Herkese merhaba.
Çok güzel bir kitabın yorumu ile karşınızdayım. Selvi Atıcı
– Sen kitabı dün gece bitti ve ben çok geçmeden yorumunu yayınlamak istedim.
Açıkçası alıntılarını da ayrı bir yazıda yayınlayacağım ama ne zaman olur
bilmiyorum. Çünkü yirmiden fazla alıntı çıkarmışım :D Daha çıkardı da bir süre
sonra kendime artık “Dur Buse!” dedim. Alıntılar ne zaman gelecek belli değil
ama en kısa sürede yayınlamaya çalışacağım. Fakat yorumumun sonuna bir iki
alıntı ekleyeceğim, tadımlık olsunlar. Bu sıralar başımı kaşıyacak vaktim
olmadığı için Sen’i bitirmem de biraz uzun sürdü. İnanır mısınız, son elli sayfayı
üç günde falan okuyamadım.
Aslında nasıl bir yorum yazacağımı hiç bilmiyorum. Çünkü
kitabın hepsini şuan size anlatmak istiyorum :D Eğer okumuş arkadaşlar varsa,
yazabilirsiniz bol bol sohbetini ederiz
*-*
Öncelikle bu yazarın okuduğum ilk kitabı. Kimliksiz’ i
arkadaşımdan almış ama uzun süre kitaplığımda bekletip geriye vermiştim. Çünkü
yazı puntosu gerçekten çok küçüktü! Bu bir neden değil ama o sıralar pek bir
şey okuyasım olmadığı için ona da başlamadım. Daha sonra bir kitapçıda
Kimliksiz’ i gördüm, on liraydı. Küçük de olsa alacağım artık, derken bir
baktım puntosu büyümüş :D Nasıl sevindim anlatamam. Sen’i okumak için önce
Kimliksiz’ i okumak istiyordum. Aslında bir bağlantısı yok kitapların ama
sırayı bozmayayım dedim fakat dayanamadım. Çünkü Kimliksiz’ i bir ablama
vermiştim ve Sen geldiği zaman sabredemedim, başladım. Sevgili yazarıma da
sordum, ilk önce Sen’ i okuyabileceğimi, sorun olmadığını söyledi.
Biraz sizlere konusundan bahsetmem gerekirse;
Süheyla, ben ona Demir gibi Sü diyeceğim, kardeşini
banyolarında bileklerini kesmiş olarak intihar ettiğini gördüğü an adeta
dünyası başına yıkılır. Aklında, kardeşinin intikamını almaktan başka bir şey
yoktur. Çünkü kardeşi intihar edecek, yaşamına son verecek birisi değildir. Sü,
artık ne yapacağını bilemediği için kardeşinin bıraktığı notu okudukça bir
şeylerin yanlış olduğunu düşünür. Evet, kardeşi ona şifreli bir not bırakmıştır
aslında ve Sü bir nevi bu şifreyi çözer. Kardeşinin bilgisayarındaki
bilgilerden yola çıkarak İstanbul’a gitmeye karar verir. Kardeşinin ölümü ile
bağlantılı olan kişilerden hesap sormaya, onlardan intikam almaya. İstanbul’ da
annesinin eski aşkı Timuçin Bey’in yanında kalacaktır. Bu arada, elindeki
ipuçlarından biri de girebilmek için gümüş karta sahip olmaları gereken bir
mekân. Kızımız aslında o kartı arıyor diyebiliriz.
Timuçin Bey’in bir moda evi var ve Sü’nün annesi bir terzi
olduğu için, kızımız bu işlere pek yabancı değil. Bir gün Timuçin Bey aniden
rahatsızlanınca gelen müşteriler ile kendisi ilgilenmek zorunda kalır. Gelen
müşterilerden biri kim dersiniz? Demir Mızrak.
Demir, son derece yakışıklı, karizmatik ve bir o kadar da
sivri dilli birisi. Önemli bir konuşma yapacağı için kendisine kıyafet
diktirecek. *O kıyafetin sonra ne halde olduğunu okuyunca epey gülmüştüm :D *
Timuçin Bey rahatsızlandığı için onun asistanı Sü ile muhatap olmak zorunda
kalıyor tabii :D Her neyse bizimkiler baya olaylı bir şekilde tanıştıktan sonra
Demir cüzdanını yere düşürüyor ve Sü diğer kartların arasında aradığı gümüş
kartı görüyor. Demir, telefon görüşmesi için dışarı çıktığı zaman kızımız
dayanamıyor tabii ve cüzdanını karıştırmaya başlıyor. Demir ise onu o şekilde
yakalıyor ve fotoğraflarını çekiyor, cüzdanını karıştırırken. Sonra Sü’ ye bir
nevi şantaj yapıyor, bir gece yemek yemelerini söylüyor.
İşte tanışmaları bu şekilde oluyor. Olaylar ve daha bir sürü
olaylar böyle devam ediyor.
Süheyla öyle kitaplarda okuduğumuz sümsük, mızmız, salak
kızlardan değil. Tuttuğunu koparan bir dövüş eğitmeni. Bu işin eğitimini almış
ve bir salonu var zaten. Hele o sivri dili yok mu, okurken o kadar çok eğlendim
ki.
Demir, Sü ne kadar sivri dilliyse o da öyle. Ucu açık ve
anlamları başka yerlere kayacak cümleleri kurmaktan, ima etmek hiç çekinmiyor.
Çiftimizi düşünsenize! O kadar iyiler ki, okumaya doyamıyorsunuz.
Kitapta sevdiğim noktalardan biri de, Sü’ nün hiçbir zaman
davasından vazgeçmemesi oldu. Açıkçası ben, kardeşini kaybetmiş biri olarak,
onu çok iyi anladım ve eğer Demir’e olan aşkı yüzünden intikam almayı falan
unutup mutlu mesut yaşasaydı ona çok kızardım. En çok takdir ettiğim
kısımlardan biri buydu. Çünkü genelde hep öyle olur. Kız, erkeği görünce bir
anda tüm sorunlar ortadan kalkar ve geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştur.
Yok öyle bir şey, Sü öyle değil. Ayrıca birbirlerini gördükleri ve hoşlanmaya
başladıkları ilk andan itibaren de yatağa atlamamalarını takdir ettim. Kitabın
sonuna kadar aksiyon bitmiyor, sürekli ipuçları toplanıyor ve adeta bulmaca
tamamlanıyor. Sonucu gördüğünüz zaman şaşıracağınıza eminim çünkü ben öyle bir
şey beklemiyordum.
Renkli Kalemler Blog Turu'ndan alıntıdır :) |
Demir, ah Demir. Ne desem ki onun için. O kadar… o kadar şey
ki. Yani şimdi hangi sözcük ile anlatsam :D Eğlenceli, muzip ve bir o kadar da
romantik, düşünceli, korumacı. Okurken göreceksiniz, o da hiç iyi şeyler
yaşamamış. Aslında söylesem spoiler olur mu? Hayır olmaz. Söylüyorum, sevgilisinin, evlenmek istediği
kadının bir nevi ölmesine sebep olmuş. Yani aslında olmamış ama o öyle
hissediyor. Hem de hamileymiş. Ama kızın salaklığı o yani. Ben o konuda Sü ile
aynı fikirdeyim. Kız bencilin tekiymiş. Ölürken de Demir’den bir söz istemiş,
işte sadece benim kalacaksın diye. Demir de ölümünden kendini sorumlu tutuyor
ve yeminini bozmuyor, Süheyla’ya deli gibi aşık olsa bile. Demir, kıyamam bu
yeminini çiğnememek için neler çekiyor bir bilseniz, işte bilmek için okuyun bu
kitabı :D
Ben diğer karakterleri de sevdim. Demir’ in abisi Çelik ve
Timuçin Bey. Gerçekten güzeldi. Bir sonraki kitap sanırım Çelik’in hikâyesi
olacakmış ve ben onu heyecanla bekliyorum!
Sanırım blog tarihimin en uzun yorumunu yazdım ama bu kitap
hak ediyor :D Bir de bu sıralar ben hep tur veya etkinlik kitaplarını okudum,
onları da çok sevmiş olsam bile SEN bana ilaç gibi geldi adeta sanki nefes
aldım.
Kitabın eksi yönlerine gelirsem eğer, ben sadece kapağı
beğenmedim. Yani o kapaktakiler benim kafamdaki Sü ve Demir değiller. Ama
kitabın iç kısmındaki matruşkalar, kitabın ayracının bir muşta olması, bunlar
çok ince şeyler ve çok güzeller. Yazarın dili son derece akıcıydı. Redaksiyon
kısmında ise birkaç yerinde sıkıntı vardı, o da nazar boncuğu olsun diyelim.
Selvi Atıcı kalemi ile böyle güzel bir kitapla tanışmış
olmaktan son derece mutluyum arkadaşlar. Selvi abla ile daha önce bir konuşmuşluğum
olmasa bile o kadar samimi ve yakın davrandı ki, son dönemdeki bazı burnu
havada yazarlar ile alakası olmadığının garantisini verebilirim. Her mesajıma
cevap verdi ve Sen için çektiğim her fotoğrafıma yorum yaptı, çok ilgili
sağolsun ^-^
En kısa zamanda Kimliksiz’ i okuyacağım diyor ve eğer hâlâ
yorumumu okumaya devam ediyorsanız, bu uzun yorumu okuduğunuz için size çok
teşekkür ediyorum. Eğer henüz almadıysanız, alın ve okuyun arkadaşlar,
kesinlikle tavsiyemdir. Mızmız, sümsük kızlardan bıktıysanız Sü ve Demir size
ilaç gibi gelecektir.
Sevgiler.
Puanım:
“Bir gün, dünyanın senin etrafında dönmediğini fark edeceksin! Ve sırf fark ettiğin o an sana gülebilmek için hemen dibinde olacağım!”
Demir, güldü. Bu Süheyla’ca ‘ Ömür boyu dizinin dibinden ayrılmayacağım, canım aşkım!’ demekti.
***
“Sen-“
“Ben, sana tapan adamım. Ben, özleminden aklını kaçıracak olan adamım! Ben, seni görebilmek için televizyon kanallarında rezil olmayı göze alan adamım! Kahretsin, Sü! Ben, hayatını seninle geçirmek için yanıp tutuşan adamım! Ben, senin sevdiğin adamım!”
***
“Beni bir virüs olarak düşün. Şansına iyisinden ya da kötüsünden… Sana yayıldım. Bedenine, ruhuna ve istesen de istemesen de kalbine sızdım. Beni atamazsın! Benden kurtulamazsın! Çünkü ben, senin ömür boyu katlanmak mecburiyetinde olduğun virüsünüm!”
“Keyfin bilir.”
“Tapıyorum. Sana. KADIN!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder