koordinatlar onu boş yıkık dökük bir mekana getiriyor. Daha sonrasında birden kendini bir çatışmanın ortasında buluyor. Nasıl mı? Açıklayayım. Masal'ın arkadaşı ona yanlış koordinat atmış ve bu koordinatlar Kuzey'in görev yeri. Bi anda Kuzey çantayı alırken çatışma çıkıyor ve Kuzey çantayla birlikte Masal'ı aldığı gibi olay yerinden ayrılıyor. Boşuna kızıl bela demiyor Kuzey, Masal'a :D Buradan sonra yola birlikte devam ediyorlar çünkü Kuzey'in aldığı çanta açılmıyor bir türlü. Tabii ki teknolojiyle alakalı bir durum ve bunun anahtarı Masal'da. Yani onu açmak için Masal'a ihtiyaçları var. Anahtar derken, kodlardan, programlardan bahsediyorum :D

Evet, kitabımızın başlangıcı, konusu ve karakterleri bu şekilde. Şimdi gelelim yorumuma. Ben kitabı çok sevdim. Kalın bir kitap ama uzun zaman sonra bir kitap kalın olduğu için mutlu oldum. Kitabın son sayfasını okuyup kapattığınızda sanki bir film izlemişsiniz ve birisi ışıkları açmış gibi hissediyorsunuz ya da bir seri okumuşsunuz ve sonuna gelmişsiniz gibi. Dolu dolu bir kitaptı. Karakterleri, konusu ve olaylarıyla, aksiyonuyla çok dolu bir kitaptı. Hiç bir şey olmadığı zamanlar bile , ki bu zamanlar oldukça az, Masal ve Kuzey'in diyalogları yetti bana :D Bir de bunun üzerine epey eğlenceli yan karakterler, aksiyon ve gizem eklenince tadından yenmedi işte :D
Masal ve Kuzey'i çok sevdim evet ama yan karakterleri de sevdim. Diğer karakterler yabancıydı çoğunlukla. Bunun sebebi de olayın genelde BİS'te geçiyor olması. Çünkü Bilişim İstihbarat Servisi'nde bir çok ülkeden kişi var. Kuzey bu servisin Türkiye kolu gibi bir şey. Rusya, Amerika gibi ülkelerden de kişiler olunca tabii karakterler yabancı oluyor. Karakterler demişken, bir de robot Jane'imiz vardı. Jane robot teknolojinin son harikası. Dışardan bakıldığında bir insandan hiçbir farkı yok, mekanik olması dışında :D Masal ile çok iyi anlaştılar ve sonlara doğru Jane çok iyiydi, okuyanlar bilir. Bilmeyenler de okuyunca anlayacaklar zaten.
Kitabın başı, ortası ve sonu çok iyi kurgulanmış. Olaylar, karakterler akıllıcaydı. Çünkü kitabın sonlarına doğru bazı şeyler ortaya çıkıyor ve bir kaç olay çözülüyor. Durum böyle olunca da havada hiçbir karakter veya olay kalmadı. Hepsinin bir yeri varmış gibi olaylar ve karakterler yerlerine oturdu. Bu benim kitapta hoşuma giden şeylerden biriydi. Kitaptaki karakterler teknoloji ile bu kadar içli dışlı olunca ve hepsi işlerinde en uzman kişiler olunca doğal olarak dolu dolu teknolojik bir kitap olmuş Kuzey Masalı :D Ama bu sizi yanıltmasın çünkü ben kitapta olağanüstü bir şeye rastlamadım. Çoğu zaten filmlerde izlediğimiz şeyler ve biraz takip ediyorsanız böyle şeyler olduğunu biliyorsunuzdur. Ben lisede Bilişim Teknolojileri okuduğum için daha bir ilgiyle okudum kitabı.
Son olarak, kitap ciltli. Ephesus Yayınları ciltli kitaplar konusunda bence çok iyi gidiyor. Hem fiyat hem de kalite açısından benim çok sevdiğim yayınevlerinden. Sanırım Kuzey Masalı'na olabilecek en güzel kapak ve tasarım yapılmış. Mesela eğer yanlış hatırlamıyorsam programlama dili sıfır ve birlerden oluşuyor. Gördüğünüz gibi kapakta ve iç tasarımda böyle ayrıntılar var. Kapaktaki kız adeta bir Masal ve iç sayfalarda bölüm başlarındaki resimler çok hoş ve ince ayrıntılardı. Cildin pembe olması da bir başka güzellik :D "Acaba pers gülü pembesi bu mu?" diye düşünmeden edemedim :D Ayrıca yazar Zeliha Eren tanıştığım en samimi, en tatlı insanlardan biri. Pozitifliğini ve tatlılığını ben Masal'a benzettim biraz. Karakteri yazarken kendinden de bir şeyler katmış sanırım :) Ona da tekrardan tatlı sohbetleri ve bu kitabı yazdığı için teşekkür ederim :)

Çok mu uzattım bilmiyorum ama daha az yazsam eğer Masal ve Kuzey'e haksızlık etmiş olurdum, kusura bakmayın. Umarım okurken zevk almışsınızdır. Kuzey Masal'ı alışılmışlığın dışında bir kitap. Herkese tavsiyemdir! Umarım siz de benim gibi keyifle okursunuz ^.^
  Puanım:

Çirkin Aşk - Colleen Hoover || Yorum & Alıntılar

10/31/2015, BY Buse Güler - 4 yorum:

New York Times'ın çok satan yazarı Colleen Hoover yürekleri sızlatan yeni bir aşk hikâyesiylegeri dönüyor.
Tate Collins havayolu pilotu Miles Archer'la tanıştığında, bunun ilk görüşte aşk olduğunu düşünmez. Birbirlerini arkadaş olarak görecek kadar bile iletişim kurmazlar. Tate ve Miles'ın tek ortak noktası birbirlerine karşı inkâr edilemez bir çekim hissetmeleridir. Tutkularını açıkça ortaya koyduklarında, kusursuz bir planları olduğunu anlarlar. Genç adam aşk peşinde değildir, genç kadının ise aşka ayıracak vakti yoktur, geriye sadece seks kalır. Tate, Miles'ın ona sunduğu iki kurala uyduğu sürece anlaşmaları şaşırtıcı bir şekilde sorunsuz olacaktır.
Asla geçmişim hakkında soru sorma. Bir gelecek bekleme. İdare edebileceklerini düşünürler, ama çok geçmeden bunun hiç de kolay olmadığını anlarlar.
Kalplere sızılıyor.Sözler bozuluyor.Kurallar çiğneniyor.Aşk çirkinleşiyor.

Herkese merhaba :)
Yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim, nasılsınız? Ben çok iyiyim, Çirkin Aşk bana çok iyi geldi. Öncelikle hiçbir şeyden bahsetmeden önce şunu söylemem gerek. Beş puan verdiğim ve çok sevdiğim kitaplar dahi olsa son zamanlarda farklı bir kitap okuyamama durumundaydım.Çirkin Aşk'a gece yarısı bir iki bölüm okumak için başladım ve elimden bırakabildiğimde yarısını okumuştum. Sonra da kitap yirmi dört saat içinde bitti. Yirmi dört saat! Bu sizler için normal olabilir, fakat benim bu kadar kısa sürede bitirdiğim ikinci kitabım oldu bu, düşünün artık :D 

Evet şimdi biraz konusundan bahsedip yorumuma geçebilirim. 
Kitap kızımız Tate'in abisinin yanına taşınması ile başlıyor. Tate hemşirelik okuyor ve bir iş bulana kadar abisinde kalacak. Eve geldiği zaman kapıda sırtını kapıya dayamış bir şekilde uyuyan birisi ile karşılaşıyor. Uyandırmaya çalışsa da başarılı olamıyor çünkü kapıdaki kişi epey sarhoş. Corbin'i yani abisini arayıp durumu anlattığında bir şekilde içeriye girmeyi başarıyor fakat uyuyan kişi bu sırada biraz ayılır gibi oluyor ve eve girmesi gerektiğini söyleyip Tate'in ayak bileğine yapışıyor. Kızımız kendini zor kurtarıp içeriye giriyor ve hâlâ telefonda olan abisine içeriye girdiğini fakat bir problemi olduğunu söylüyor. Bir sorun var evet. Tate içeriye girdi ama eşyaları dışarıda kaldı. Corbin, ona beklemesini ve karşı komşusu Miles'ı arayacağını olayı çözeceğini söylüyor fakat ne oluyor dersiniz? Miles, kapıdaki kişi çıkıyor. Durum böyle olunca Tate, Miles'ı bir şekilde içeriye taşıyor. Tate ve Miles'ın ilk tanışmaları bu şekilde oluyor, tanışma denilirse tabii. 
  • Miles her şeydi.
    Birinden hoşlanmaya başlayan biri için durum böyleydi. Hiçbir yerdeydi, sonra birden her yerdeydi, istesem de istemesem de.

Miles Archer, Tate'in abisi Corbin gibi bir havayolu pilotu. Geçmişinde yaşadığı şeylerin gölgesinden kurtulamamış, acılarını içine gömmüş ve kalbine buzdan duvarlar örmüş bir adam. Tate ile o gecenin sabahında karşılaştıklarından beri aralarında ikisinin de inkâr edemeyeceği bir çekim oluşuyor. Fakat Miles kalbini ve kendisini bir ilişkiye, gelecek vaat eden bir aşka kapatmış durumda. Bu yüzden açık açık baştan Tate'i istediğini fakat ona bir gelecek veremeyeceğini eğer kabul ederse bu işin sadece seksten ibaret olacağını söylüyor. Tate kabulleniyor, Miles kabulleniyor. Zannediyorlar ki bu böyle kalacak, tabii ki kalmayacak. Tate için bunun bir aşka dönüşeceği belki de en başından beri belliydi fakat Miles bunu başlarda kabul etmese de, daha doğrusu edemese de aralarındaki şey sadece seksten ibaret olmuyor.

İşte kitap böyle. "Buse, çok fazla anlattın!" gibi düşüncelere kapılmayın, gerçekten spoiler vermedim. Ya da çok fazla bahsetmedim. İçinizi rahat tutun :D
  • Ensemi daha sıkı kavradı... ve sonra beni öldürdü.
    Ya da öptü. İkisinin de üzerimde aynı hissi bırakacağından emin olduğum için hangisi olduğunu anlayamadım. Dudaklarını hissetmek her şeydi. Hem yaşamak hem ölmek hem de yeniden doğmaktı.
    Yüce Tanrım. Beni öpüyordu.

Kitap Tate ve Miles'ın bakış açısından anlatılıyor. Miles'ın tarafından anlatılanlar altı yıl öncesini anlatıyor. Bu şekilde onun geçmişine gidip neler yaşadığını görebiliyoruz. Miles'ın anlattığı kısımlar şiir gibiydi. Öyle bir anlatım tarzı vardı. Duyguları, düşünceleri çok temiz bir şekilde aktarılmıştı bana göre. Tate'in anlattığı kısımlara gelirsem, tahmin ettiğiniz gibi o günümüzü anlatıyordu. Miles'a karşı hissettikleri, kendisini aptal bir kız olarak görmesine rağmen ondan vazgeçememesi... Karakterleri ile dolu dolu bir kitaptı bana göre. 

Miles çok başka bir karakter oldu benim için. Okuduğum ilk kitabındaki bir Dean Holder belki evet ama Miles Archer da çok çok iyi bir karakter olarak zihnimin bir köşesinde yerini aldı. Geçmişte yaşadıklarını okurken çok etkinlendim. Sonlara doğru, Miles'ın neden bu şekilde kendine buzdan duvarlar ördüğünü öğrenirken nefesimi tutarak okudum sayfaları.
  • Bana ulaştı. Güzel kokuyordu. Elma gibi. Yasak meyve.
    "Bana benim evimde ders çalışıp çalışamayacağını sor," diye fısıldadı.
    Kafamı salladım, az önce olanlardan sonra neden böyle bir şey istediğini merak ediyordum. "Evinde ders çalışabilir miyim?"
    Sırıttı ve alnını dudakları kulağımın üzerinde olacak şekilde başımın yan tarafına yaklaştırdı. "Kardeşinin yanında sormanı kastediyordum," dedi hafifçe gülerek. "Böylece seni oraya göndermek için bir bahanem olur."
    İşte bu utanç vericiydi.

Ayrıca diğer karakterlerden seksenli yaşlarındaki Samuel yani Kap, çok sevdiğim birisi oldu. Tate ile konuşmaları, birlikte zaman geçirmeleri çok güzeldi. Okuyanlar bilir, sonlarında Miles ile olan durumları şaşırmama sebep oldu. Kap dışında Tate'in abisi ve Miles'ın çocukluk arkadaşı Ian da iyilerdi :D Hatta Ian'ın sonlara doğru Miles ile yaptığı konuşma çok iyiydi :D Afferin Ian dedim içimden :D Dillon, pek sevmediğim bir karakter oldu. Sırnaşık herif. Rachel'a gelirsek. Ah, aslında onunla ilgili ne düşüneceğimi pek bilmiyorum. Ona hak veriyorum fakat bana göre kitabın sonunda Miles'ın yaptığını daha önceden Rachel'ın yapması gerekiyordu. Miles ile konuşmalı ve onu bu durumdan kurtarmalıydı. Racher tamamen bencil bir kadın bana göre. Evet üzüldüm yaşadıklarına, o da haklı ama dediğim gibi Miles'ın bu şekilde yaşamına devam etmesinin nedenlerinden biri oydu. Her halde Miles'ın her şeyi arkasında bırakıp güle oynaya hayatına devam edeceğini tahmin ediyor olamazdı değil mi? Onu en iyi tanıyanlardan biri o. Bu söylediklerim okumayanlar için anlamsız gelebilir ama sadece şunu söyleyebilirim Rachel geçmişten bir karakter. Miles'ın gölgesinden kurtulamadığı karakterlerden. 
  • "Sana bir soru sorabilir miyim, Kap?
    Kafasını sallayarak sorabileceğimi belirtti. "Soru sormayı sevdiğim kadar bana soru sorulmasını da severim."
    Ayakkabılarıma bakıp bir ayağımı diğerinin üzerine attım. "Sence bir erkeğin aşkı tekrar tatmayı istememesine ne sebep olabilir?"
    Kap en az beş kat boyunca soruma yanıt vermedi. En sonunda ona baktım, gözlerini kısarak bana bakıyordu ve aralarında daha çok kırışıklığın oluşmasına neden oluyordu. "Sanırım bir erkek aşkın çirkin yüzünü gördüyse, onu bir daha tatmak istemeyebilir."

Kitabı çok ama çok sevdim. Yazarın okuduğum ilk kitabı Umutsuz'du. Ondan sonra da Yeni Bir Umut'u okumuştum ve Colleen Hoover benim favori yazarlarımdan biri olmuştu artık. Zaten ülkemizde yayınlanan bir de Çarpılma kitabı var, o da benim kitaplığımda okunmayı bekliyor. Hemen okumayacağım tabii ki! Elimdeki Hoover kitaplarını bitiremem :D Biraz zaman geçsin, ondan sonra.

Yazarı okumayalı epey olmuştu gerçekten. O süre zarfında çok güzel kitaplar okudum. Çok sağlam karakterler ile tanıştım fakat Colleen Hoover karakterleri... Özlemişim. Kitabı okumaya başladığımda sanki nefes aldığımı yeniden hissettim. Yazarın kalemini çok seviyorum, çok çok akıcıydı kitap. Zaten bir günde bitirdim demiştim. Ama tabii orijinal halini okumadığım için çevirinin de gayet akıcı olduğunu söylemem gerek. 
  • İkimiz de gülümsüyorduk. Yüzündeki rahat ifade içimin sınıflandıramayacağım kadar çok hisle dolmasına neden oldu. Mutluydum, çünkü birlikte eğleniyorduk. Üzgündüm, çünkü birlikte eğleniyorduk. Kızgındım, çünkü birlikte eğleniyorduk ve bundan daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Ondan çok daha fazlasını istememe sebep oluyordu.
    Ondan çok daha fazlasını istiyordum.

Söyleyecek daha çok şeyim var bu kitap hakkında aslında. Eğer siz de okuduysanız bana yazabilirsiniz, üzerine uzun uzun konuşabiliriz :D Zaten yakın zamanda da filmi vizyona girecek ama bu kadar güzel bir kitabı umarım iyi bir şekilde aktarabilmişlerdir. Kısacası ben çok sevdim. Karakterler güzel, konusu çok güzel, akıcılığı süper. Daha ne olsun değil mi? Tavsiyemdir efendim, okuyun :)

Puanım:

Okuma Etkinliği #13 || Aşk Büyüsü - Tuba Atıcı Coşar || Yorum + Ön Okuma

10/05/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

Herkese merhaba.
Yine çok güzel bir okuma etkinliği ile sizlerleyim ve bugün Dokuz Yayınları sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde ilk gün. İlk yorum benim yani :) Yorumuma geçmeden önce, 3-9 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen yarışmamıza katılmak için buraya tıklayabilirsiniz. Ve yorumumun sonundaki ön okumaya göz atmayı unutmayın :)








Aşka dair her şey aşk büyüsüne kapılır…
Ani bir çarpışma ile başlayan ve birbirlerinden ilk görüşte etkilenen Ela ve Baran için yaşadıklarına rağmen aşkın büyüsüne kapılmak hiç zor olmamıştı.
Ela, başına gelen acı olayı öğrendikten sonra canını yakan her şeyden kurtulmak için çok sevdiği şehrini terk etmişti. Yalnız kalıp olanları unutmak için gittiği yerde başına geleceklerden habersiz iki ay geçirmişti. Yaşananları geride bıraktığında artık daha güçlü bir kadındı. Bir daha hiçbir erkeğe kapılmayacağına kendini inandırmıştı. Ta ki hayatında gördüğü en yakışıklı adamın kollarına düşüp, kendini onda kaybedene kadar…
Baran, otoriter bir patron, harika bir arkadaş ve ailesine bağlı bir evlat olmasına rağmen hayatın ona gençlik yıllarında acımasızca aşıladığı güvensizlikle bambaşka bir adam olmaya zorlanmıştır. Kendinden emin duruşu ve açık sözlülüğü, ukala tavırları ve serseriliği ile dikkat çeken Baran, hiç beklemediği bir anda ela gözlerin esiri olunca, sudan çıkmış balığa döner. Hızla ve tutkuyla birbirlerine bağlandıkları anda geçmiş peşlerinden gelmiş, Ela ve Baran için bir anda her şey değişmiştir.
"İçim acıyordu, pişmandım. Her şeyden önce suçluydum ama o kadar bencildim ki yine onu istemekten kendimi alamıyordum."

Ela ve Baran havaalanında çarpışarak karşılaşıyorlar ilk olarak. Daha sonra yine karşılaşıyorlar ve yine yine yine. Seyahat edip havaalanından çıkana kadar bu böyle devam ediyor. Kader onları sürekli bir araya getirmekten pek memnun görünse de çiftimiz ilk etapta dışarıdan pek memnun görünmüyor. Ama içleri? Daha birbirlerini gördükleri ilk andan itibaren içlerinde yanmaya başlayan bir ateş var. Aşk... Aslında bunları tesadüf olarak görseler de sonradan anlayacaklar ki kader gerçekten onları bir araya getirmek için büyük hamleler yapmış ve iyi ki de yapmış :) 
Ela Aksoy ve Baran Adalı aslında geçmiş olarak birbirlerine çok benzeyen karakterler, bana göre. İkisi de zamanında çok sevmiş, güvenmiş ve sonunda acı çeken taraf kendileri olmuş. Belki de o yüzden ilk başta hemen birbirlerine kapılmadılar, geri durdular.
Şöyle bir gerçek var. Baran gerçekten hayran olunası bir adam. Bu zaten genelde kitaplarda rastladığımız bir şey aslında. Hepimizin aşık olduğu karakterler vardır değil mi? Yazarlar sanki onun için tasarlarlar. Gerçi Baran diğer okuduğum tüm karakterlerden farklı birisi benim için. Tamam, hayran oluyoruz ama onda farklı bir şeyler var.Yalnız şuraya kocaman bir ama ekleyelim. Ama, Aşk Büyüsü'nde hayran olunası bir adamın yanında bir de kadın var; Ela. Kitabı bu kadar çok sevmemin en büyük nedenlerinden biri Ela. Sümsük, salak karakterlerden o kadar çok sıkılmışken bu kız bana ilaç gibi geldi. O minicik burnunu Baran'a karşı kaldırması, kafa tutması hiç altta kalmaması benim çok ama çok hoşuma gitti. İkilinin konuşmalarını daha doğrusu atışmalarını kahkahalarla okudum. Gerçi Baran'da biraz değişti gibi. Ela'nın karşısında yelkenlerini suya indiren aşık bir adam Baran :)
Aşk Büyüsü'nün yeri bende her zaman farklı olacak. Bunun sebeplerinden biri de karakterlerin ve diyalogların bu kadar gerçekçi olmasıydı. Tamam okuyoruz, seviyoruz, gülüyoruz ama bir yerde onların kurgu olduğunun farkındayız. Ben okurken eğer 'aslında bu hikaye gerçekmiş, böyle kişiler var.' denseydi inanın hiç şaşırmazdım. Bir bayan veya bir erkek okuyucu kitabı alıp okuduğu zaman kesinlikle kendinden bir şeyler bulacaktır. Aslında kitaplarda yani olay ve karakterlerde olmasını istediğimiz tüm şeyler vardı neredeyse. Bunun yanında olmasını istemediğimiz şeyler de yoktu. Okuyucuyu bu konuda düşünen bir yazarımız var, sağolsun :) Ben de bunu yazarın da çok iyi bir okuyucu olmasına bağlıyorum.
Az önce bir bayan veya bir erkek okuyucu okusa kendilerinden birşeyler bulacaktır dedim. Çünkü kitap hem Baran hem de Ela'nın bakış açısından anlatılıyor. İkisinin de duygularını, düşüncelerini okumak benim çok sevdiğim bir yönü oldu kitabın. Çünkü ileride öyle olaylar olacak ki, eğer iki tarafın da düşüncelerini okumasak *ki ben o düşünceleri okurken resmen dağıldım, ağlayacağımı düşünmezdim ama ağlattı.* sanırım ya Ela'dan ya da Baran'dan nefret edenlerimiz olacaktı. Gerçi, şimdi Baran Adalı gibi bir adam varsa eğer karşımızda, Ela melek bile olsa ondan nefret edenler yine çıkacaktır :D Fakat ben onlardan biri değilim çünkü benim çok ama çok sevdiğim bir karakter oldu Ela. Böyle kadın karakterlere ihtiyacımız var bence. Baran ve Ela'nın birbirlerine duygularını pek göstermediği zamanlarda, başlarda yani aslında iç seslerinin hiç öyle demediğini okurken çok eğlendim. Karakterleri bu kadar benimsemiş olmamın bir diğer sebebi iç seslerinin bu kadar iyi aktarılmış olmasıydı. Her şey yerindeydi. Ne eksik ne fazla.
İleride olaylar oluyor demiştim. Son yüz sayfa beni öldürdü. *aslında son denemez son 20 sayfa falan yine süperdi.* Başlarında bu kadar kahkaha atıp eğlendiğim bir kitaba böyle ağlayacağımı hiç düşünmezdim ama dedim ya işte ah o iç sesler! Kitapta Baran'a gerçekten sinirlendiğim kısımlar oldu. 'Yapma canım, yapma Baran,' diye onu bir sarsmak istedim. 'Bu kadar iyi niyetli olma.' demek istedim. Baran'a sinir oldum ya, Ela da deli etti beni. Ama şimdi düşüncelerini okurken de pek kızmak mümkün değil. Bakıyorum Ela kendi adına haklı, onuda anlıyorum. Yapamıyorsunuz yani, kızamıyorsunuz. Resmen kitabı okurken kişilik bölünmesi yaşadım ya, bir tarafım kızıyor bir tarafım anlıyor, hak veriyor :D
"Aşk bana sadece seninle yakıştı."
Şimdiye kadar çok kitap okudum, ama hiçbirini tek bir cümle ile anlatabileceğimi sanmıyorum. Bu Aşk Büyüsü için geçerli değil. Eğer tek bir cümle ile anlatmam gerekse "Aşk onlara sadece birbirleriyle yakıştı." derdim. Eğer kitabı okumadıysanız şuan size bir şey ifade etmeyebilir, fakat okuduktan sonra bana hak vereceksiniz, emin olun. Baran ve Ela'ya aşk gerçekten ancak bu kadar yakışabilirdi. O da birlikteyken yakıştı zaten.
Diğer karakterlerden de ufak da olsa bahsetmek istiyorum çünkü onları da çok sevdim ve onların hikayelerini okumak için sabırsızlanıyorum :) Kemal ve Didem; Ela'nın çocukluk arkadaşları. Didem öldürdü beni, gerçekten çok eğlenceli bir karakter. O lafları, Baran'a söylediği sözler, muhteşem bir kadın. Berk ve Beren. Beren, Baran'ın kardeşi yani. Ela ile ilk tanışmaları çok güzeldi :D  Çok cici bir karakter :D  Berk, Ela'nın patronu. Onun için ne söylesem bilemedim şimdi. Bir Baran Adalı olamaz şuan benim gözümde ama çok iyi bir karakterdi, Ela'ya yaptıkları çok güzel şeylerdi. Ama bakalım onun hikayesini okuyunca nasıl düşüneceğim :)

Kitabın kapağını da çok güzel bulduğumu söylemek istiyorum. Benim için kitap kapaklarında önemli olan şey aslında yüzlerinin gözükmemesi. Kafamda ben canlandırayım istiyorum. Aşk Büyüsü de o kitaplardan biri oldu. Gerçi benim kafamda oluşturduğum bir cast var, tam kafamda canlandırdığım karakterler. Sanki yazar onlara bakarak yazmış, o derece :D *onları da bazı alıntılarda kullandık zaten,  etkinlik sayfasını takip etmeyi unutmayın.* Kitabın ön kapağı bu kadar güzelken arka kapağının daha bi muhteşem olması beni hiç şaşırtmadı :D Ama gerçekten çok çok güzel. Baksanıza küçük küçük kalpler, desenlere bayıldım. Zaten konuştuğum kişiler hep arka kapağı da  çok güzel dediler, hemfikiriz yani :D Kitap çok akıcıydı, olaylar ve anlatım gerçekten kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamamanızı sağlıyor.
Son olarak Aşk Büyüsü; hem kadın hem de erkek karakteri eşit derecede sevdiğim tek kitap olarak kütüphanemde yerini aldı :) Ela & Baran çiftini çok ama çok sevdim. Sayelerinde, kitabı okurken o kadar çok yeri işaretledim ki kitap dilek ağacına döndü :D
Sanırım lafı çok uzattım ama daha kısa bir yorum yazmam mümkün değildi, hâlâ anlatmak istediklerim var, spoiler olmasın diye yazmıyorum ayrıntılı olarak. Kitabı okuduktan sonra bana yazabilirsiniz, uzun uzun konuşabiliriz :) Eğer buraya kadar bırakmadan okuduysanız yorumumu teşekkür ederim. 

Puanım:




KGBT 16. Tur || Darmadağınık - Emma Chase || Yorum + Çekiliş

9/06/2015, BY Buse Güler - 8 yorum:

New York Times çok satan yazarı Emma Chase'in Karmakarışık adlı kitabının devamı olan Darmadağınık'ta, Kate'le Drew'un başına beklenmedik olaylar geliyor ve ikili ilişkileri için yeniden pazarlığa oturma ihtiyacı hissediyor.
İnsanlar ikiye ayrılır: Yaşananlara temkinli yaklaşanlar ve gözünü daldan budaktan sakınmayanlar… Ben hep sakin kalmaktan yana olmuşumdur. Tedbirli, planlar yapan biriyim. Ne var ki, Drew Evans'la tanıştığımda her şey değişti. Drew çok inatçıydı. Kendisine ve tabii bana çok güveniyordu.
Ama bütün aşk hikâyeleri sonsuza dek mutlu devam etmez. Drew ile atlarımızı batan güneşe doğru süreceğimizi mi düşünmüştünüz? O zaman aramıza hoş geldiniz! Şimdi hayatımın en önemli seçimini yapmak zorundayım. Drew ise kendi seçimini çoktan yaptı. Hatta bu kararı ikimiz adına da vermeye çalıştı. Ama bildiğiniz gibi, ben öyle biri değilim. O yüzden tek başıma Greenville, Ohio'ya döndüm. Gerçi aslına bakarsanız tam olarak yalnız sayılmam… 
Şunu öğrendim ki eski alışkanlıklar kolay kolay yok olmuyor. Ve bazen yolunuza devam edebilmek için, başladığınız yere dönmek zorunda kalıyorsunuz. 

Herkese merhaba!
Kitap Gurmeleri olarak on altıncı blog turumuzu Ephesus Yayınları sponsorluğunda Emma Chase - Darmadağınık kitabına gerçekleştiriyoruz ve bugün turumuzun ilk günü :) Yoruma geçmeden önce söylemem gereken birkaç şey var. Turumuz kapsamında 2 kişiye tur kitabımızı hediye ediyoruz ve bu çekilişleri bir tanesi Facebook sayfamızda bir tanesini de bloglarımızdaki çekilişten hediye edeceğiz. İkisine de katılarak şansınızı arttırabilirsiniz :) Blogumdaki çekilişe yazının sonundan,, Facebook sayfamızdaki çekilişe de buradan katılabilirisiniz.


Biliyorsunuz ki Darmadağınık serinin ikinci kitabı ve ben yorumuma geçmeden önce ilk kitabın yorumunu buradan okuyabilirisin:)

Drew ve Kate'le olan eğlenceli hikayemiz Darmadağınık ile kaldığı yerden devam ediyor. İlk kitapta bütün olayları Drew anlatmıştı biz dinlemiştik. Bu sefer kitap Kate tarafından anlatılıyor. Kitap ilk olarak Kate'in Ohio'da olmasıyla başlıyor, bir şeyler olmuş ve kızımız annesinin yanına dönmüş.

Peki neler olmuş?  Kate bir ay öncesine dönüyor ve bize anlatmaya başlıyor. Aslında kitabın başlangıcı ile ilgili çok fazla bilgi vermek istemiyorum çünkü hikaye birbirine bağlı ve anlatmaya başlatsam sonuna kadar susmayabilirim. Kate ve Drew mükemmel bir çift. Drew, Kate'i elde etmek için çok uğraşmıştı biliyorsunuz. Daha sonra ilişkileri başladı ve her şey çok güzel giderken, birden olaylar değişti. Aslında spoiler vermek istemediğim için olayın ne olduğunu anlatmayacağım sizlere, çünkü heyecanının kaçmasını istemiyorum. 

Darmadağınık, Kate'i çok daha yakından tanımamızı sağlıyor çünkü olayları o anlattığı için biz okurlara karşı kalkanlarını indirmiş oluyor :) Dışarıdan görünen güçlü Kate'i bir de böyle okuduğunuz zaman her şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını anlayacaksınız.


Konusundan biraz bahsettiğime göre yorumuma geçebilirim :)

Darmadağınık ilk kitap kadar eğlenceli değildi bana göre. Çünkü olayların akışı değişmişti artık ve bütün bu olayları Drew anlatmıyor, düşünsenize. Gerçi Drew anlatsa da çok daha karamsar olacağına eminim, kitabı okuduğunuz zaman sonlara doğru Drew'i gördüğünüz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız :)

Kitap yine çok akıcıydı, ilk kitap gibi. Sanırım en hızlı okuduğum yazarlardan biri Emma Chase. İlk kez elime aldığım zaman pek vaktim yoktu ve sadece yüz sayfa kadar okuyabilmiştim. İkinci kez elime aldığım zaman uyumadan önce bir kaç bölüm okumaktı amacım. Daha sonra bir baktım, saat sabah dört olmuş ve ben kitabı bitirmişim. :) 

Kitabın kapağını kapattığınızda, yani bitirdiğinizde o suratınızda belirecek olan sırıtmayı buradan görebiliyorum, emin olun öyle olacak. Neden mi? Çünkü kitabın son kısmında size bir sürpriz var. Saat olmuş sabahın dördü ve ben artık son bölümleri okurken biraz uykumun geldiğini itiraf edebilirim ama daha sonra devreye hemen Drew girdi ve kitabı bitirdim. Drew işte... Drew ve Kate, daha başka ne diyebilirim ki? :)

Kitabın kapağını da çok beğendim ilk kitap ile uyumlu olması çok hoşuma gitti. Biliyorsunuzdur Ephesus son zamanlarda çıkardığı tüm kitapları ciltli olarak çıkarıyor ve bu işi gerçekten iyi yapıyorlar. Karmakarışık kırmızı bir cilte sahipti, Darmadağınık gördüğünüz gibi beyaz :)

Darmadağınık'ı okurken bir rekor kırmışım ve yirmi beşe yakın yeri işaretlemişim. Alıntılarımızı merak ediyorsanız, Facebook sayfamızı takip etmenizi öneririm :) Turun son günü hepsini blogumda bir başlık altında toplayacağım zaten :)

Kısacası ilk kitap kadar Darmadağınık'ı da çok sevdim ben. Drew ve Kate zaten benim favori çiftlerimden biri. Kitabın sonu çok çok güzeldi. Henüz ilk kitabı da okumadıysanız eğer ikisini birden almanızı ve okumanızı tavsiye ediyorum :) 

Puanım:

Çekilişe katılmayı unutmayın!

a Rafflecopter giveaway

Başka Dilde Aşk - Mia Sheridan || Yorum & Alıntılar

8/20/2015, BY Buse Güler - 3 yorum:











New York Times, USA Today ve Wall Street Journal Çoksatan Romanı Başka Dilde Aşk, korkunç bir gecenin hatıralarına zincirlenmiş bir kadının ve sevgisiyle o zincirleri kırabilecek adamın hikâyesi. Geçmişin acı yüklü izlerini taşıyan sessiz bir adamın ve sesini bulmasına yardım edebilecek kadının hikâyesi. Acının, kaderin ve aşkın iyileştirici gücünün hikâyesi…

Herkese merhaba!
Size muhteşem bir kitabın yorumunu yapmaya geldim, o yüzden ben çok iyiyim! Umarım sizler de iyisinizdir, ha iyi değil misiniz? O zaman bir koşu gidip Başka Dilde Aşk'ı alın, iyi olacaksınız, eminim ^-^  Bu arada, yirmi beş tane post it eklemişim kitaba, hepsini paylaşmayacağım tabii sizlerle, çok hoşuma giden yerleri ekleyeceğim :)

Reading slump dedikleri o dönem varya, ben ona bir girdim çıkarabilene aşk olsun. Allah'ım nasıl kötüyüm ama anlatamam, tur kitapları var, onları okuyabiliyorum sadece, o derece kötüyüm. Bekleyen bir sürü kitap var, aslında istiyorum okumak ama elime alınca okuyamıyorum. Bir de biliyorsunuz hepiniz, havalar çok sıcak onun da etkisi var tabii. İşte tam böyle kötü bir dönemdeyken tavsiye üzerine Başka Dilde Aşk'ı aldım elime. Archer ve Bree'nin hikayesini okumaya başladım. Size şöyle söyleyeyim, bir önceki kitap yorumum Karanlık Ateş kitabınaydı, herkesin bayıldığı Barrons'u bile okuyamayan ben, Başka Dilde Aşk'ı elime alır almaz yüz sayfadan fazla okudum. 


Şimdi övgülerimi sonraya saklıyorum ve sizlere biraz konusundan bahsetmek istiyorum, merak etmeyin hiçbir şekilde spoiler vermeyeceğim.
Bree önce annesini sonra babasını kaybettikten sonra biraz kafasını dağıtmak ve biraz yalnız kalabilmek için eskiden mutlu bir aileyken geldikleri bir kasabaya yolculuk yapar. Gördüğü ilk andan itibaren içini sıcacık hisler ile dolduran göl kıyısındaki evi tutar ve yeni bir hayata adım atar, geçici bir süreliğine de olsa. Market alışverişinden dönerken esrarengiz bir adam ile karşılaşıyor Bree. Saçı sakalı adeta birbirine karışmış, Bree ne kadar konuşmaya çalışsa da ona cevap vermeyen ve bu sayede kızımızı daha çok merakta bırakan bir adam; Archer.

Archer hakkında ben bir şey söylemek istemiyorum çünkü onunla ilgili bir şey var. Aslında çok büyük bir spoiler değil, bir iki bölüm okuyup öğreniyorsunuz, arka kapak yazısı da biraz ipucu veriyor aslında ama ben söylemeyeceğim, siz okuyun ve öyle görün. Ama Archer, öyle bir adam ki şimdiye kadar okuduğum kitap karakterleri arasında benim için bambaşka bir yerde. Okurken üzülüyorsunuz, gülüyorsunuz, gözleriniz doluyor. 'Kıyamam sana' diyorsunuz bazen. Bütün karakterlere sinir olabilirsiniz okuduğunuz kitaplarda ama Archer o karakterler arasında değil kesinlike, ona sinir olup kızabileceğiniz zannetmiyorum. O kadar nazik, o kadar geçmişte kalmış ki. Küçükken hiç kolay şeyler yaşamamış, hâlâ geçmişin gölgesi ile yaşıyor, kendini insanlardan soyutlamış ama Bree ona adeta hayat oluyor. O kadar güzeller ki! 


Bree'ye gelirsek, ben gerçekten onu da çok sevdim. Genelde kitaplarda bayan karakterleri sevdiğim pek görülmüş bir şey değildir. Bir olay oluyor mesela, içimi bir sıkıntı kaplıyor. Şimdi Bree yanlış anlayacak olay çıkacak düzelmeyecek diyorum. Ama hayır, Bree ne istediğini bilen, bunun için savaşan, her konuda Archer'a güvenen, ona destek olan bir kadındı. O da kolay şeyler yaşamamış. Önce annesini sonra da hâlâ kabuslarıyla yaşadığı o gecede babasını kaybetmiş. 

Aslında arka kapak yazısı çok güzel özetlemiş bence;
"Korkunç bir gecenin hatıralarına zincirlenmiş bir kadının ve sevgisiyle o zincirleri kırabilecek adamın hikayesi. Geçmişin acı yüklü izlerini taşıyan sessiz bir adamın ve sesini bulmasına yardım edebilecek kadının hikayesi. Acının, kaderin ve aşkın iyileştirici gücünün hikâyesi." Evet işte tam da bu! Bu hikayeyi okurken gülümseyeceksiniz, bazen içiniz sımsıcak olacak, bazen kahkaha atacak bazen de hüzünlenip gözlerinizin yaşarmasına engel olamaycaksınız. Kitabı okurken hep aklımda bir kelime vardı. "Eşsiz." Başka Dilde Aşk eşsiz bir kitaptı. 


Kapağını çok beğendim. Kitabın ismi ilk başta bana pek bir şey çağrıştırmadı açıkçası, bir de o ayracında yazan "Sessizliği getirdin sen, duyduğum en güzel sesti..." sözü. Sadece hoşuma gitti. Ama okuduktan sonra eminim size de çok anlamlı gelecek.

Bu kadar mükemmeldi bu kitap, hiç mi hatası eksiği yoktu? Vardı. Bazı yerlerde redaksiyon hatalarına rastladım. Okumanıza engel olacak şeyler değil. Diğer baskıda düzeltileceğini umuyorum.


Henüz almadıysanız, okumadıysanız kitap kesinlikle tavsiyemdir efendim. 

Puanım:

KGBT 11. Tur || Yasak Cennet - Mürşide Toslak || Yorum

6/29/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

 Bir insan.   Bir melek.          Umutsuz bir aşk.   Ve büyük bir savaş.
Aden, sadece sıradan bir insandı. Düşmüş meleklerin dünyasında kendine bir yer bulduğunda ise tüm hayatı geride kalmıştı.
Şimdi onların arasında yaşaması için güçlü olması bile yeterli değil.
Ama o ölümden yeniden doğacaktı.
Artık karanlık tüm gücüyle Aden’i sararken sadece kendini değil, sevdiklerini de korumak zorundadır.Ve gerçek aşk ya tüm bu karanlığın ta kendisiyse?
Yine de onun yanında kalır mıydınız?


Herkese merhaba ! 
Yeni bir blog tur yorumu ile sizlerleyim. Yorumuma, kitap tanıtımıma geçmeden önce sizlere söylemem gereken bir şey var arkadaşlar.

Bu kitap kesinlikle 'Türk yazar fantastik yazamaz.' cümlesine tepki olarak yazılmış :D Aksi olamaz. Eğer böyle bir ön yargıya sahipseniz, onu bir kenarı atmanızı tavsiye ederim. Mürşide Toslak'ın Yasak Cennet'ini okuduğunuzda fikirleriniz tamamen değişecek çünkü. 

Öncelikle biraz kitabımızın konusundan bahsedeyim size.
Aden, küçüklükten beri babaannesi ile yaşamış, onunla büyümüştür. Aynı zamanda fantastik bir kitap yazmaktadır. Babaannesi öldükten sonra Venedik'e taşınmaya karar verir. Orada bir arkadaşının yanında çalışmaya başlar. Bir gün sokakta yaşlı bir adam görür, saldıraya uğramış bir adam. Hemen ona yardım eder fakat bu yardım ile hayatının ne kadar değişeceğinin farkında değildir :)

Yardım ettiği kişi Leonardo Maximillan. Leonardo daha sonra Aden'in çalıştığı yere yani arkadaşının kafesine gelir. İkisini yemeğe davet eder. Aden kabul etmese de arkadaşı kabul ettiği için o da kabul etmek zorunda kalır. 

Yemeğe giderken Aden arabada kendinden geçiyor ve uyandığı zaman kendini Maximillan malikanesinde ve  yanında Leonardo yerine onun sağ kolu niteliğinde bir adam olan James'i buluyor.
Gözlemlediği davranışlardan Leonardo'nun insan olmadığını anlıyor. Evet arkadaşlar Leonardo insan değil bir düşmüş melek. 

Şimdi şurada şöyle bir parantez açayım. Düşmüş melekler kitapta ikiye ayrılmış; Işık Gözcüleri  ve Karanlık Gözcüleri. Leonardo için Işık Gözcüleri'nin lideri diyebiliriz. Aynı zamanda kitapta Cennet Taşı geçiyor. Kim Cennet Taşı'na sahip olursa en güçlü o oluyor. Bu taş Leonardo'nun elinde ve Karanlık Gözcüleri de bu taşın peşinde

Herneyse bir gün Karanlık Gözcüleri'nin lideri Liam, Leonardo ve James'i bi şekilde uzaklaştırarak eve geliyor. Daha sonra Aden ile karşılaşıyorlar. Aden, Liam'in rüyasında gördüğü kız.
Hemen ardından Liam taraf değiştiriyor ve Işık Gözcüleri'ne geçiyor. Olaylar da zaten bundan sonra başlıyor :)

Ama değinmek istediğim bir karakter daha var. O da Melliot. O kitaba daha sonradan dahil oluyor ve hakkında ne söylesem sanki spoiler olacak gibi hissediyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, Aden, Liam ve Melliot arasında bir bağ var. Sıradan bir aşk üçgeninden bahsetmiyorum, daha yoğun bir bağ, okuyunca göreceksiniz :)

Ben kitabı gerçekten çok sevdim. Fantastik bir kitap olduğu zaman artık biraz temkinli yaklaşıyorum, bir şey beklemeden okuyorum. Fakat yazarın kurduğu fantastik dünyayı, kurgusunu ben çok beğendim ve açıkçası başarılı buldum. Kitaplığımdaki kitapların çoğu fantastik olunca, birbirine benzetebiliyorum bu tür kurguları. Ama Yasak Cennet aralarındna sıyrıldı bana göre :)

Dediğim gibi kitabı genel olarak beğendim, sadece Liam, Aden ve Melliot arasındaki olayın kurgusu bana göre pek sağlam değildi. O da nazar boncuğu olsun değil mi ?

Yazarın ilk kitabı ve kendisine başarılar dilerim :) İkinci kitabı büyük bir heyecanla bekliyorum, umarım kısa zamanda çıkar :) Kitap tavsiyemdir.

Puanım: