Okuma Etkinliği #17 | Yorum : Bir Adım Sonrası Ayrılık - Zeynep Şentürk

1/30/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Zengin de olabilirsiniz, fakir de. Güzel de olabilirsiniz çirkin de. Ama aşk tüm bunların dışındadır. Bir anda gelir, bir tesadüfle... Bazen yolda gördüğünüz bir tabela ya da kırmızı bir ışık hayatınızı değiştirir. Hayat bir önceki sizden bambaşka bir ‘siz’ yaratır.
Benim hikâyem tam da bu noktada başlıyor. Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm bir çift gamzeyle. Gülüşünü gördüğüm anda ona âşık olmam kaçınılmazdı. Adı, boyu, yaşı... Hiçbiri aklıma gelmedi, benim için güldüğünü görmek istediğimden başka. Artık benim için gelecek, adını bile bilmediğim bir kızdan ibaretti. Onu seviyordum ama tanımıyordum. Görüyordum ama konuşamıyordum. Her bulduğumda ise yeniden kaybediyordum.
Kaderin karşıma çıkardığı tüm sorunların aksine ya hayatımın aşkını kazanacaktım ya da korkularımın arkasına sığınıp yaşayabileceğim en büyük aşkı kaybedecektim. Ama biliyordum ki kendi çizdiği yolda, kendi adımlarıyla ilerlerdi aşk. Soru işaretlerinin arasından sıyrılan tek ‘nokta’ vardı ve o da onu sevdiğimi söylediğimden sonra konulandı. Onu seviyordum, nokta.
Çünkü sevgi varsa onun için savaşmak kaçınılmazdı. Bu savaştaki tek kural ise geçmişteki artılar, gelecekte işe yaramazlar!
Herkese merhaba ! Okuma etkinliğimizin son gününde yorum sırası bana geldi.
Artık beni tanıyorsanız biliyorsunuzdur, sevdiğim kitaplara yorum yazamıyorum ben. Çünkü ne söylersem yetersiz geliyor, hep bir şeyleri eksik anlatmış gibi hissediyorum.

Daniel ve Gamze'den ayrılmak benim için zor oldu aslında ama her güzel şeyin sonu olurmuş, bu güzel kitap da bitti.Konusundan bahsedeyim biraz. 

Gamze; güldüğünde Daniel'in ona aşık olma sebeplerinden biri olan gamzelere sahip çok güzel bir hostes. Daniel ise kitaplarda pek rastlamadığımız adamlardan. Ünlü bir oyuncu ama hiç egosu yok. İlk başlarda çekingen davranıp Gamze'yle konuşamayan ve sonraları onun peşini bırakmayarak Türkiye'ye kadar gelen, sevdiği kadına anlatması pek mümkün olmayan bir aşkla bağlı bir adam. Anlatması mümkün değil diyorum ama ben anlatamam, yazarımız çok güzel anlatmış alıp okumalısınız.
Öyle güzel ve temiz bir aşk okudum ki, düşündükçe şimdiye kadar okuduğum bir çok aşk içerikli kitap gölgede kaldı Daniel ve Gamze'nin aşkı karşısında. 

Kitaba dram diyebilir miyiz tam emin değilim ama ben biraz korkarak okudum aslında. Daha çok eğlenceli kitaplardan hoşlanırım kaldı ki, diyaloglarıyla ve özellikle Daniel'ın yakın arkadaşı Jamie sayesinde de epey eğlendim. Ama okudukça sanki boğazım daha da düğümlenmeye başladı ve o düğüm henüz çözülebilmiş değil. Kötü müydü? Asla. Ama anlatamam ki şimdi ben. Dram sevmeyen ben bu dramdan çok hoşlandım öyle söyliyim. Canımı yaktı belki ama çok sevdim.
Spoiler vermeyeceğim, fakat Gamze'nin yaptığı bir davranış yüzünden kendi kendimle ikilemde kaldım. Haklı mıydı, haksız mıydı? Öyle yapmasa nasıl olurdu diye çok düşündüm ama sonra da hayatın gerçekleri böyle olabiliyor bazen dedim.

Bu dediğim gibi yazarın ilk kitabı ama o betimlemeler ve anlatımlar o kadar güzeldi ki. Kalemini çok sevdim. Biraz redaksiyon sıkıntısı vardı fakat diğer baskılarında düzelir diye düşünüyorum, okumanıza engel olacak türden değil. O mektuplar ve Daniel'in ödül konuşması beni benden aldı gerçekten, sonuçta bir kitap ve kurgu ama bu denli benimsememizi sağlayan yazarımızı tebrik ederim.  Kapağı ve renklerini de çok sevdim :)

Demem o ki, Bir Adım Sonrası Ayrılık tavsiyemdir. Karakterlerle tanışmalısınız. 

Puanım:



Okuma Etkinliği #17 | Ön Okuma : Bir Adım Sonrası Ayrılık - Zeynep Şentürk

1/27/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Merhaba :)
Zeynep Şentürk - Bir Adım Sonrası Ayrılık kitabının okuma etkinliğinde ilk gün ön okuma ile geldim :)
Çekilişimize buradan katılabilirsiniz. Ön okumaya göz atmak için sizi yazının devamına alalım :)


Okuma Etkinliği #16 | Yorum: Sondan Sonra - Amy Plum

1/10/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

"Büyükler bize yalan söylemişti. Whit bize yalan söylemişti. Babam... bana yalan söylemişti. Son yirmi dört saattir kalbim, aklımın kabullenemediği şeyi aslında biliyordu. Hepsi gerçeği biliyordu. Hepsi yalansa, neye inanacaktım ki ben? Neyin hakikat neyin uydurma olduğuna dair en ufak bir fikrim kalmamıştı. Tüm çocukluğum boyunca beynim yıkanmıştı. Artık kendi başımaydım. Güvenecek kimsem yoktu."
Nükleer bir bombanın tüm dünyayı yok ettiği Üçüncü Dünya Savaşı'ndan kaçmayı başaran bir grup insan, Alaska'nın balta girmemiş ormanlarında kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardı. Son otuz yıldır, dış dünyada hâlâ yaşıyor olabilecek tüm insanlardan saklanarak doğayla iç içe bir yaşam sürdürmüşlerdi. En azından tüm hayatı boyunca Juneau'ya anlatılan gerçek buydu. Juneau bir gün avdan döndüğünde tüm klanının kaçırılmış olduğunu görür ve onları kurtarmak için yola çıkar. Hayatında ilk defa yaşadığı bölgenin sınırları dışına çıkan Juneau, korkutucu bir gerçekle karşı karşıya kalır: Üçüncü Dünya Savaşı hiç yaşanmamış, şehirler yok olmamıştır ve dünya yerli yerinde durmaktadır. Ona anlatılan her şey koca bir yalandan ibarettir. Yaşadığı bu büyük şokun ardından Juneau şimdi varlığından bihaber olduğu bu modern dünyada kendini kaybetmiş bir halde savrulup durur. Ailesini ve arkadaşlarını kurtarmak için bir yol bulmaya çalışırken, Juneau'nun geçmişi hakkındaki olağanüstü gerçeği bilen bir kişi de onun peşindedir.
Herkese merhaba, yeni bir okuma etkinliğinin yorumuyla sizlerleyim.

Bu sefer farklı olarak bir distopya kitabı okudum. Farklı olarak diyorum çünkü distopya çok sık okuduğum bir tür değil. Uzun zamandır okumamıştım ve böyle güzel bir kitapla distopya türüne döndüğüm için mutluyum açıkçası.

Genelde kitabın konusundan biraz bahseder yorumuma geçerim. Fakat arka kapak yazısında o kadar güzel ve tam olarak anlatmış ki, ben şimdi konusundan bahsetsem ya aynı şeyleri söyleyeceğim ya da spoiler vereceğim. Yine de özetlemem gerekirse; Juneau on yedi yaşında Alaska’da klanıyla birlikte yaşıyor. Otuz yıl önce Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra oradan kaçmayı başaran otuz-kırk kişilik bir klandan bahsediyorum. Alaska’nın bakir topraklarına saklanmayı başarmışlar. Kızımız Juneau, ava gittiği zaman daha önce görmediği helikopterlerin yuvasının yani klanının üzerinde uçtuğunu görünce bir terslik olduğunu anlıyor ve oraya geri dönüyor. Geri döndüğü zaman klanının kaçırıldığını görüyor, klanın Bilge’si Whit dahil. Şurada bir parantez açalım. Whit, klanın bilgesi ve üç yıl içinde Juneau onun yerini alacak. Kitabı okuduğunuzda göreceksiniz zaten. Kendine özgü tabirleri var. Yara’yla bağlantı kurmak ve Okumak gibi. Bir distopya kitabı ve tahmin edebileceğiniz gibi oluşturulan dünyaya özel bazı terimler ve olaylar var. Daha sonrasında Juneau güçlerini kullanarak Yara’yla bağlantı kuruyor ve klanının nerede olduğu anlamaya çalıştıktan sonra onları bulmak için yola çıkıyor. Fakat farkında olmadığı bir şey var. O klanını ararken, onun da peşinde olan birileri var.

Her neyse, konusundan bu kadar bahsetmemiz yeter sanırım. Yorumuma gelecek olursak, ben kitabı sevdim. Çok fazla distopya türü okumuyorum demiştim. Bunun sebebi genelde bu tarz kitaplardan sıkılıyor olmam. Ama Sondan Sonra öyle olmadı. Başlarında sadece konuyu kavrayana ve karakterleri tanıyana kadar bocaladım biraz. Ondan sonrasında kitap sizi içine çekiyor ve o dünyaya girip Juneau ve Miles ile birlikte yolculuk yapmaya başlıyorsunuz. Şimdiye kadar okuduğum distopyalardan biraz daha farklıydı ve ben okurken keyif aldım. Yazarın fantastik tarzda ülkemizde çıkan bir serisi daha var. Ben onu da okudum son kitabı hariç. Yazarın kalemini gerçekten seviyorum. Tabii ben orijinal halini okumadığım için bu biraz da çevirmenin başarısı oluyor. Gerçekten güzel bir çeviriydi. Yazarın betimlemeleri bu kitapta da mevcuttu ve dediğim gibi çok hoşuma gitti. Sonu çok acayip bir şekilde bitti. İkinci kitabı umarım bir an önce çıkar da okuruz.

Eğer distopya okumayı seviyorsanız kesinlikle okumalısınız bence. Hiç okumadıysanız veya pek sevmiyorsanız da iyi bir başlangıç olacağına eminim. Tavsiye ederim.

Puanım:

Okuma Etkinliği #16 | Yazarın Diğer Kitapları: Sondan Sonra - Amy Plum

1/09/2016, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba. Yeni bir okuma etkinliği ile sizlerleyim :) 
Benim yorumum yarın gelecek ama bugün yazarın diğer kitapları ile geldim :)

Amy Plum benim sevdiğim yazarlardandır. Karakterlerini, yazım tarzını en çok da betimlemelerini severim. Yine aynı yayınevinden yani Akılçelen Kitaplar'dan çıkmış bir serisi var. Bu seride üç kitap bir de novella mevcut :) Novella ikinci kitaptan sonra geliyor.Ben ilk iki kitabını okudum ve çok beğenmiştim, en kısa zamanda da üçüncü kitabı okuyacağım, tavsiye ederim. Şimdi sırasıyla diğer kitaplarının konularına bakalım.

Amy Plum, paranormal üçlemesinin ilk kitabı olan Benim İçin Öl’de (Die For Me) , Amerika’da anne babasını trafik kazasında kaybedince, ablasıyla dedelerinin yanına taşınmak zorunda kalan Kate ile onun saf güzelliğine tüm benliğini kaptıran yakışıklı Fransız genci Vincent’ın ruhlara işleyen aşklarını anlatıyor. 

On altı yaşındaki Kate, Brooklyn’den, çoğu kişinin hayalini süsleyen “Işıklar kenti” Paris’e taşındığında, acı günlerini kitap okuyarak ve sanatla iç içe geçirerek atlatmaya çalışır. O sırada, uyur hâldeyken bile onu görebilen bir çift gözün kendisini aşkla izlediğinden habersizdir. Kate’in, bir kafede kitap okurken gördüğü ve tüm genç kızların yüreğini hoplatacağını, kendisine hiç takılmayacağını düşünerek iç geçirdiği Vincent’ın gözleridir bunlar. Ve Kate de Vincent’a gönlünü kaptırır.

Ama bu aşkın önünde gizemli ve ürkütücü bir engel vardır. Vincent normal bir insan değildir. Hayatını her gün riske atmasına neden olan korkunç bir yazgıya mahkumdur. Ayrıca onu ve tüm ırkını yok etmeye çalışan ölümsüz ve tehlikeli düşmanlara karşı koymak zorundadır. 

Okurken nefes nefese kalacağınız Benim İçin Öl’ün yazarı Amy Plum, ikincisi 2012’de yayımlanacak paranormal üçlemesinin bu ilk kitabıyla gençlerin kalbinde şimdiden taht kuruyor.

“Gizemli ve romantik bir aşkı anlatan bu romanı elimden bırakamadan bir çırpıda okuyup bitirdim.”
New York Times en çok satanlar listesinde 1 numara olan Kanatlar dizisinin yazarı Aprilynne Pike.


O, Aşkı İçin Ölmeye Değil, Ölmemeye Söz Verdi 

Vincent, kollarını bedenime sarmadan evvel bakışlarımı yakalamaya çalışıyordu. “Seni kaybetmekten çok korkuyorum,” dedi, dudaklarının arasından çıkan nefesiyle saçlarımı okşayarak. “Ve o kadar basit ki, Kate. Tek bir hata yapıyor ve sonsuza kadar yok oluyorsun.”

Amy Plum, paranormal üçlemesinin ikinci kitabı olan Ben Ölene Kadar'da Vincent ile Kate'in aşkları uğruna verdikleri mücadeleyi ele alıyor. 

Vincent bu kez aşkı için yaşamaya yemin etmiştir. Bu karardan memnun olan Kate, Vincent'ın doğasına aykırı işlere girişmiş olmasından dolayı da rahatsızdır. Yaşadığı karmaşayı bir çözüme kavuşturmaya ve sevgilisini ölümlü bir insana dönüştürmeye karar veren Kate, bilmeden kendini büyük bir tehlikenin kucağına atar. 

Vincent'ın başı da beladadır. Onu ve tüm ırkını yok etmeye çalışan ölümsüz ve tehlikeli düşmanlara karşı amansız bir savaşı sürdürürken, bir yandan da bir geri dönen olduğunu öğrenen Kate'in dedesine karşı koymaya çalışmaktadır.
Ölmemeye söz veren Vincent, hayatta kalmayı başarabilecek mi? 

Paranormal üçlemenin ilk kitabı Benim İçin Öl ile büyük bir başarı yakalayan Amy Plum, serinin ikinci kitabında da soluk soluğa okuyacağınız bir heyecan fırtınası sunuyor.


Uluslararası çok satan Benim İçin Öl üçlemesinin romantik ve ölüme meydan okuyan dünyasında geçen bu novellada en iyi arkadaşının sevgilisine âşık olan ölümsüz Fransız sanatçı Jules'un hikâyesini dinliyoruz.

Jules Marchenoir bir geri dönen, bir ölümsüz. Onun görevi, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan insanların hayatlarını kurtarmak. Bunun karşılığında ödediği bedelse çok ağır: binlerce kez tekrar tekrar yeniden ölmek. 

Jules, hayatını bir asır boyunca Paris sokaklarında kızlarla flört ederek ve aşka zerre kadar önem vermeyerek geçirmiştir. Ancak hiç beklemediği bir anda karşısına çıkan Kate Mercier'in, hayatını tamamen değiştireceğini hemen anlar. Kate onun gerçek aşkıdır. 

Ne var ki Kate, Jules'un en yakın arkadaşı olan Vincent'e âşıktır. Jules belki de tekrar tekrar yaşadığı tüm hayatlar boyunca karşısına çıkan en zorlu kararı vermek zorundadır şimdi: Dostuna sadık mı kalmalı, yoksa uğruna ölmeye değer olan gerçek aşkı mı tercih etmeli...

SEVDİĞİNİ KURTARMAK İÇİN NE KADARINA HAZIRSIN?

Amy Plum’ın tüm dünyada fırtınalar koparan, önemli çok satanlar listelerinin 
gediklisi hâline gelen Benim İçin Öl Üçlemesi tamamlanıyor.

Vincent beni bulmak için pek çok hayat boyunca beklemişti, ancak ortak geleceğimize dair hayallerimiz bir anda paramparça oldu. İkimizin de “arkadaş” olarak tanımladığımız biri ona ihanet etti ve ben de Vincent’i kaybetmiş oldum.

Şimdi düşmanımız France’ın ölümsüzlerini hâkimiyeti altına almaya son derece kararlı ve istediklerini elde etmek için bir savaş başlatmaktan da kaçınmayacaklar.

Heyecan dolu bir macera… Aşk, mücadele, gözyaşı, sürpriz bir son…

Benim İçin Öl Üçlemesi’nin son cildi,

Okuma Etkinliği #15: Kuzey Masalı - Zeliha Eren || Alıntılar

11/05/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Merhaba :) 
Etkinliğimizin son gününde sıra paylaştığımız alıntılar geldi. Umarım beğenirsiniz :)












Okuma Etkinliği #15: Kuzey Masalı - Zeliha Eren || Yorum

11/03/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:









Konuşmaktan çok homurdanarak iletişim kuran, Bilişim İstihbarat Servisi’nin yakışıklı ve sert ajanı Kuzey Karaarslan, dünyayı birbirine katan özel bir anahtarın sahibi olan zeki, baş belası ve kızıl kafalı Masal Kılıç ile karşılaştığında başına gelen ilk şey, pembe iç çamaşırlarıydı. Bunun sadece bir başlangıç olduğunu anlaması ise hiç uzun sürmedi. Kuzey, hayatı boyunca eline pers gülü renginde oje almamıştı. Bir dakika! Kuzey eline hiç oje almamıştı ki! Ta ki renklerin kitabını yazan, sakar bir belaya kalbini kaptırana dek… Erkek türüyle sınırlı kalmayıp, son model arabalarından bile kıskandığı Masal için cayır cayır yanarken, dünyayı kurtarmak o kadar da kolay değildi. Operasyonun kilit ismi Masal da onunla aynı kulvarda koşuyordu. Çünkü Kuzey etrafındayken, dibi tutan yemekten farkı kalmıyordu. İki zıt kutbun sıfırlı ve birli hikâyesiyle, bilişim dünyasına aşk dolu bir yolculuk yapacaksınız. Kemerlerinizi bağlamayı unutmayın! Tavsiye: Sakin olmadan okuyun! * "Alışılmadık bir macera, hız kesmeyen bir aşk... Satırlarında kaybolacaksınız." - Asude

Herkese merhaba.
Okuma etkinliğimizde ikinci gün ve ben yorumum ile sizlerleyim :) Eğer çekilişimze henüz katılmadıysanız buradan katılabilirsiniz. Şimdi kısaca karakterlerden, konusundan bahsedip görüşlerime geçeceğim.
Masal Kılıç. Amerika'da çalışıyor ve aynı zamanda doktorasını yapıyor, teknoloji üzerine. Oldukça sakar birisi. Ama tatlı sakarlardan. Öyle ki yanlışlıkla x-ray cihazına bile girmişliği var kızımızın. Gerçi onun için sorun değil. Hayat boyunca yapmak istediklerine dair bir listesi var Masal'ın; Brucket Listesi. Oradan bir madde daha eksilmiş oldu, yanlışlıkla x-ray cihazına girince :D Kızımız ufak tefek, kızıl saçlı *Kuzey'in deyimiyle kızıl bela* ve oldukça zeki birisi.
Kuzey Karaarslan. Bilişim İstihbarat Servisi; BİS'te ajan. Tahmin edeceğiniz ve adıyla soyadını söylediğimizde anlaşılacağı gibi son derece yakışıklı ve sert bir ajan. Homurdanmalarıyla meşhur Kuzey, zaten Masal ile tanıştıktan bir süre sonra kızımız bu homurdanma dilini çözüyor ve her homurdandığında Kuzey'in ne demek istediğini anlıyor. :D Ayrıca Kuzey sadece BİS'te çalışmıyor. Aynı zamanda kendine ait bir bilişim şirketi var ve orada da son derece başarılı.

Peki çiftimiz nasıl karşılaşıyor? Masal, Amerika'dan Türkiye'ye ailesinin yanına geliyor tatil amaçlı. Kitap zaten uçakta başlıyor. Uçak ülkemize indikten sonra bizim sakar kız bavulunu almaya çalışırken arkasında duran Kuzey'in kafasından aşağıya bir bavul boşaltıyor. Normal bir bavul boşaltsa yine iyi! Pembe iç çamaşırlarıyla dolu bir bavulu Kuzey'in başından aşağıya boşaltmasın mı? Kuzey'in, Kuzey Karaarslan'ın? Bir de yetmez gibi kalkıp, "Pembe size çok yakıştı, bence daha sık kullanmalısınız." demesin mi? Ah işte tam Masal'dan beklenecek bir hareket! :D Kuzey tabii sinirden deliye dönmüş durumda ve daha homurdanmaya vakit bulamadan Masal özür dileyip ortadan kayboluyor. Havaalanından çıkıp tam kurtuldum derken ayağı takılıyor ve elindeki bilgisayar çantası havalanmakla beraber arkasındaki birine çarpıyor. Pekâlâ, bilin bakalım bu kim? Kuzey Karaarslan, evet. Pembe iç çamaşırları yetmedi, kızımız adamın çenesini kızarttı. Masal'a bu yeter mi? Bu da yetmedi kalktı adama, "Pembeden hoşlanmadıysanız kırmızılık da size çok yakıştı. Bu sefer bir şans vermelisiniz." dedi :D Aklıma geldikçe hâlâ gülüyorum :D Neyse bir şekilde olay tatlıya bağlandı ve herkes kendi yoluna gitti, havaalanından.
Kuzey ajan demiştim. Bir görevi var, birisini araştırıyorlar ve göreve gidecek. Alması gereken bir çanta var. Boş bir yıkık dökük mekanda buluşma gerçekleşecek ve alınması gereken çanta alınacak. Bu esnada Masal, arkadaşı ile buluşacak ve gideceği yerin koordinatlarını atıyor arkadaşı kızımıza. Fakat attığı koordinatlar onu boş yıkık dökük bir mekana getiriyor. Daha sonrasında birden kendini bir çatışmanın ortasında buluyor. Nasıl mı? Açıklayayım. Masal'ın arkadaşı ona yanlış koordinat atmış ve bu koordinatlar Kuzey'in görev yeri. Bi anda Kuzey çantayı alırken çatışma çıkıyor ve Kuzey çantayla birlikte Masal'ı aldığı gibi olay yerinden ayrılıyor. Boşuna kızıl bela demiyor Kuzey, Masal'a :D Buradan sonra yola birlikte devam ediyorlar çünkü Kuzey'in aldığı çanta açılmıyor bir türlü. Tabii ki teknolojiyle alakalı bir durum ve bunun anahtarı Masal'da. Yani onu açmak için Masal'a ihtiyaçları var. Anahtar derken, kodlardan, programlardan bahsediyorum :D

Evet, kitabımızın başlangıcı, konusu ve karakterleri bu şekilde. Şimdi gelelim yorumuma. Ben kitabı çok sevdim. Kalın bir kitap ama uzun zaman sonra bir kitap kalın olduğu için mutlu oldum. Kitabın son sayfasını okuyup kapattığınızda sanki bir film izlemişsiniz ve birisi ışıkları açmış gibi hissediyorsunuz ya da bir seri okumuşsunuz ve sonuna gelmişsiniz gibi. Dolu dolu bir kitaptı. Karakterleri, konusu ve olaylarıyla, aksiyonuyla çok dolu bir kitaptı. Hiç bir şey olmadığı zamanlar bile , ki bu zamanlar oldukça az, Masal ve Kuzey'in diyalogları yetti bana :D Bir de bunun üzerine epey eğlenceli yan karakterler, aksiyon ve gizem eklenince tadından yenmedi işte :D
Masal ve Kuzey'i çok sevdim evet ama yan karakterleri de sevdim. Diğer karakterler yabancıydı çoğunlukla. Bunun sebebi de olayın genelde BİS'te geçiyor olması. Çünkü Bilişim İstihbarat Servisi'nde bir çok ülkeden kişi var. Kuzey bu servisin Türkiye kolu gibi bir şey. Rusya, Amerika gibi ülkelerden de kişiler olunca tabii karakterler yabancı oluyor. Karakterler demişken, bir de robot Jane'imiz vardı. Jane robot teknolojinin son harikası. Dışardan bakıldığında bir insandan hiçbir farkı yok, mekanik olması dışında :D Masal ile çok iyi anlaştılar ve sonlara doğru Jane çok iyiydi, okuyanlar bilir. Bilmeyenler de okuyunca anlayacaklar zaten.
Kitabın başı, ortası ve sonu çok iyi kurgulanmış. Olaylar, karakterler akıllıcaydı. Çünkü kitabın sonlarına doğru bazı şeyler ortaya çıkıyor ve bir kaç olay çözülüyor. Durum böyle olunca da havada hiçbir karakter veya olay kalmadı. Hepsinin bir yeri varmış gibi olaylar ve karakterler yerlerine oturdu. Bu benim kitapta hoşuma giden şeylerden biriydi. Kitaptaki karakterler teknoloji ile bu kadar içli dışlı olunca ve hepsi işlerinde en uzman kişiler olunca doğal olarak dolu dolu teknolojik bir kitap olmuş Kuzey Masalı :D Ama bu sizi yanıltmasın çünkü ben kitapta olağanüstü bir şeye rastlamadım. Çoğu zaten filmlerde izlediğimiz şeyler ve biraz takip ediyorsanız böyle şeyler olduğunu biliyorsunuzdur. Ben lisede Bilişim Teknolojileri okuduğum için daha bir ilgiyle okudum kitabı.
Son olarak, kitap ciltli. Ephesus Yayınları ciltli kitaplar konusunda bence çok iyi gidiyor. Hem fiyat hem de kalite açısından benim çok sevdiğim yayınevlerinden. Sanırım Kuzey Masalı'na olabilecek en güzel kapak ve tasarım yapılmış. Mesela eğer yanlış hatırlamıyorsam programlama dili sıfır ve birlerden oluşuyor. Gördüğünüz gibi kapakta ve iç tasarımda böyle ayrıntılar var. Kapaktaki kız adeta bir Masal ve iç sayfalarda bölüm başlarındaki resimler çok hoş ve ince ayrıntılardı. Cildin pembe olması da bir başka güzellik :D "Acaba pers gülü pembesi bu mu?" diye düşünmeden edemedim :D Ayrıca yazar Zeliha Eren tanıştığım en samimi, en tatlı insanlardan biri. Pozitifliğini ve tatlılığını ben Masal'a benzettim biraz. Karakteri yazarken kendinden de bir şeyler katmış sanırım :) Ona da tekrardan tatlı sohbetleri ve bu kitabı yazdığı için teşekkür ederim :)

Çok mu uzattım bilmiyorum ama daha az yazsam eğer Masal ve Kuzey'e haksızlık etmiş olurdum, kusura bakmayın. Umarım okurken zevk almışsınızdır. Kuzey Masal'ı alışılmışlığın dışında bir kitap. Herkese tavsiyemdir! Umarım siz de benim gibi keyifle okursunuz ^.^
  Puanım:

Okuma Etkinliği #15 - Kuzey Masalı - Zeliha Eren || Ön Okuma

11/02/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Merhaba, nasılsınız?
Yeni bir okuma etkinliği ile sizlerleyim. Bugün ilk gün ve ön okuma ile geldim :)
Yorumumda görüşmek üzere, sevgiler!


Okuma Etkinliği #14 || Romantik Savaş - Elif Yılmaz || Yorum

10/26/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

Birbirinden nefret eden iki insan aynı evde yaşayabilir mi? Liz Grayson'ın, ailesiyle İngiltere'ye taşınmayı reddedince, kendine yeni bir ev bulmaktan başka çaresi kalmamıştı. Buraya kadar her şey güzeldi. Esas felaket, bir gram bile sempati beslemeyi reddettiği Christopher Gonzalez'le aynı evi tutmaya karar verdiğinde başlamıştı. Onlar artık ev arkadaşıydı! Peki, Chris uslanmaz bir çapkınken, umutsuz bir romantik olan Liz ona katlanabilecek miydi? İşte bu konu, tartışmaya açıktı. Romantizm yeteneklerini gösterme sırası şimdi Liz'deydi. Savaş başlasın… Ateş! "Ben kaybedeceğimi bile bile cepheye yürüyordum. Silahlarım onunkiler kadar iyi değildi. Savaşa 1-0 yenik başlamış olmanın zayıflığı ve yorgunluğu içindeydim; ama bunların hiçbirini bilmiyordum. Keşke birileri beni uyarmış olsaydı."
Herkese merhaba!
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Eğer iyi değilseniz ve reading slump dönemleri hâlâ devam ediyorsa veya zaman bulup kitap okuyamıyorsanız size yorumunu yapacağım, yani okuma etkinliğini yaptığımız Elif Yılmaz'ın Romantik Savaş kitabını öneriyorum. İyi olmanıza yardımcı olacaktır!
Takip edenleriniz biliyordur; Romantik Savaş yazarın ikinci kitabı. İlk kitap Romantik Oyun. Kitaplar bir nevi devam ediyor olsada farklı karakterler oldukları için ilk kitabı okumayan ben, açıkçası pek bir zorluk çekmedim. Ama bu ilk kitabı okumak istemediğim anlamına gelmiyor tabii. İlk kitaptaki karakterler Tina ve Steven'ın sonlarını öğrenmiş olsam da, onların hikayelerinin başlangıçlarını da gerçekten çok merak ettim. Dediğim gibi ilk kitap Tina ve Steven'ın hikayesiydi. Okuyacaktım, başlamıştım fakat elimde olmayan sebeplerden ötürü devam edemedim, en yakın zamanda onu da okuyacağım :)
Romantik Savaş; Chris ve Liz'in hikayesi. Chris, Tina'nın kuzeni ve Liz de Tina'nın arkadaşı. Bizimkilerin birbirlerine büyük bir nefret beslediklerini söylesem abartmış olmam sanırım. Pardon,düzeltiyorum! Liz'in Chris'e karşı resmen elle tutulur bir nefret duyduğunu söyleyebilirim. Çünkü olayları Liz'in tarafından okuduğum için bu daha net hissedildi :D Şimdi diyorsunuz ki ne oldu da bu kadar nefret duymaya başladı? Anlatıyorum hemen. Bunlar ilk karşılaştıklarında Chris Tina'ya, Liz için "Kim bu ufaklık?" demiş. UFAKLIK. Anladınız değil mi? İşte bu nefret o zamanlara dayanıyor. Chris Liz'e ufaklık dedikçe kızımız da Chris'e gereksiz diyor. Bence gayet iyi anlaşıyorlar, diyalogları çok eğlenceli, en azından okurken.
Şimdi bizim bu birbirinden pek hoşlanmayan çiftimiz aynı evde yaşamak zorunda kalırlarsa ne olur dersiniz? Evet, ev arıyorlar ve tutmak için gittiklerinde aynı evi istediklerini anlıyorlar. Bir sonuca varamadıkları için de ev arkadaşı olarak evde yaşamaya başlıyorlar. Yemek masasında bile rahat durmayan, sürekli atışan Chris ve Liz için ilk zamanlar iyi geçmiş olsa da bir süre sonra bizimkilerin tartışmaları başlıyor ve girdikleri bir iddia sonucu kendilerini romantik bir savaşın içinde buluyorlar :)

Çiftimizi okumak gerçekten çok eğlenceliydi. İlk başlarda Liz'e biraz kızdım. 'Abartıyorsun bu kadar nefret etmekle.' dedim içimden. Sonra okuyup Chris'in kıza verdiği cevapları ve davranış şeklini görünce 'oh olsun sana Chris!' dedim :D  Diyaloglar çok eğlenceliydi. İkisinin de birbirinden altta kalır yanları yoktu açıkçası ve zaten bir iddianın içinde olmaları bunu daha da kızıştırdı bence.
Okumak eğlenceliydi dedim ama bu duygulanmadığım anlamına gelmez. Liz, Chris'e karşı bir şeyler hissettiğini anladığında ve hisleri daha da artarken onun düşüncelerini okumak gerçekten içim sızladı. Olaylar bir ara öyle bir yere gitti ki hiç birlikte olamayacaklar sandım. Ayrıca kitapta ilk kitaptan çoğunuzun tanıdığı benim pek tanımadığım Tina ve Steven da vardı. Gerçekten çok eğlenceli karakterlere benziyorlar. Kitabın sonuna gelirsem, hikayenin güzel bir şekilde bağlandığını ve havada kalmadığını düşünüyorum. Son bölümden sonra yazar Tina ve Steven'ı unutmamış ve onlar için de bir son yazmış, bence bu çok hoştu :) Kitap gayet akıcıydı, sıkılmadan okuyabilirsiniz.
Son olarak tasarıma gelirsek, kitabın kapağını çok sevdim. İlk kitapla yan yana durunca uyumlu görünüyorlar ve bu benim için önemli bir şey :) Ayrıca kitapta yazan cümlenin ne kadar doğru olduğunu okumaya başlarken tam anlamamış olsam da kitabı bitirdikten sonra çok doğru olduğunu düşündüm. "Birinden nefret etmek için, önce onu sevmek gerekir."
Romantik Savaş'ı okuduğunuzda keyifle vakit geçireceğinizi ve tüm bu yazdıklarıma hak vereceğinizi düşünüyorum. Umarım sizler de okuyunca benim kadar seversiniz :)
Sevgiler.
 Puanım:

Okuma Etkinliği #14 || Romantik Savaş - Elif Yılmaz || Ön Okuma

10/23/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba!
Yeni okuma etkinliğimiz Postiga Yayınları sponsorluğunda Elif Yılmaz'ın Romantik Savaş kitabına gerçekleşiyor ve bugün ilk gün :)
Eğer bir kişiye etkinlik kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişimize katılmak isterseniz buradan katılabilirsiniz :)

Şimdi sizi Romantik Savaş'ın tadımlık ön okuması ile baş başa bırakıyorum :) Etkinliğin son gününde yorumum ile tekrar buralarda olacağım :)


Okuma Etkinliği #13 || Aşk Büyüsü - Tuba Atıcı Coşar || Alıntı

10/07/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Etkinliğimizin ikinci gününde alıntılar ile sizlerleyim :) 
Bu paylaşacaklarım haricinde başka alıntılar da paylaşmaya devam edeceğimiz sayfamızı buradan takip edebilir ve henüz katılmadıysanız çekilişime katılabilirsiniz :)

İlk gün paylaştığım yorumumu da buradan okuyabilirsiniz.














Okuma Etkinliği #13 || Aşk Büyüsü - Tuba Atıcı Coşar || Yorum + Ön Okuma

10/05/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

Herkese merhaba.
Yine çok güzel bir okuma etkinliği ile sizlerleyim ve bugün Dokuz Yayınları sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde ilk gün. İlk yorum benim yani :) Yorumuma geçmeden önce, 3-9 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen yarışmamıza katılmak için buraya tıklayabilirsiniz. Ve yorumumun sonundaki ön okumaya göz atmayı unutmayın :)








Aşka dair her şey aşk büyüsüne kapılır…
Ani bir çarpışma ile başlayan ve birbirlerinden ilk görüşte etkilenen Ela ve Baran için yaşadıklarına rağmen aşkın büyüsüne kapılmak hiç zor olmamıştı.
Ela, başına gelen acı olayı öğrendikten sonra canını yakan her şeyden kurtulmak için çok sevdiği şehrini terk etmişti. Yalnız kalıp olanları unutmak için gittiği yerde başına geleceklerden habersiz iki ay geçirmişti. Yaşananları geride bıraktığında artık daha güçlü bir kadındı. Bir daha hiçbir erkeğe kapılmayacağına kendini inandırmıştı. Ta ki hayatında gördüğü en yakışıklı adamın kollarına düşüp, kendini onda kaybedene kadar…
Baran, otoriter bir patron, harika bir arkadaş ve ailesine bağlı bir evlat olmasına rağmen hayatın ona gençlik yıllarında acımasızca aşıladığı güvensizlikle bambaşka bir adam olmaya zorlanmıştır. Kendinden emin duruşu ve açık sözlülüğü, ukala tavırları ve serseriliği ile dikkat çeken Baran, hiç beklemediği bir anda ela gözlerin esiri olunca, sudan çıkmış balığa döner. Hızla ve tutkuyla birbirlerine bağlandıkları anda geçmiş peşlerinden gelmiş, Ela ve Baran için bir anda her şey değişmiştir.
"İçim acıyordu, pişmandım. Her şeyden önce suçluydum ama o kadar bencildim ki yine onu istemekten kendimi alamıyordum."

Ela ve Baran havaalanında çarpışarak karşılaşıyorlar ilk olarak. Daha sonra yine karşılaşıyorlar ve yine yine yine. Seyahat edip havaalanından çıkana kadar bu böyle devam ediyor. Kader onları sürekli bir araya getirmekten pek memnun görünse de çiftimiz ilk etapta dışarıdan pek memnun görünmüyor. Ama içleri? Daha birbirlerini gördükleri ilk andan itibaren içlerinde yanmaya başlayan bir ateş var. Aşk... Aslında bunları tesadüf olarak görseler de sonradan anlayacaklar ki kader gerçekten onları bir araya getirmek için büyük hamleler yapmış ve iyi ki de yapmış :) 
Ela Aksoy ve Baran Adalı aslında geçmiş olarak birbirlerine çok benzeyen karakterler, bana göre. İkisi de zamanında çok sevmiş, güvenmiş ve sonunda acı çeken taraf kendileri olmuş. Belki de o yüzden ilk başta hemen birbirlerine kapılmadılar, geri durdular.
Şöyle bir gerçek var. Baran gerçekten hayran olunası bir adam. Bu zaten genelde kitaplarda rastladığımız bir şey aslında. Hepimizin aşık olduğu karakterler vardır değil mi? Yazarlar sanki onun için tasarlarlar. Gerçi Baran diğer okuduğum tüm karakterlerden farklı birisi benim için. Tamam, hayran oluyoruz ama onda farklı bir şeyler var.Yalnız şuraya kocaman bir ama ekleyelim. Ama, Aşk Büyüsü'nde hayran olunası bir adamın yanında bir de kadın var; Ela. Kitabı bu kadar çok sevmemin en büyük nedenlerinden biri Ela. Sümsük, salak karakterlerden o kadar çok sıkılmışken bu kız bana ilaç gibi geldi. O minicik burnunu Baran'a karşı kaldırması, kafa tutması hiç altta kalmaması benim çok ama çok hoşuma gitti. İkilinin konuşmalarını daha doğrusu atışmalarını kahkahalarla okudum. Gerçi Baran'da biraz değişti gibi. Ela'nın karşısında yelkenlerini suya indiren aşık bir adam Baran :)
Aşk Büyüsü'nün yeri bende her zaman farklı olacak. Bunun sebeplerinden biri de karakterlerin ve diyalogların bu kadar gerçekçi olmasıydı. Tamam okuyoruz, seviyoruz, gülüyoruz ama bir yerde onların kurgu olduğunun farkındayız. Ben okurken eğer 'aslında bu hikaye gerçekmiş, böyle kişiler var.' denseydi inanın hiç şaşırmazdım. Bir bayan veya bir erkek okuyucu kitabı alıp okuduğu zaman kesinlikle kendinden bir şeyler bulacaktır. Aslında kitaplarda yani olay ve karakterlerde olmasını istediğimiz tüm şeyler vardı neredeyse. Bunun yanında olmasını istemediğimiz şeyler de yoktu. Okuyucuyu bu konuda düşünen bir yazarımız var, sağolsun :) Ben de bunu yazarın da çok iyi bir okuyucu olmasına bağlıyorum.
Az önce bir bayan veya bir erkek okuyucu okusa kendilerinden birşeyler bulacaktır dedim. Çünkü kitap hem Baran hem de Ela'nın bakış açısından anlatılıyor. İkisinin de duygularını, düşüncelerini okumak benim çok sevdiğim bir yönü oldu kitabın. Çünkü ileride öyle olaylar olacak ki, eğer iki tarafın da düşüncelerini okumasak *ki ben o düşünceleri okurken resmen dağıldım, ağlayacağımı düşünmezdim ama ağlattı.* sanırım ya Ela'dan ya da Baran'dan nefret edenlerimiz olacaktı. Gerçi, şimdi Baran Adalı gibi bir adam varsa eğer karşımızda, Ela melek bile olsa ondan nefret edenler yine çıkacaktır :D Fakat ben onlardan biri değilim çünkü benim çok ama çok sevdiğim bir karakter oldu Ela. Böyle kadın karakterlere ihtiyacımız var bence. Baran ve Ela'nın birbirlerine duygularını pek göstermediği zamanlarda, başlarda yani aslında iç seslerinin hiç öyle demediğini okurken çok eğlendim. Karakterleri bu kadar benimsemiş olmamın bir diğer sebebi iç seslerinin bu kadar iyi aktarılmış olmasıydı. Her şey yerindeydi. Ne eksik ne fazla.
İleride olaylar oluyor demiştim. Son yüz sayfa beni öldürdü. *aslında son denemez son 20 sayfa falan yine süperdi.* Başlarında bu kadar kahkaha atıp eğlendiğim bir kitaba böyle ağlayacağımı hiç düşünmezdim ama dedim ya işte ah o iç sesler! Kitapta Baran'a gerçekten sinirlendiğim kısımlar oldu. 'Yapma canım, yapma Baran,' diye onu bir sarsmak istedim. 'Bu kadar iyi niyetli olma.' demek istedim. Baran'a sinir oldum ya, Ela da deli etti beni. Ama şimdi düşüncelerini okurken de pek kızmak mümkün değil. Bakıyorum Ela kendi adına haklı, onuda anlıyorum. Yapamıyorsunuz yani, kızamıyorsunuz. Resmen kitabı okurken kişilik bölünmesi yaşadım ya, bir tarafım kızıyor bir tarafım anlıyor, hak veriyor :D
"Aşk bana sadece seninle yakıştı."
Şimdiye kadar çok kitap okudum, ama hiçbirini tek bir cümle ile anlatabileceğimi sanmıyorum. Bu Aşk Büyüsü için geçerli değil. Eğer tek bir cümle ile anlatmam gerekse "Aşk onlara sadece birbirleriyle yakıştı." derdim. Eğer kitabı okumadıysanız şuan size bir şey ifade etmeyebilir, fakat okuduktan sonra bana hak vereceksiniz, emin olun. Baran ve Ela'ya aşk gerçekten ancak bu kadar yakışabilirdi. O da birlikteyken yakıştı zaten.
Diğer karakterlerden de ufak da olsa bahsetmek istiyorum çünkü onları da çok sevdim ve onların hikayelerini okumak için sabırsızlanıyorum :) Kemal ve Didem; Ela'nın çocukluk arkadaşları. Didem öldürdü beni, gerçekten çok eğlenceli bir karakter. O lafları, Baran'a söylediği sözler, muhteşem bir kadın. Berk ve Beren. Beren, Baran'ın kardeşi yani. Ela ile ilk tanışmaları çok güzeldi :D  Çok cici bir karakter :D  Berk, Ela'nın patronu. Onun için ne söylesem bilemedim şimdi. Bir Baran Adalı olamaz şuan benim gözümde ama çok iyi bir karakterdi, Ela'ya yaptıkları çok güzel şeylerdi. Ama bakalım onun hikayesini okuyunca nasıl düşüneceğim :)

Kitabın kapağını da çok güzel bulduğumu söylemek istiyorum. Benim için kitap kapaklarında önemli olan şey aslında yüzlerinin gözükmemesi. Kafamda ben canlandırayım istiyorum. Aşk Büyüsü de o kitaplardan biri oldu. Gerçi benim kafamda oluşturduğum bir cast var, tam kafamda canlandırdığım karakterler. Sanki yazar onlara bakarak yazmış, o derece :D *onları da bazı alıntılarda kullandık zaten,  etkinlik sayfasını takip etmeyi unutmayın.* Kitabın ön kapağı bu kadar güzelken arka kapağının daha bi muhteşem olması beni hiç şaşırtmadı :D Ama gerçekten çok çok güzel. Baksanıza küçük küçük kalpler, desenlere bayıldım. Zaten konuştuğum kişiler hep arka kapağı da  çok güzel dediler, hemfikiriz yani :D Kitap çok akıcıydı, olaylar ve anlatım gerçekten kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamamanızı sağlıyor.
Son olarak Aşk Büyüsü; hem kadın hem de erkek karakteri eşit derecede sevdiğim tek kitap olarak kütüphanemde yerini aldı :) Ela & Baran çiftini çok ama çok sevdim. Sayelerinde, kitabı okurken o kadar çok yeri işaretledim ki kitap dilek ağacına döndü :D
Sanırım lafı çok uzattım ama daha kısa bir yorum yazmam mümkün değildi, hâlâ anlatmak istediklerim var, spoiler olmasın diye yazmıyorum ayrıntılı olarak. Kitabı okuduktan sonra bana yazabilirsiniz, uzun uzun konuşabiliriz :) Eğer buraya kadar bırakmadan okuduysanız yorumumu teşekkür ederim. 

Puanım:




Okuma Etkinliği #12 | Bana Şans Dile - Sinem Akça || Yorum + Alıntılar

9/12/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Kadın olmanın rengi hep başkadır. Sevince pembe, âşık olunca kırmızı, fincanda kahverengi, alışveriş poşetlerinde gök kuşağı gibi rengârenktir kadın…
En yakın dostu Eros’un da okunu nereden fırlatacağı hiç belli olmaz… Tıpkı otuz iki yaşına gelmiş ve bu yaşına gelirken boş oturmayıp ikinci kocasını da nihayet kaçırmış; vurdumduymazlığı, hiperaktivitesi ile arkadaşlarına illallah dedirtmeyi başarmış Didem'in kalbine saplanan ok gibi!
Önce ‘Neyse hâlim çıksın falım,’ deyip kapattığı fincanda görüldü yakışıklısı, sonra da kaza yaptığı arabada. Dedik ya ilk ok, tabir yerindeyse dünya umurunda olmayan, sadece kendi keyfi için nefes alan, evinin etrafındaki tüm restoran kuryelerinin yakinen tanıdığı Bağdat Caddesi kokoşu Didem'e...
İkincisi ise İstanbul Emniyeti’nin gözbebeği, deli lakaplı, tuttuğunu koparan, tutarlı, disiplinli baş komiser Bora'ya isabet ediyor...
Didem’in en yakın arkadaşı olma talihsizliğini yaşayan Yasemin'in evliliği ve bebek heyecanı ile renklenen hayatı..
Herkese merhaba!
Yine çok güzel bir okuma etkinliği ile karşınızdayız ve bugün yorum sırası bana geldi. Bu sefer okuma etkinliğimizi Renkli Kalemler Blog Tur ve Sihirli Kitaplık Okuma Etkinlikleri olarak ortak yapıyoruz ve sayfalarımızda devam eden yarışmalara buradan katılabilir, diğer yorumları sayfalarımızdan takip edebilirsiniz.
Sinem Akça ile, daha doğrusu kalemi ile tanışmayı uzun zamandır istiyordum. Bana Şans Dile'nin Böğürtlen Yayınları'ndan çıkarak biz okuyucuları ile buluşacağını duyunca çok sevindim. Yani yazarın okuduğum ilk kitabı :)



Bana Şans Dile; Didem ve Bora'nın hikayesi. Didem ikinci kocasından da boşanmış ve İstanbul'a dönüyor. Çocukluk arkadaşı Yasemin ve Elif'in başına bela olmaya geliyor açıkçası :D Özellikle Yasemin'in. 
Baş Komiser Bora Eymiroğlu. Bora genç yaşına rağmen baş komiser olmuş bir polis. İşinde çok iyi başarılı ve son derece yakışıklı bir adam. Ayrıca sanırım Didem'in karşısında kediye döndüğü tek insan :D 
Çiftimiz Didem'in dikkatsizliği sonucunda Bora'nın arabasına çarpması sonucunda tanışıyorlar. Baya olaylı bir tanışma oluyor aslında. Didem öyle bir kadın ki, hani Allah bir çene vermiş! Maşallah yani. Hiç susmuyor, hiç geri adım atmıyor. Ama bizim Didem nedense Bora'nın karşısında daha sonraları pek laf yapamıyor. :D Bu hallerini gördükçe çok eğleneceksiniz. 


Bora ve Didem orada tanışıyorlar işte ilk olarak, sonra kızımız Bora'ya kafayı takınca sosyal medyalardan Bora'yı arıyor, araştırıyor. Bir de şu var, Didem tam bir fal hastası. Baktırdığı bir kahve falı sonucunda bakan kız nasibindeki adamı tam da Bora olarak tarif edince, Didem iyice kafayı takıyor tabii. Şans eseri bunlar bir kaç kez daha karşılaşıyorlar ve böylece devam ediyor. 

Gelelim diğer karakterlerimize. Yasemin, Elif ve Didem çocukluk arkadaşı. Hepsi otuzlu yaşlarına gelmişler ama dostlukları hiç bitmemiş. Dostluk dediğime bakmayın, Yasemin ve Elif, Didem'den bıkmış durumdalar :D Okuyunca göreceksiniz kızlara özellikle Yasemin'e neler çektiriyor Didem. Yazık, zavallı Yasemin diyesim geldi okurken hep. 


Yasemin evli ve hamile. Eşi Erhan iş için Almanya'ya gidince annesinin yanına taşınıyor. Didem de kocasından boşanıp İstanbul'a dönünce Yasemin'in annesinin üst katındaki evine taşınıyor tekrar. Elif deseniz onu hak etmeyen birine gönlünü kaptırmış, o tarz sorunları var. 

İşte hikayemiz ve karakterlerimiz böyle. Ben kitabı çok sevdim. Başlarda biraz bocaladım çünkü bu tür dostluk arkadaşlık hikayelerini okumaya alışık değilim daha önce okudum desem yalan olur. O yüzden alışana kadar biraz yavaş okudum sonradan baktım sayfalar akmış gitmiş ve kitap bitmiş :)
Sinem Akça'nın kalemini yazım tarzını ve karakterlerini çok sevdim. Didem her ne kadar bazen nefret edilesi bir karakter olsa da hiçbir zaman tam anlamıyla kızamadım ona hep güldürdü beni. Onu da seviyorum yani :D 


Kitabın sonu benim için çok güzeldi. Çok çok hoşuma gitti. Bana Şans Dile'yi kesinlikle tavsiye ediyorum. Eğer henüz Sinem Akça kalemi ve karakterleri ile tanışmadıysanız fazla beklemeyin derim, geç kalmak istemezsiniz :)

Puanım:




Okuma Etkinliği #11 - Gençlik Hatırası - Ece Altınkaya || Yorum

8/08/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:


Sana Ateş Böceği ve Peri Kızının hikâyesini anlatmamı ister misin?Masum bir masalın içinde çok sevmişlerdi, Peri Kızı ve Ateş Böceği…Birbirlerine bir kalp atımı kadar yakın olup, okyanus aşırı kadar uzakken. Yeryüzünde, insanlık tarihi kadar eski, yeri göğü yakacak kadar heyecan verici; ey AŞK!Ve yaşamaya devam ettikçe, o da bizimle birlikte var olacak. Çocuk yaşlarımın sonu genç kızlığımın başıydı. Başımda kavak yellerinin estiği, rüya gibi yıllardı. Henüz lisedeydim. Ve kalp kırıklığından henüz bihaberdim. Bir gün okulun çıkışına o geldi. Adı Ateş'ti. Adı gibi yakıp kavuran koyu renk bakışları, asi tavırları ve tavırlarına inat gülümsediğinde amansızca ortaya çıkan can yakan gamzeleri vardı. Ansızın gelmiş ve benim tekdüze çarpan yüreğimi alıp kendi yörüngesine fırlatmıştı.Ateş çenemden tutarak başımı tekrardan kendisine doğru kaldırmıştı. Güven veren ve ışıldayan bir gülümsemeyle bana bakmış "Ve eğer senin için kokum, biraz olsun senden bana esen ve beni serseme çeviren kokun gibiyse, şu zavallı kalbim mutuluktan çıldırabilir…"' demişti. Kocaman açılmış gözlerimle ona bakmıştım."Ben nasıl kokuyorum ki?"Aşk gibi…"


Herkese merhaba ! 
Okuma etkinliğimizde son gün yorumu sırası bana geldi. 
Eğer yorumumu okumadan önce yazarımız sponsorluğunda gerçekleşen çekilişimize henüz katılmadıysanız tık tık :)

Size biraz kitaptan bahsetmeden önce söylemek istediğim şeyler var.
Gençlik hatırası; çok gerçek bir kitap. Okurken sanki bir yakınınızı almışsınız karşınıza ve size başından geçenleri anlatıyor gibi hissediyorsunuz. Yazarın kalemini gerçekten çok sevdim. İlk başlarda kitaba karşı tereddütlerim vardı. Çok okumak istesem de temkinli yaklaştım. Beni takip edenleriniz bilir, ben dram kitapları okumam. Okuyamam, elimde değil. Sonunda çok kötü şeyler olmasa da, kitabı bitirdiğinizde bırakan o boşluk hissini yaşamak istemem ben. Ama inanın, Gençlik Hatırası bittikten sonra bıraktığı o boşluk hissini bile seveceksiniz. Okuyan herkesin kitapta kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum :)

Peri ve Ateş'in masalsı aşkını okuyoruz. Peri bir gün okul çıkışında görüyor Ateş'i. Ateş onun arkadaşının kuzeni ve görür görmez adeta vuruluyor Ateş'e. Peri çok masum, temiz bir kız. Ateş ise çok başka bir adam. Nasıl anlatsam ki onu? Kocaman bir yüreği var.

Çok aşıklar evet, ama kavuşmaları, birlikte mutlu olmaları için yaşamaları gereken şeyler, aşmaları gereken engeller var. Alıştığımız kitaplarda okuduğumuz vıcık vıcık aşk hikayelerinden değil Peri ve Ateş'in hikayesi. Buna rağmen diğerlerinden daha yoğun, tadı damağınızda kalan bir kitap. Eğer sizler de benim gibi temkinle yaklaşıyor ve ağlarım diye korkuyorsanız, korkmayın, alın bu kitabı, okuyun. Evet ağlarsınız belki ama o kadar farklı duygular hissediyorsunuz ki. Öfke, sevinç, hüzün. 

Çok enteresan bir yerde bitti kitap. Şok etkisi yarattı. Önümüzdeki günlerde ikinci kitap çıkacak, sizler de hazır ikincisi çıkacakken Gençlik Hatırası'na başlayabilirsiniz. Çünkü bizim gibi kitabı bitirdiğinizde hepiniz ikinci kitabı isteyeceksiniz :) 

Farkındaysanız kitabın konusundan çok fazla bahsetmedim. Bahsedemedim, anlatmaya başlasam her şeyi anlatacakmışım gibi hissediyorum. Kısaca diyeceğim o ki, ben kitabı gerçekten çok beğendim ve hayran kaldım. Yazarımızın emeğine sağlık. Umarım en kısa zamanda çıkar ikinci kitap bizler de çok beklemeyiz :) 


Okuma Etkinliği #11 - Gençlik Hatırası - Ece Altınkaya || Ön Okuma

8/05/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese Merhaba !
Sihirli Kitaplık olarak muhteşem bir kitaba 5 - 8 Ağustos tarihleri arasında okuma etkinliği yapıyoruz. Sihirli Kitaplığımızda Gençlik Hatırası olmazsa olmazdı gerçekten :)  Yorumum daha sonraları gelecek, ama diğer arkadaşlarımın yorumları, alıntılar, playlist ve daha bir çok sürprizi kaçırmamak, aynı zamanda da 3 kişiye etkinlik kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişimize katılmak için sizi Facebook sayfamıza davet ediyorum. Buradan ulaşabilirsiniz :)

Şimdi, sabırsızlandığınızı hisseder gibiyim. 
Tadımlık bir ön okuma için yazının devamına gelin lütfen :)


Okuma Etkinliği #10 - Senin Yerinde Olsaydım - Lisa Renee | Yorum

7/29/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Bu sayfalar, bir kadının yasaklı dünyasına açılan gizemli bir kapı. Kapının ardında ise sıradan birinin asla hayal edemeyeceği bir dünya saklı; acının zevkle, korkunun aşkla karıştığı bir dünya. Tutkunun önüne ne gelirse yakıp küle çevirdiği o ilkel ateşin ve aşkın en saf hali gizli bu satırlarda. Ne duyarsan duy ya da ne görürsen gör devam edebilecek, bana hazzın ve acının en büyüklerini yaşatan gizemli adamın kim olduğunu çözebilecek kadar cesur musun? Benim yerimde olsaydın, cevabın ne olurdu?
Sıradan bir lise öğretmeni olan Sara McMillan'ın cevabı evetti. Ta ki bir rastlantı sonucu okuduğu o günlükteki kayıp kadını bulmaya çalışırken, git gide hiç tanımadığı o kadına benzediğini, onun hayatını yaşamaya başladığını fark edene kadar. Rebecca'yı içine çekip yutan, parlak ışıklarla dolu sanat dünyası, Sara'ya boyun eğecek miydi? Yoksa onun da sonu bu ateşli, gizemli ama bir o kadar da tehlikeli adamın kollarında mı gelecekti?
Kimdi bu adam? Peki, ya ben kimdim? Korku, nasıl böyle baştan çıkarıcı olabilirdi?Öğrenmeye hazır mısın?

Yeni bir okuma etkinliğinden herkese merhaba. Öncelikle Arkadya Bitter'e yeni yayın hayatında başarılar dilerim, umarım hep böyle güzel kitaplar ile biz okuyucularını buluşturur. :)

Öncelikle biraz konusundan bahsedeceğim.
Sara bir lisede öğretmen. Arkadaşı evinden gittikten sonra bir günlük buluyor ve arkadaşının kendi günlüğünü unuttuğunu zannediyor. Dayanamayıp günlüğü okumaya başladığında ise hayatı biraz değişiyor aslında. Sıkıcı bir hayata sahip olan Sara, artık bundan sonra bol heyecanlı bir hayata sahip oluyor. Günlüğü okuyup arkadaşının yazdıklarına, yaptıklarına inanamıyor. Fakat daha sonra arkadaşı geliyor ve o günlüğün ona ait olmadığını söylediğinde Sara daha çok meraklanıyor. Çünkü içinde yazanlar özel şeyler ve bu okudukları günlüğün sahibini daha çok merak etmesine sebep oluyor.
Aslında, günlüğün sahibini yani Rebacca'yı bulup, günlüğü ona vermek istiyor ve kendisini bir araştırmanın içinde buluyor. Arkadaşının deposunda ise bu günlüğün sahibine ait eşyalar var. Sara hiç durur mu ? Gidip oradaki eşyaları inceliyor ve sahibine ait en ufak ipuçlarını bile göz önünde bulunduruyor. Daha sonra Rebacca'nın bir sanat galerisinde çalıştığını öğrenip oraya gidiyor. Daha sonra orada işe başlıyor ve yolları ressam olan Chris ile kesişiyor. Tabii bir de sanat galerisinin sahibi gizemli patron Mark var.

Konusu kısaca böyle. Kitap acayip gizemli bir havadaydı. Film izler tadında bir sonraki sayfada neler olacak diye düşünerek okuyorsunuz. Beklentim çok fazla değildi açıkçası. Okurken sıkılmadım. Yazarın ve çevirmenin akıcı bir kalemi olduğunu düşünüyorum, sonuçta orijinal halini okumadım :) 

Kitap erotik bir kitap gibi duruyor. Zaten evet öyle öğeler var ama bu sizi çok sıkmıyor, öyle bir korkunuz olmasın. Okunmaya değecek bir kitap, umarım sizler de benim kadar seversiniz :)


Puanım: