-Gülperi ilk sorum sana. Aslında sorudan ziyade düşüncelerim diyebilirim. Kitabı okurken sana kızıyorum evet hem de oldukça fazla ama neden seni sevmekten vazgeçemiyorum? Sana karşı okuyucular bence kayıtsız kalamıyor. Bunun sebebi nedir?
Biliyorum çok kızıyorsunuz ama benim olduğum kadar olmaz. Samimi bir cevap vermemi ister misin? Çünkü ben sizin içinizde olan, hep kızdığınız ama değiştiremediğiniz o parçayım. Bence neden bu. Beklenti var. Değişmemi bekliyorsunuz. Ama benim değişmem değilde olgunlaşmamı tamamlamam gerektiğini anlamıyorsunuz. Ben içinizdeki o parçayım. O gizli kalmış kişiyim. İçinizdeki Gülperi'yi anlamaya çalıştığınız da beni de anlayacaksınız diye düşünüyorum.
-Bu sorumda Gülperi’ye, senin dışında herkes neredeyse senin için kararlar alıyor, bunun için keşke daha sağlam dursaydım dediğin oldu mu hiç?
Ben herkesin olduğundan biraz daha fazla özveriliyim ama özverili olmak da tabiatımın bir parçası, doğuştan gelen bir özellik nasıl ki bazı kişi doğuştan savaşçı niteliklere sahip olarak doğuyorsa bu da öyle. Benim bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Sadece öğrendikçe diğer yanımı biraz daha öne çıkartabilirim yani kendi isteklerini yapmayı arzu eden tarafımı. Kararlarımı kendim almayı öğrenmem için bazı şartlardan geçmem gerekiyordu bence, yine bazı şeyleri yaşamam gerekiyordu. Ve eğer Ateş'le ilgili olarak beni çağırdığında onun isteğini yapsaydım yine kendi kararımı değil benim yerime onun karar vermesini kabul etmiş olacaktım. Aslında ben bir tek Ateş'in yanındayken kendi isteklerimi yapabilecek özgürlükteydim. Bana hiç bir zaman koşular getirmedi. Yargılamadı da. Beklentisi bendim. Başka bir şey değil. Çünkü ben de gördüğünü, benim olduğum kişiyi sevdi, olmamı istediği kişiyi değil. Bir tek onun yanındayken ben gerçek Gülperiydim.
-Kitabı okurken aşk acısını biz bile bu kadar derinden hissediyorken seni düşünmeden duramadım. Keşke bu kadar sevmeseydim dediğin oldu mu Gülperi?
Hayır. Asla. Yaşayarak sahip olduğum yeryüzünde cenneti bulmaktı, kaybetmek pahasına. Bu cennete girmiş olmayı, sonrasında kaybetmek ne kadar acıtsa da biliyor olmak her şeye değerdi. Yeniden yaşasam yine yaparım.
-Ateş, sana çok kızgınım nedense öncelikle bunu dile getiriyim. Her şey daha farklı olabilirdi diyor musun?
(Ateş burada eğri bir şekilde gülümser.) Tüm kızgınlıklarınızın başımın üstünde yeri var.
Hayat denilen bir mucizenin parçası olduğumuza göre neden olmasın!
-Ateş senin neler yaşadıklarını da çok merak eden bir kesim var.Yazar senin yaşadıklarını,senin duygularını senin bakış açınla anlatan bir kitap yazsa nasıl olur? Yazarımız sence yazar mı?
Bence o kitap hiç de ilgi çekici olmaz. Bak sen sorarken benim bile içim sıkıldı. Ben bir potinle iki çaput arasına sıkışmış sipsivri bi adamım. Kararmış bir gümüş gibi tüm insani değerlerim Peri kızı ile birlikte parlatıldı benim. Son soruyu da yazarıma soracaksınız, o düşünüyorsa ben bilemem ama ona da söylüyorum benden değil roman bi cacık olmaz. (Ateş burada gün ışığı gibi parlak bir şekilde gülümser.)
-Senin daha fazla çabalaman gerektiğinin farkında mıydın Ateş?
Her zaman.
-Buket ilk kitapta olduğu gibi bu kitapta da oldukça tepkiliydin. Neden Gülperiye karşı bu kadar katısının bunu öğrenebilecek miyiz?
İlk kitapta tepkili değildim. İkinci kitapta karşılaştığımızda tepkimi koydum. Her zaman söylerim Peri benim kız kardeşim gibiydi. Belki de o yüzden ona bu kadar kızmam. İnsan en yakınlarına ancak bu derece kıymet verip ve yine bu kadar hoyrat davranabilir. İleriki zamanlarda öğrenme şansınız büyük. Çünkü peri ile karşılaşmalarımız bitmedi. Hayat insanların öğrenmesine yardımcı oluyor.
-Sevi seni sevmemek için uğraşsam da nedense hiç kızamıyorum. Gerçekten bu kadar samimi olup olmadığını merak ediyorum. Kötü karakter olsaydın sanırım işimiz daha kolay olurdu değil mi?
Ben neysem oyum. Samimiyetim insanları sevmemden kaynaklı. Kötülük herkese göre anlam değiştirir. Ben de kendi içimde hataları olan bir insanım. Ama ben Peri'nin karşısında genel geçer kurallara uygun olan kötü bir kadın olsaydım evet o zaman sizin için her şey daha kolay olacaktı. ( Sevi yeşil gözleri parlayarak kıkırdar.)
-Ahmet son sorum sana. Okuyucalar senin için bir sürü öldürme planı yapsada “bende dahil” ama yinede başından bir şeyler geçtiğini düşünüyorum nedense. Yaptıkları haklı çıkarmaz elbet ama yinede belki kendince bir açıklaman varmı merak ediyorum?
Öldürme planı!! Enteresan! Neyse sorunuza gelirsem eğer, başından bir şeyler geçmeyen bir insan var mıdır sizce? Herkesin hikayesi vardır, ayrı ayrı ama genel anlamda tek. Bu hikayede aslolan Gülperi'nin hikayesi. Onun içsel sancıları, küçücük bir kızdan bir kadına dönüşmesi. Ama belki de bir gün beni de dinler Gülperi. Hikayemi ona anlatırım.
Okuma Etkinliğ #16: Acıtan Peri Masalları - Ece Altınkaya || Yorum
12/15/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Herkese merhaba, güzel bir okuma etkinliği ile karşınızdayım. Bu seferki konuğumuz Acıtan Peri Masalları.
Acıtan Peri
Masalları, ismi ne kadar hüzünlü geliyor kulağa değil mi? İnanın bana isminin
hakkını sonuna kadar veren bir kitap. Masal gibi okuyorsunuz ama acıtıyorda
hemde nasıl acıtıyor.
Hatıralar Serisinin
ikinci kitabı Acıtan Peri Masalları. İlk kitapda duygulandık, ağladık ve
sinirlendik. En azındna ben böyle hissettim ama anlaşılan bize bu kadarı
yetmedi ve bu kitapta da darmadağın oluyoruz.
“Ateş… söndü. O gitti, masal bitti. Aynen bir varmış, bir yokmuş der gibi… Çok geç… Her şey için… Artık verilen sözler var ve geri dönüş yok…”
Ateş ve Peri okuduğum
en acı çeken çift. İnsan nasıl bu kadar aşık olur diye sorguluyor. Bu kadar
aşık oluyorsa neden mutlu olamıyorlar diye de düşünmeden duramadım.
Karakterlerimizi diğer kitaptan tanıyoruz ama tabii artık hayatlarına dahil
olan bir sürü insan var. Peri’ye çok kızıyorum. Onun sahnelerini okurken hatta
sinirden deliriyorum ama bir bakmışım ki geçmiş. Ona karşı hislerim bir başka
nedense, tabii daha çok kendine güvenen bir yapıya sahip olmasını istediğim
zamanlar çok oldu ama sonra düşününce kızın karakteri bu diyorsunuz.
“Ateş yaktığı gibi gitmişti. Avucumda, ne olduğunun bin manaya çıktığı, onun elleriyle yazdığı bir yazı ve dudaklarımda kırık bir “Dön baana yeniden ne olur…” nidasıyla, yüreğimde bin pişman olmuş bir peri kızı bırakarak.”
Ateş, ah bu adam
ismini hakkını öyle bir veriyor ki… Ateş’in karakteri sanki her tür romana
uyacakmış gibi hissediyorum. Üzerinde biraz ağırlık, biraz muziplik, biraz
romantiklik ve aşk var adamın. Konuşmaları, sinirli anlarında bile onun
hakkında yazılan her şeyi okuyabilirsiniz.
“Sen söyle bana, seni böyle sevmişken… Sana nasıl olur da ben, sevgilim diyemem? Bu nasıl olur da bir günah olur?”
Çiftimizin başına
gelenler yetmedi, yetmeyecek anlaşılan. İlk kitapta ama artık bu kadarıda
olmasın dedik ya he işte bence şom ağzımızı açmışız diye düşünüyorum çünkü bu
kitap daha bir hüzünlü daha bir yıpratıcı. İşin için başkaları karışınca işler
dahada çekilmez bir hale geldi.
“Sen yokken ben o aşkı verecek kişi bulamıyorum. Bana fazla bu aşk, anladın mı? Delirtecek kadar… Gebertecek kadar fazla.”
İlk kitapta nasıl
kendimden geçtiysem bunda da bir fark olmadı. Uzun süre dram okuyamayacığım
belli çünkü bu hikayeyi unutamıyorsunuz. Ben biliyorum ki onların mutlu sonunu
görene kadar valla huzura eremeyeceğim.
“Keşke her köşeyi döndüğümde, sana çıksa hayatım yeniden.”“Ve her seferinde sen çarpsan… Kalbim yerine göğsümde.”
Masal gibi okutan ama
bir o kadar da gerçekmiş gibi hissettiren bir kitap. Yazarın zaten ilk
kitabından biliyoruz bu işi hakkıyla yapanlardan. Yazdığı her bir satırı en
derinden hissetmemizi sağlıyor. İlk kitapta olduğu gibi bunda da hafızalarımızda
canlanan eski şarkılar ve şiirler var. Bence bunlar artık kitabın olmazsa
olmazı oldu.
Nefret edilesi
karakterlerde mevcut tabii, sinirlerinize çoğu zaman hakim olamayacaksınız
diyorum ve serinin üçüncü kitabını bir önce ellerimde istiyorum.
Dram konusunda çok
ama çok başarılı bir seri Hatıralar Serisi. Kesinlikle bir şans verin.
Okuma Etkinliği #14 || Romantik Savaş - Elif Yılmaz || Yorum
10/26/2015, BY Buse Güler -
1 yorum:
Birbirinden nefret eden iki insan aynı evde yaşayabilir mi? Liz Grayson'ın, ailesiyle İngiltere'ye taşınmayı reddedince, kendine yeni bir ev bulmaktan başka çaresi kalmamıştı. Buraya kadar her şey güzeldi. Esas felaket, bir gram bile sempati beslemeyi reddettiği Christopher Gonzalez'le aynı evi tutmaya karar verdiğinde başlamıştı. Onlar artık ev arkadaşıydı! Peki, Chris uslanmaz bir çapkınken, umutsuz bir romantik olan Liz ona katlanabilecek miydi? İşte bu konu, tartışmaya açıktı. Romantizm yeteneklerini gösterme sırası şimdi Liz'deydi. Savaş başlasın… Ateş! "Ben kaybedeceğimi bile bile cepheye yürüyordum. Silahlarım onunkiler kadar iyi değildi. Savaşa 1-0 yenik başlamış olmanın zayıflığı ve yorgunluğu içindeydim; ama bunların hiçbirini bilmiyordum. Keşke birileri beni uyarmış olsaydı."
Herkese
merhaba!
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir. Eğer iyi değilseniz ve reading slump dönemleri hâlâ devam
ediyorsa veya zaman bulup kitap okuyamıyorsanız size yorumunu yapacağım, yani
okuma etkinliğini yaptığımız Elif Yılmaz'ın Romantik Savaş kitabını öneriyorum.
İyi olmanıza yardımcı olacaktır!
Takip
edenleriniz biliyordur; Romantik Savaş yazarın ikinci kitabı. İlk kitap
Romantik Oyun. Kitaplar bir nevi devam ediyor olsada farklı karakterler
oldukları için ilk kitabı okumayan ben, açıkçası pek bir zorluk çekmedim. Ama
bu ilk kitabı okumak istemediğim anlamına gelmiyor tabii. İlk kitaptaki
karakterler Tina ve Steven'ın sonlarını öğrenmiş olsam da, onların
hikayelerinin başlangıçlarını da gerçekten çok merak ettim. Dediğim gibi ilk
kitap Tina ve Steven'ın hikayesiydi. Okuyacaktım, başlamıştım fakat elimde
olmayan sebeplerden ötürü devam edemedim, en yakın zamanda onu da okuyacağım :)
Romantik
Savaş; Chris ve Liz'in hikayesi. Chris, Tina'nın kuzeni ve Liz de Tina'nın
arkadaşı. Bizimkilerin birbirlerine büyük bir nefret beslediklerini söylesem
abartmış olmam sanırım. Pardon,düzeltiyorum! Liz'in Chris'e karşı resmen elle
tutulur bir nefret duyduğunu söyleyebilirim. Çünkü olayları Liz'in tarafından
okuduğum için bu daha net hissedildi :D Şimdi diyorsunuz ki ne oldu da bu kadar
nefret duymaya başladı? Anlatıyorum hemen. Bunlar ilk karşılaştıklarında Chris
Tina'ya, Liz için "Kim bu ufaklık?" demiş. UFAKLIK. Anladınız değil
mi? İşte bu nefret o zamanlara dayanıyor. Chris Liz'e ufaklık dedikçe kızımız
da Chris'e gereksiz diyor. Bence gayet iyi anlaşıyorlar, diyalogları çok eğlenceli,
en azından okurken.
Şimdi bizim
bu birbirinden pek hoşlanmayan çiftimiz aynı evde yaşamak zorunda kalırlarsa ne
olur dersiniz? Evet, ev arıyorlar ve tutmak için gittiklerinde aynı evi istediklerini
anlıyorlar. Bir sonuca varamadıkları için de ev arkadaşı olarak evde yaşamaya
başlıyorlar. Yemek masasında bile rahat durmayan, sürekli atışan Chris ve Liz
için ilk zamanlar iyi geçmiş olsa da bir süre sonra bizimkilerin tartışmaları
başlıyor ve girdikleri bir iddia sonucu kendilerini romantik bir savaşın içinde
buluyorlar :)
Çiftimizi
okumak gerçekten çok eğlenceliydi. İlk başlarda Liz'e biraz kızdım. 'Abartıyorsun
bu kadar nefret etmekle.' dedim içimden. Sonra okuyup Chris'in kıza verdiği
cevapları ve davranış şeklini görünce 'oh olsun sana Chris!' dedim :D Diyaloglar çok eğlenceliydi. İkisinin de
birbirinden altta kalır yanları yoktu açıkçası ve zaten bir iddianın içinde
olmaları bunu daha da kızıştırdı bence.
Okumak eğlenceliydi
dedim ama bu duygulanmadığım anlamına gelmez. Liz, Chris'e karşı bir şeyler
hissettiğini anladığında ve hisleri daha da artarken onun düşüncelerini okumak
gerçekten içim sızladı. Olaylar bir ara öyle bir yere gitti ki hiç birlikte
olamayacaklar sandım. Ayrıca kitapta ilk kitaptan çoğunuzun tanıdığı benim pek
tanımadığım Tina ve Steven da vardı. Gerçekten çok eğlenceli karakterlere
benziyorlar. Kitabın sonuna gelirsem, hikayenin güzel bir şekilde bağlandığını
ve havada kalmadığını düşünüyorum. Son bölümden sonra yazar Tina ve Steven'ı
unutmamış ve onlar için de bir son yazmış, bence bu çok hoştu :) Kitap gayet akıcıydı,
sıkılmadan okuyabilirsiniz.
Son olarak
tasarıma gelirsek, kitabın kapağını çok sevdim. İlk kitapla yan yana durunca
uyumlu görünüyorlar ve bu benim için önemli bir şey :) Ayrıca kitapta yazan
cümlenin ne kadar doğru olduğunu okumaya başlarken tam anlamamış olsam da kitabı
bitirdikten sonra çok doğru olduğunu düşündüm. "Birinden nefret etmek
için, önce onu sevmek gerekir."
Romantik
Savaş'ı okuduğunuzda keyifle vakit geçireceğinizi ve tüm bu yazdıklarıma hak
vereceğinizi düşünüyorum. Umarım sizler de okuyunca benim kadar seversiniz :)
Sevgiler.
Puanım:
Okuma Etkinliği #14 || Romantik Savaş - Elif Yılmaz || Ön Okuma
10/23/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Herkese merhaba!
Yeni okuma etkinliğimiz Postiga Yayınları sponsorluğunda Elif Yılmaz'ın Romantik Savaş kitabına gerçekleşiyor ve bugün ilk gün :)
Eğer bir kişiye etkinlik kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişimize katılmak isterseniz buradan katılabilirsiniz :)
Şimdi sizi Romantik Savaş'ın tadımlık ön okuması ile baş başa bırakıyorum :) Etkinliğin son gününde yorumum ile tekrar buralarda olacağım :)
KGBT 18. Tur || Karanlığın Külleri - İlknur Birdal || Yorum
10/09/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Herkese merhaba :)
Karanlığın Külleri blog turumuzun son gününde yorum sırası bana geldi. Eğer yorumumu okumadan önce hâlâ çekilişe katılmadıysanız buradan katılabilirsiniz :)
Bir adam, küllerinden yeniden doğabilir mi? Ve bir kadın, zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir?
Kalbini korumak için acımasız birine dönüşen bir adam ve aşkı için savaşmayı seçen bir kadın. Afra ve Devrim'in amansız mücadelesi…
Amansız bir mücadeledir aşk; kendinle savaşırsın, duygularınla savaşırsın, sevdiğinle savaşırsın. Bir an gelir ayrılıkla savaşırsın. Acısıyla, yokluğuyla, özlemiyle savaşırsın. Amansız savaşın hiç bitmez aslında. Âşık olduğunda savaşmayı göze almalısın.
“Seninle ben olmayacak Devrim biz olacağız. Bir bütün olacağız. Hem de öyle güzel olacağız ki, bakan hayran, duyan âşık olacak.”
Karanlığın Külleri, İlknur Birdal'ın ikinci kitabı. İlk kitap Satılık. İkinci kitap olan Karanlığın Külleri'nde Satılık kitabındaki Devran'ın kardeşi olan Devrim'in hikayesi var. Daha doğrusu Devrim ve Afra'nın. Önce biraz karakterlerden bahsedeyim.
Devrim, Satılık kitabının sonunda yaşadığı bir olay yüzünden pek iyi durumda değil. Kadınlara olan inancını kaybetmiş diyebiliriz. Aşk, kadınlar, ilişkiler, bunlar artık Devrim için pek bir şey ifade etmiyor. O tek gecelik ilişkileri tercih ediyor artık. Gözü pek bir şeyi görmüyor aslında. Hatta o yaşadığı olayın ardından yüzünde bir yara izi oluşmuş ve onu her gördükçe hatırlıyor olanları. Sürekli yaşadığı bir olay diyorum çünkü eğer henüz Satılık kitabını okumamış olanlarınız varsa spoiler olmasını istemiyorum :) Okuyanlar bilir zaten.
Afra ise bir evin bir kızı. İtalya'da okuyor ve babası vefat ettiği için aniden Türkiye'ye dönüyor. Babasının vefatından sonra annesi de felç geçiriyor. Durum böyle olunca Afra babasının inşaat şirketinde işlerin başına geçiyor. Çok da başarılı bir iş kadını oluyor.
Devrim ve Afra'nın ilk karşılaşması aslında İtalya'da olmuş ama Devrim bunun farkında değil. Afra ise onu gördüğü ilk andan itibaren aşık. Aslında bunu biraz saplantı haline getirmiş ve Devrim'in her şeyini araştırmış, yaşadığı olayları falan hepsini biliyor yani. Saplantı diyorum çünkü kızımız arabasıyla gidip geceleri Devrim'in evini gözetliyor. Devrim'in bir kadınla geldiğini görüyor sonra kadın gidene kadar bekliyor işte, izliyor yani. Bu durumdan ailesi de rahatsız, Afra'nın küçüklüğünden beri onlarla olan evde yardımcıları bir kadın var ve o kızımızı uyarsa da Afra söz dinlemiyor tabii.
Daha sonraki karşılaşmaları şu şekilde oluyor. Afra, Devrim'e bir iş teklifi götürüyor. Devrim bu arada bir mimar. Hem de ödüllü bir mimar. İşte iş teklifi götürdüğü zaman ancak Devrim Afra'nın farkına varabiliyor ve ikilimiz bu şekilde resmen tanışmış oluyorlar. Olaylar da devam ediyor zaten :)
Ben kitabı sevdim. İlk kitabı okumadığım için bazı takıldığım noktalar oldu başlarda ama sonradan kitabın içinde zaten takılmadan okuyabiliyorsunuz. Eğer ilk kitabı okumadıysanız tek sıkıntı o olabilir. Akıcı bir kitaptı gerçekten kısa zamanda bitebilir. Şimdi benim için sırada Satılık var :) Annem okumuş ve kitaba bayılmıştı. Zaten ilk kitabı okuduysanız Karanlığın Külleri'ni kaçırmazsınız. Ama henüz okumadıysanız ikisini birden almanızı tavsiye ederim :)
KGBT 18. Tur || Karanlığın Külleri - İlknur Birdal || Ön Okuma
10/05/2015, BY Buse Güler -
2 yorum:
Herkese merhaba :)
Postiga Yayınları sponsorluğunda on sekizinci blog turumuz İlknur Birdal'ın Karanlığın Külleri isimli kitabına gerçekleşiyor :) Kitabımızın ön okumasını aşağıdan okuyabilirsiniz :)
Facebook sayfamızda iki kişiye tur kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişe katılmak isterseniz buradan katılabilirsiniz.
Okuma Etkinliği #11 - Gençlik Hatırası - Ece Altınkaya || Yorum
8/08/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Sana Ateş Böceği ve Peri Kızının hikâyesini anlatmamı ister misin?Masum bir masalın içinde çok sevmişlerdi, Peri Kızı ve Ateş Böceği…Birbirlerine bir kalp atımı kadar yakın olup, okyanus aşırı kadar uzakken. Yeryüzünde, insanlık tarihi kadar eski, yeri göğü yakacak kadar heyecan verici; ey AŞK!Ve yaşamaya devam ettikçe, o da bizimle birlikte var olacak. Çocuk yaşlarımın sonu genç kızlığımın başıydı. Başımda kavak yellerinin estiği, rüya gibi yıllardı. Henüz lisedeydim. Ve kalp kırıklığından henüz bihaberdim. Bir gün okulun çıkışına o geldi. Adı Ateş'ti. Adı gibi yakıp kavuran koyu renk bakışları, asi tavırları ve tavırlarına inat gülümsediğinde amansızca ortaya çıkan can yakan gamzeleri vardı. Ansızın gelmiş ve benim tekdüze çarpan yüreğimi alıp kendi yörüngesine fırlatmıştı.Ateş çenemden tutarak başımı tekrardan kendisine doğru kaldırmıştı. Güven veren ve ışıldayan bir gülümsemeyle bana bakmış "Ve eğer senin için kokum, biraz olsun senden bana esen ve beni serseme çeviren kokun gibiyse, şu zavallı kalbim mutuluktan çıldırabilir…"' demişti. Kocaman açılmış gözlerimle ona bakmıştım."Ben nasıl kokuyorum ki?"Aşk gibi…"
Herkese merhaba !
Okuma etkinliğimizde son gün yorumu sırası bana geldi.
Eğer yorumumu okumadan önce yazarımız sponsorluğunda gerçekleşen çekilişimize henüz katılmadıysanız tık tık :)
Size biraz kitaptan bahsetmeden önce söylemek istediğim şeyler var.
Gençlik hatırası; çok gerçek bir kitap. Okurken sanki bir yakınınızı almışsınız karşınıza ve size başından geçenleri anlatıyor gibi hissediyorsunuz. Yazarın kalemini gerçekten çok sevdim. İlk başlarda kitaba karşı tereddütlerim vardı. Çok okumak istesem de temkinli yaklaştım. Beni takip edenleriniz bilir, ben dram kitapları okumam. Okuyamam, elimde değil. Sonunda çok kötü şeyler olmasa da, kitabı bitirdiğinizde bırakan o boşluk hissini yaşamak istemem ben. Ama inanın, Gençlik Hatırası bittikten sonra bıraktığı o boşluk hissini bile seveceksiniz. Okuyan herkesin kitapta kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum :)
Peri ve Ateş'in masalsı aşkını okuyoruz. Peri bir gün okul çıkışında görüyor Ateş'i. Ateş onun arkadaşının kuzeni ve görür görmez adeta vuruluyor Ateş'e. Peri çok masum, temiz bir kız. Ateş ise çok başka bir adam. Nasıl anlatsam ki onu? Kocaman bir yüreği var.
Çok aşıklar evet, ama kavuşmaları, birlikte mutlu olmaları için yaşamaları gereken şeyler, aşmaları gereken engeller var. Alıştığımız kitaplarda okuduğumuz vıcık vıcık aşk hikayelerinden değil Peri ve Ateş'in hikayesi. Buna rağmen diğerlerinden daha yoğun, tadı damağınızda kalan bir kitap. Eğer sizler de benim gibi temkinle yaklaşıyor ve ağlarım diye korkuyorsanız, korkmayın, alın bu kitabı, okuyun. Evet ağlarsınız belki ama o kadar farklı duygular hissediyorsunuz ki. Öfke, sevinç, hüzün.
Çok enteresan bir yerde bitti kitap. Şok etkisi yarattı. Önümüzdeki günlerde ikinci kitap çıkacak, sizler de hazır ikincisi çıkacakken Gençlik Hatırası'na başlayabilirsiniz. Çünkü bizim gibi kitabı bitirdiğinizde hepiniz ikinci kitabı isteyeceksiniz :)
Farkındaysanız kitabın konusundan çok fazla bahsetmedim. Bahsedemedim, anlatmaya başlasam her şeyi anlatacakmışım gibi hissediyorum. Kısaca diyeceğim o ki, ben kitabı gerçekten çok beğendim ve hayran kaldım. Yazarımızın emeğine sağlık. Umarım en kısa zamanda çıkar ikinci kitap bizler de çok beklemeyiz :)
Okuma Etkinliği #11 - Gençlik Hatırası - Ece Altınkaya || Ön Okuma
8/05/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Herkese Merhaba !
Sihirli Kitaplık olarak muhteşem bir kitaba 5 - 8 Ağustos tarihleri arasında okuma etkinliği yapıyoruz. Sihirli Kitaplığımızda Gençlik Hatırası olmazsa olmazdı gerçekten :) Yorumum daha sonraları gelecek, ama diğer arkadaşlarımın yorumları, alıntılar, playlist ve daha bir çok sürprizi kaçırmamak, aynı zamanda da 3 kişiye etkinlik kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişimize katılmak için sizi Facebook sayfamıza davet ediyorum. Buradan ulaşabilirsiniz :)
Şimdi, sabırsızlandığınızı hisseder gibiyim.
Tadımlık bir ön okuma için yazının devamına gelin lütfen :)
Okuma Etkinliği #9 - Beni Aşka İnandır - Nurdan Keleş | Yorum
7/16/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
O gün yaptığı tek hata; Espresso'yu Cool Lime Refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarıdan bakılınca ne kadar şans işi gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Onunla yüz yüze olmak hayatının kıyameti, azap defterinin gün yüzüne çıkmasıydı. Liseden sonra öğrendiği gerçeklere rağmen kalbini yarı aralık bırakmış ve hep darbelere maruz kalmıştı. Kaderin kendisini sürekli lisede Kaya Yelkenci'ye verdiği büyük dersle sınadığından şüpheleniyordu. Tam hayatını yeniden rayına sokmuşken ve mükemmel bir ilişkisi varken, Kaya Yelkenci'yle bir kafede karşılaşmak tüm sinir sistemini çökertmişti ve hazmedemediği gerçeklerle yüzleşmesine sebep olmuştu. Özge'nin tek yapması gereken onu görmezden gelmekti. Ama bu fikir onun yeni patronu olduğunu öğrenmeden önce geçerliydi. Şimdi onun dayısının şirketinde çalışıyorken, adam başına yarı patron olmuşken ve kendinden nefret ediyorken tek düşündüğü şey; espressonun lanetine uğradığıydı.
Fakat gerçekte olan;Özge Güney ayva bahçesine düşmüştü ve oranın en has meyvesini yemeye başlamıştı.
Herkese merhaba :) Etkinliğimizin son gününde yorum sırası bana geldi.
Önce sizlere her zamanki gibi biraz konusundan bahsedeyim.
Japon güzeli kızımız Özge bir şirkette mimarlık yapmakta. Çok da sevdiği bir patronu var. Fakat patronu bazı sebeplerden ötürü bir süreliğine şirketi yeğenine bırakıyor.O yeğen kim dersiniz? Kaya. Özge'nin lise döneminden tanıdığı eski bir arkadaşı. Daha doğrusu arkadaşı demek pek doğru olmaz. Size kısaca Kaya ve Özge'yi anlatayım :D
Kaya lise döneminde kızlarla gönül eğlendiren, çok can yakan bir tipmiş. Özge iyice buna sinir olmaya başlamış ve bir gün arkadaşları ile iddiaya girmiş. Bunun sonucunda gidip ve Kaya'ya ondan hoşlandığını söylemiş. Bizim Kaya hiç istifini bozmadan, zaten ondan böyle bir şey beklediğini söylemiş, düşünün yani. Neyse bunlar çıktıktan sonra bir şekilde Kaya bu durumu öğrenmiş ve olanlar olmuş. Kaya bunu asla unutmamış tabii. Unutmadığını da Özge'ye her fırsatta gösteriyor.
Düşünün işte böyle bir ikiliyi okuyoruz kitapta. O kadar güzellerdi ki. Ben romantik komedi tarzı kitapları çok severim ve Beni Aşka İnandır tam anlamıyla öyle bir kitaptı. Özge gerçekten çok komik bir kız. Kendi iç sesi ile konuşmalarını okurken çok eğlendim, tam benlik. Eğer sorarlarsa bana, okuduğun kitaplardan kendine bir kanka seç diye. Aklıma gelenlerden biri Özge olacak :D Ama Kaya'ya enişte gözüyle bakabilir miyim? Neyse, orasını karıştırmayalım.
Ana karakterlermizi sevmemin yanında İpana gülüşlü Oğuz'dan, Cemre'ye kadar olan karakterlerimiz vardı. Onları da sevdim. Yan karakterler deyip de geçmeyin yani. Bunlar harici kapağını çok sevdim, bence kitaba uygun bir kapak, renkleri falan tam yaz kitabı olduğunu belli etmiş :)
Takıldığım tek yer redaksiyonu oldu. Biraz problemliydi. Onun da ikinci baskıda düzeleceğini düşünüyorum. Yazarın ilk kitabı ve kendi gibi tatlış bir kitap olmuş. Yolu açık olsun :) Romantik komedi severler bu kitaba bayılacaksınız, tavsiyemdir.
Puanım:
Okuma Etkinliği #9 - Beni Aşka İnandır - Nurdan Keleş | Röportaj
7/15/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Herkese merhaba :)
Yeni bir okuma etkinliği ile sizlerleyim. Fakat bu sefer yazarımızla çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdim ve onu paylaşmak için geldim :)
Nurdan Keleş' e teklifimizi kabul ettiği için teşekkür ederim. (:
1.Röpotaja klasik bir soruyla başlayalım. Nurdan Keleş kimdir,kendinizi kısaca tanıtabilir misin?
Resmi kayıtlarda; 1992 İstanbul doğumlu, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nden mezun biriyim.( Bu bölümden zevk aldığım tek şey; kesinlikle bir senelik yaptığım stajdı :) )
Ne var ki bölümünden sapmış, tasarım aşığı biri olarak yeniden hayat bulmuş biriyim aslında... Afişler, fotoğraflar ve birçok grafik tasarımın içine girip, artık geri dönüş yolunu bulamamış biri :) Bazende herhangi bir yerden eve dönerken, kulaklığını takıp, cadde boyu Sıla Kafası yaşayıp, genelde şarkının akımına gidip, evinin yolunu karıştırıp, daha da ileriye giden ve sonrada kendine söylene söylene eve dönen şapşik biriyim.
Tabii bunlar benim bakış açım, arkadaşlarım ne der bilemem :D
2. Yazmaya başlaman ne zaman ve nasıl oldu?
Çocukluktan gelen bir günlük tutma alışkanlığım vardı her zaman. Ama asıl vesile olan; bir sitede oynanan oyun sayesinde oldu. Oyunun içeriği; bir kişi bir kurgu kurup, ilk bölümü yazar ve sonrasında da kalemini başkasına devreder. Ben de bu oyunu iki kez oynadım ve her ikisinde de başlatan kişi oldum. Sonra yazmanın aslında beni başka dünyaya, buradan uzak, başka diyarlara götürdüğünü keşfettim. Zaten çok hayalperest olduğumdan kafamın bir bölgesi sadece kurgu kurgulamaya başladı. Ve ben yazar adayı oldum.
3. İlk kitabın olan Beni Aşka İnandır hakkında biraz bilgi verir misin?
Beni Aşka İnandır; babasının aşk için yuvasını terk eden kızımızın aşka inanmayışını anlatan bir kitap aslında. Ama hayat ona çok da dramatize vermeyip, komik ve ne olursa olsun, neşeli olmayı ona sunmuş birini anlatıyor.
Özge; tatlı, absürd, eğlenceli, aslında bizden, sıradan bir kız. Lisedeyken, okulun o popüler çocuğundan nefret edip, ona hayatının dersini verirken, sonrasında çocuğun büyümüş ve kısa süreli patronu olduğundan habersiz, bir iddia kurbanı oldu.
Kaya ve Özge’nin aşkı eğlenceli, komik, romantik biraz da içimizi titreten türden.
4. Yazmaya başladığın zaman hikayenin ileride kitap olacağını tahmin edebiliyor muydun?
Basıldıktan sonra ilk eline aldığın zaman neler hissettin?
Toz pembe bir hayalim olmuştu. Hani acaba bir gün kitap olsa ne olurdu? Fazla uçtuğumu düşünüp, yine de hayal edemeden duramazdım.
Evet Kocaeli Kitap Fuarı’nda ilk kez görücüye çıktığı o anda, duygulandım, inanamadım, benim olup olmadığını anlamak için kapağın üzerinde yazan adıma çokça baktım.
Hayallerin gerçekleştiğine ben de inandım! :)
Bir kez daha Postiga Yayınları’na sonsuz teşekkürlerimi sunarım ^_^
5. Karakterlerini oluştururken nelere dikkat ediyorsun?
Bizden olmasına çok dikkat ederim. İçten, samimi ve gerçekçi olmalarına önem veririm. Çok toz pembe hikayeler yazmam. Türk erkeğinin odunluğunu da romantik oluşunu da, Türk kızının tribini de çılgınlığını da ve tabii ikisinin aşkını da hep kıvamında vermeye çalışırım.
6. Şahsen ben kitabın kapağını çok beğendim. Kapak aşaması çok zorladı mı? Genelde yazarlar bu konuda çok yoğun oluyorlar.
Evet ben de yoğun bir tempodan geçtim. Sonunda dayanamayıp, kapak kızı ben olacağım, diye düşünürken, ‘Türkiye henüz buna hazır değil’ gerçeği yüzüme vurdu tabi :D
Kapak kızının aklımda oluşan, çok farklı konseptleri oldu ve ben bir gün siteden fotoğraflara bakarken, karşıma şu anda kapakta şirince duran kızı buldum. Kitap tasarımcımız; Murat Gündoğan da çok güzel bir yaz kapağı yaptı hemen. Kendisine bir kez daha teşekkür ederim, hiç sıkılmadan bize böyle bir kapak sunduğu için...
7. Aynı zamanda Wattpad üzerinden devam eden hikayen var. Onun hakkında da biraz bilgi verir misin?
Aslında hikayelerim var :D
Aşk Meşk ve Saçmalıkları; benim ikinci kitabımdır. Çok severek yazdığım, yazarken, çevremdeki evlilikleri gözlemlediğim bir hikayedir. Evet hikayemiz evlilik üzerinedir. İlişkinin başlarda aşk dolu olmasını ve evlendikten sonra meşkle kaldıkları, gerçeklerle bütünleşen bir hikayedir. Şarkılı Kadın; Gül Oya ve şarkı söylemeyi seven Mert’in hikayesini... Kadının ev, iş, çocuk üçlemesinde sıkışıp kalmasını, erkeğin özgürlüğünden gün geçtikçe daha uzaklaştığı ve evliliklerindeki maratonluğu odunluğa vurmasını anlatan çok bizden bir hikayedir.
Ve hikayenin devamını olan; Aşk Meşk ve Saçma Sapanlıkları’da birinci kitapta boşanan çiftimizin yeni hayatlarını anlatıyor. Bu sefer onları bekleyen aşktan meşkten daha öte şeyler ;)
Gelelim genç kızlarımızın bayıldığı diğer hikayeye; 3E: Aşk-ı Dönence.... Belirtmek isterim ki; bu hikayeyi arkadaşım Sezgi’yle ortak kaleme alıyoruz. :) Hikayenin konusu ise; birbirlerinden karakter olarak farklı olan ama kesinlikle tip olarak birbirlerine benzeyen üç erkek kardeşin hayatlarını anlatan bir hikayedir. Erdem, Emre ve Efe... Erdem, kardeşlerinin en büyüğüdür, tabii en aklı başında, en saygılı, en erdemli çocuktur. Tabii kaderin ona oynadığı bir de oyun vardır. Emre ise; ortanca kardeştir. En çılgını, en haşarısı, en çapkını, en şımarığı ve daha birçok haylaz sıfatına maruzdur. Kaderin ona oynadığı oyunu bozup, aslında o kadere bir oyun oynamaya başladığında ise; olaylar beklemediği yönde bambaşka olur. Ve evet en küçük kardeş Efe; kendisi asi, ağır abi, kızlarla arası hiç yoktur. Kuralsız ve yasa dışı oynadığı dövüşlerde cabası... Ama kaderin ona aşk yönünden fazla cömert davrandığını da demeden edemeyeceğim. Tabii tek sorun; Efe’nin 22 senedir, hiç sevgilisi olmaması ve daha bir kızla nasıl konuşulur onu bile bilmeme gibi sorunları da vardır.
8. Bir gün kitap çıkarma hayalleri olan hikaye yazarlarına söylemek istediğin bir şeyler var mı?
Hayaller gerçekleşmek içindir. Herkes aynı konuyu yazar ama herkes aynı şekilde ve aynı duyguda anlatamaz. Pes etmek Türk kızının kanında yoktur, pes etmeyin!
9. Sonuçta kitabı sen yazdın ve karakterleri sen oluşturdun ama sana daha yakın olan, favori bir karakterin var mı?
Tabii bir annelik duygusuyla “Çocuklarımı eşit seviyorum.” Diyeceğim. Özge’nin çılgınlığını, Kaya’nın komedili aşkını, Cemre’nin deliliğini, Oğuz’un İpana gülüşünü ve çok uzatmamak için hepsinin bende favori olmasının dışında yerleri cidden çok başkadır.
10. Son olarak buradan okuyucularına söylemek istediğin bir şeyler var mı?
2012 yılında başladığımda beni okuyan çok az sayıda okuyucularım vardı. İlkler hiçbir zaman unutulmazdır, onlarla yürüdüm önceleri... Daha sonra ikinci hikayemle ve üçünsüyle ve dördüncüyle gelen birçok okuyucum oldu. Hep desteklediler ve hep sevdiler.
Onlara sonsuz teşekkürlerimi sunarım. İyi ki varlar ve beni inanılmaz mutlu ediyorlar.
Ve tabii bu güzel etkinlik için sizlere de çok teşekkür ederim Sihirli Kitaplar! Hepiniz birbirinizden tatlısınız.
Biz de çok teşekkür ederiz sende çok tatlısın!
KGBT 9. Tur || Benzemez Kimse Sana - Seda Özay | Yorum
6/14/2015, BY Buse Güler -
Hiç yorum yok:
Dokuzuncu Kitap Gurmeleri ile Blog Turu'nun son gününden herkese merhaba :)
Postiga Yayınları sponsorluğunda gerçekleşen turumuzda çekiliş ile iki kişiye tur kitabımızı hediye ediyoruz. Eğer henüz çekilişe katılmadıysanız buradan katılabilirsiniz :)
Benzemez Kimse Sana'da Esme ve Dağlar' ın hikayesini okuyoruz.
Esme arkadaşı ile birlikte radyo programcılığı yapıyor. Dağlar ise psikolog. Dağlar düzenli olarak Esme'nin programlarını takip ediyor ve telefon ile bağlanıyor. Sürekli konuşuyorlar ama daha sonra Esme'nin program yaptığı arkadaşı işten ayrılınca Dağlar Esme'nin kendi telefon numarasını istiyor ve böyle konuşmaya devam ediyorlar.
Esme daha Dağlar' ı görmeden sesine, konuştuklarına aşık olmuş durumda. Bu telefon konuşmaları bir süre devam ettikten sonra bunlar görüşmeye karar veriyorlar. Sonra olaylar başlıyor zaten.
Şimdi karakterleri sevdim mi nefret mi ettim bilmiyorum. Özellikle Dağlar. Sen nasıl bir adamsın ya ? Esme'ye o kadar çok üzüldüm ki bazı kısımlarda, hatta çoğu kısımda. Aslında bu ikilinin aşkını değil de sanki Esme' nin başına gelenleri okuyoruz. Aşk onu ne hale getirdi, nasıl mutlu oldu, nasıl çöktü. Bu soruların cevabı kitabımızda.
Dağlar' ı sevdim, ama nefret de ettim. Yaptığı bazı şeyler kabul edilemezdi. Esme'nin her şeye rağmen o kadar çok bağlanması, aşık olmasını hayretle okudum. Resmen gözü kör olmuş aşktan. Böyle kitaba girip ikisini de sarsmak istedim :D
Bu yüzden de yazarı başarılı buluyorum bu derece gerçek karakterler ve bir hikaye yazıp bize hissettirdiği için. Ben öyle sonları sevmem aslında ama, sanki bu kitapta o olmalıymış gibi hissettim. Yazarın kalemi, anlatışı gerçekten güzeldi. Seda Özay' ın okuduğum ilk kitabı zaten ve aşkı derinlemesine anlattığı da bir gerçek. Çok kalın bir kitap değil zaten ama bir iki saat içerisinde bitirebilirsiniz, akıcı bir anlatıma sahip.
Türk filmi tadında bir aşk hikayesi okumak isteyenler kaçırmasın :)
Puanım:
KGBT 9. Tur || Benzemez Kimse Sana - Seda Özay | Ön Okuma
6/11/2015, BY Buse Güler -
1 yorum:
Dokuzuncu blog turumuzdan herkese merhaba :)
Postiga yayınları sponsorluğunda Seda Özay'ın Benzemez Kimse Sana kitabına blog tur düzenliyoruz. Tur takvimimize göz atmak ve çekilişe katılmak için Facebook sayfamızı ziyaret etmeyi unutmayın !
Facebook sayfamıza buradan ulaşabilirsiniz. :)
Lütfuna Ermek İçin Söyle Perişan mı Olayım?
İlk sahne günü...
Belvü Gazinosu.
Sene 1933.
Büyütülmeden önceki kimlik yaşı 15.
Kazandığı para 10 Lira.
Heyecan ise pahasız...
Ona özel dikilen elbisesi ile
beliren siluet, zarafetinin içinde kendine bir yer bulurken, gözlerindeki
muamma ışık dinleyicilerine tek tek yansıyordu. İlk kez sahneye çıkmanın verdiği
haz, sesinde şevki de artırıyor, sanki o anlar için bambaşka ve masalsı bir
tarih yazılıyordu.
Mikrofonda bir kadın tınısı ve duvarlardan
geçen sahnedeki ilk şarkısı:
"Hançer-i ebrusu saplandı dile,
Gamze-i fettanı verdi velvele,
Bilmiyor ahvalimi ölsem bile,
Söyle artık gönlümü alsın ele."
Farklıydı...
O dönemde bütün hanımefendiler
sırada oturarak fasıl yapıyorlardı. Kimse bu konudan rahatsız görünmüyordu;
biri dışında...
Gün gelecek "Akşam oldu
hüzünlendim ben yine, hasret kaldım gözlerinin rengine..."yi ondan
dinlerken bir başak dalacağımız o şahane sesli kadın dışında...
Oturarak şarkı söylemeyi kabul
etmeyen ve ayakta şarkı söylemeye herkesi ikna ederek kendi tahtını belirleyen
sanatçı, Belvü Gazinosu'nda solistlik yerini alarak senelerce başında taşıyacağı
tacının da erkenden sahini olur.
Seneler Böyle Geçer...
Ayakkabısının topuk sesi
duyulur.
Sessizlik iyice artar.
Önce bir duble rakıyı fondip
yapar, sonra boş bardağını başının üstünden çevirir ve arkasına bakmadan atar.
Kırar bardağı...
Cam parçaları saçılır etrafa.
İşte sahnededir Müzeyyen
Senar...
Türk Sana Müziğinin ve
Cumhuriyetin Divası; şarkı söylerken adeta gırtlağı ile dans eder. Hançeresi
güçlü, yorumu benzersiz... Hayranlık uyandıran sesi ise eşsizdir.
Bazen sükunet gizli
anlamlar taşır...
Altı yaşında aniden kekeme olan
büyük usta rahatsızlık sonucu dört yaşına kadar neredeyse hiç konuşamaz. Ve o
dönemde kendisini şarkı söyleyerek ifade eder.
Sanki hayatın farklı bir
kucaklamasıdır bu suskun kaldığı dönem. Öyle ki ona şarkılar bağışlayacak bir
ömür için sanki ön hazırlıktır...
Müzeyyen Hanım...
İnsanın teninden geçen şarkıların
kraliçesi, yazmakla bitirilmez, dinlemekle doyulmaz ona...
Bir "Benzemez kimse
sana, tavrına hayran olayım," der ki insanın içinde yer gök
ünler...
Şarap tadındaki bu şahane şarkı
aynı zamanda içinde gerçek bir hilaye de taşır. Her kısa sözünde uzun anlamlar
doludur.
Tarih, 1900'lü yılların başı...
Makedonya'dan eğitim almak için
dersaadete gelen bir albayın kızı, burada tesadüfen bir genç ile tanışır.
Birbirlerine delice aşık olan bu iki sevgili bir daha asla bulunamayacak kadar
büyük ve özlemli bir sevda yaşarlar. Fakat bir süre sonra en olmadık zamanda
babası ölen kız, parasız pulsuz kalarak evine dönmek mecburiyetinde kalır.
Gitmeden önce evlenmek için sözleşirler.
Oğlan sekiz sene kızın yollarını gözler. Ne gelen vardır ne de giden...
Yetmezmiş gibi o dönemde çıkan
savaş ile beraber açlık ve yoksulluk çok yorar herkesi. Nihayetinde dağınık
hisler ve yaşam şartları oğlanın dengesini sarsar ve bu sarsıntı ona çok pahalıya
mal olur. Ailesinin ve çevresinin baskısı ile harap olan oğlan aniden kuzeni
ile evlenir. Ve evlenmesinden tam üç gün sonra senelerce beklediği, tek aşkı çıkar
gelir yanına...
Kız evlenmemiştir ve hep onu
beklemiştir. Oğlan inanamaz bu karşılaşmaya. Üstelik de kızın, Beyoğlu'ndaki
eski apartman dairesinde döndüğünü duyunca daha da kötü olur. Kız ona
gitmiştir, oğlan evde yoktur. Tam geri dönerken birbirlerini görürler... Çok
büyük bir talihsizliktir bu.
Sokağın ortasında sevdiğinin
gözlerinde kaybolan genç adam, kıza yaşadıklarını anlatmaya başlar; ancak
duydukları karşısında büyük acılar içinde kalan kız orayı terk eder ve Mısır'a,
amcasının yanına giderken yolda intihar eder. İntihar etmeden önce yazdığı
mektupta ise hala onu sevdiğini söyler.
Bu mektup genç adamın eline iki
sene sonra ulaşır -ki o artık önemli bir bürokrattır ve günlüğüne şu notu
yazar:
"Senin beni hala sevdiğini
anlamam için rezil olup, perişan olup bir başka kadının koynuna mı girmem
gerekiyordu, ey canım?"
İşte "Lütfuna ermek
için, söyle perişan olayım?" sözü
de buradan gelmektedir.
Bu kalp acıtan, iç geçirten
hikayenin şarkısı, "Benzemez Kimse Sana" seneler sonra
Müzeyyen Hanım'ın sıcak ve dokunaklı sesine ulaşır.
Ve üstatlarımıza saygıyı sonsuz
bilen "Kırık Plak" da iftiharla sunar...
BENZEMEZ KİMSE SANA
Benzemez kimse sana
Tavrına hayran olayım
Bakışından süzülen
İşvene kurban olayım
Lûtfuna ermek için
Söyle perişan olayım
Bakışından süzülen
İşvene kurban olayım
Söz: Rüştü Şardağ
Beste: Fehmi Tokay
Seslendiren: Müzeyyen Senar
Not: "Kırık Plak" adlı
müzik köşemden,
13.Bölüm/Ağustos 2010...
Seda Özay
Mayıs 2001 - Ortaköy
İlk Karşılaşma
yan yanaydık.
iç içeydik.
ara sıra göz gözeydik.
artık yüz yüzeydik.
bakıyordun; kısık yemyeşil gözlerinle içime akıyordun.
konuşuyordun; sana söyleyeceklerimi unutturuyordun.
gülüyordun; eski bir hatırayı anımsatıyordun.
anlatıyordun; kendini açıyordun, maziden bir-iki parça.
yaşanmışlıkla seni tanıtıyordun.
susuyordun; cümle kurmamı bekliyordun.
yürüyordun; yollardaki çukurları kapatıyordun.
sigara içiyordun; dumanından beni koruyordun.
anlamıyordun; ne getirmişti bizi bir araya.
utanıyordun; belki biraz da korkuyordun.
dokunuyordum!
bir tek gece, bir tek senin tenine dokunuyordum.
karşında soyunuyordum, bilip bilmeden bir şeyler yapıyordum; hiçbir şey
düşünmüyordum.
giysilerimle beraber terk etmişti beni kalkanlarım.
dayanıyordun!
unutamam o halini.
beni ne kadar iyi anlıyordun.
KGBT & RKBT Blog Tur || Hilekâr - Gaye Önel | Alıntı
4/30/2015, BY Buse Güler -
2 yorum:
KGBT & RKBT Blog Tur || Hilekâr - R.Gaye Önel | Yorum
4/28/2015, BY Buse Güler -
1 yorum:
Herkese merhaba ! Nasılsınız? Ben çok çok iyiyim. Canım arkadaşım Gaye Önel'in ilk kitabı Hilekâr'a blog turu yapıyoruz. Hem de Renkli Kalemler Blog Turu - RKBT ile birleştik, ortak bir tur oldu :) Ben iyi olmayayım da kim olsun di mi?
Hilekâr yazım aşamasındayken daha ilk bölümünü okuduğum zaman anlamıştım bu kitabı ne kadar çok seveceğimi. Şimdi ellerimde tutup, sayfalarını çevirdiğime inanamıyorum. Gerçekten çok güzel bir duygu. Kendi kitabım basılsa ancak bu kadar sevinebilirdim sanırım. Kapağı, renkleri, arka kapak yazısı, kendi ayracı ve yazı puntosuna kadar muhteşem bir kitap olmuş Hilekâr.
Türk yazarlarda fantastik yazanı pek görmedim. Çoğunlukta okuduğum tür fantastik olunca da kitaplığım yabancı yazarlar ile dolup taşmıştı haliyle. Ama hepsini bir köşeye ittim ve Hilekâr'ı en baş köşeye koydum, çünkü bunu hak ediyor :)
Fantastik diyorum ama fantastik okumayanları korkutmasın bu. Yazarımız öyle güzel harmanlamış ki konuyu ve fantastik öğeleri, kendinizi o dünyanın içinde buluveriyorsunuz birden ve asla çıkmak istemiyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız kitap bitmiş, hemde o sonla! Arkadaş olma torpilimi kullanıp ikinci kitaptan bir kaç bölüm okumak istiyorum sayın yazar, bilginize :)
Şimdi gelelim kitabımızın konusuna.
Cassie bir avcı. Son görevinde bir uçurumdan itildiğinde artık yolun sonuna geldiğini ve bu sefer öleceğini biliyordu. Fakat onu kurtaran biri var. Aidanhell.
Aidanhell * ben ona daha çok Aidan diyorum.* ise yüksek seviye bir iblis ve avcıların baş düşmanı. Aidan'ın kral olan babası kayıp ve sıradaki veliaht kendisi, kral olacak ama o buna henüz hazır değil. Daha önceden bir kâhin belirsiz bir kehanette bulunup, Aidan'ın avcı bir kız ile tüm iblis krallıklarını devireceğini söylemiş. İlk zamanlar Aidan buna pek ihtimal vermemiş. Zaten tüm krallıklar babasına bağlı, neden bunun için uğraşıp avcı bir kız ile birlik olsun ki, değil mi? Ama işte babası kaybolunca taht boş kalıyor ve ortalık karışıyor. Kâhin bir de üstüne "Babanı bulmak istiyorsan, kehaneti oku." dediğinde harekete geçiyor. Böylece hiç yapmaması gereken bir şey yapıyor ve bir anlaşma yaparak Cassie'nin ölümüne müdahale ediyor. Cassie ölmek üzereyken bir anda kendini Aidan'ın yanında bulunca epey şaşırıyor tabii ve olaylar da böyle başlıyor :)
Sıra görüşlerimde.
Ben Aidan'ı da Cassie'yi de çok sevdim :D Görüşmelerinden hemen sonra Cassie'nin çocuğun üstüne atlamaması da onu sevmemde bir artı puan tabii. Kitap gerçekten çok akıcıydı, su gibi akıp gidiyor okurken, bırakamıyorsunuz.
Diyaloglar çok iyiydi :D zaten alıntıları çıkardım tur kapsamında alıntıları da sizlerle paylaşacağız :) Kitabın Aidan ve Cassie ağzından anlatılması çok iyi olmuş. İkisinin de düşüncelerini okumak zevkliydi.
Bir konu daha var söylemek istediğim. Kitap gerçekten tam bir fantastik kitap havasındaydı. Okurken bunu hissediyorsunuz. Vampirlerden tutun da elflere kadar fantastik karakterleri görmeniz mevcut. Ben genelde bu tarz kitapları sevmem ve karakterler bana çok fazla gelir. Fakat yazar, sanki hepsi baş karakter gibi yazdığı için, sönük kalmamışlar ve bu benim çok hoşuma gitti.
Hilekâr, ilk kitabı olmasına rağmen böyle bir şeyi yazdığı ve karakterleri dengede tutabildiği için canım arkadaşım, biricik yazarım Gaye'mi tebrik ediyorum :) Mükemmel bir kitap olmuş, emeğine kalemine sağlık. Umarım bol bol okuyucusu olur. Ayrıca kitabın teşekkür kısmında ismimi görmek beni nasıl mutlu etti anlatamam. Bu kitap tüm o uzun telefon konuşmalarımıza değmiş :)
Kısaca; tüm okuyuculara kitap tavsiyemdir. Fantastik seviyor musunuz? Durmayın, hemen Hilekâr'a koşun :) Pişman olmayacaksınız. Fantastik sevmeyenler, Hilekâr ile sevebilirsiniz :)
Puanım: