KGBT 11. Tur || Yasak Cennet - Mürşide Toslak || Yorum

6/29/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

 Bir insan.   Bir melek.          Umutsuz bir aşk.   Ve büyük bir savaş.
Aden, sadece sıradan bir insandı. Düşmüş meleklerin dünyasında kendine bir yer bulduğunda ise tüm hayatı geride kalmıştı.
Şimdi onların arasında yaşaması için güçlü olması bile yeterli değil.
Ama o ölümden yeniden doğacaktı.
Artık karanlık tüm gücüyle Aden’i sararken sadece kendini değil, sevdiklerini de korumak zorundadır.Ve gerçek aşk ya tüm bu karanlığın ta kendisiyse?
Yine de onun yanında kalır mıydınız?


Herkese merhaba ! 
Yeni bir blog tur yorumu ile sizlerleyim. Yorumuma, kitap tanıtımıma geçmeden önce sizlere söylemem gereken bir şey var arkadaşlar.

Bu kitap kesinlikle 'Türk yazar fantastik yazamaz.' cümlesine tepki olarak yazılmış :D Aksi olamaz. Eğer böyle bir ön yargıya sahipseniz, onu bir kenarı atmanızı tavsiye ederim. Mürşide Toslak'ın Yasak Cennet'ini okuduğunuzda fikirleriniz tamamen değişecek çünkü. 

Öncelikle biraz kitabımızın konusundan bahsedeyim size.
Aden, küçüklükten beri babaannesi ile yaşamış, onunla büyümüştür. Aynı zamanda fantastik bir kitap yazmaktadır. Babaannesi öldükten sonra Venedik'e taşınmaya karar verir. Orada bir arkadaşının yanında çalışmaya başlar. Bir gün sokakta yaşlı bir adam görür, saldıraya uğramış bir adam. Hemen ona yardım eder fakat bu yardım ile hayatının ne kadar değişeceğinin farkında değildir :)

Yardım ettiği kişi Leonardo Maximillan. Leonardo daha sonra Aden'in çalıştığı yere yani arkadaşının kafesine gelir. İkisini yemeğe davet eder. Aden kabul etmese de arkadaşı kabul ettiği için o da kabul etmek zorunda kalır. 

Yemeğe giderken Aden arabada kendinden geçiyor ve uyandığı zaman kendini Maximillan malikanesinde ve  yanında Leonardo yerine onun sağ kolu niteliğinde bir adam olan James'i buluyor.
Gözlemlediği davranışlardan Leonardo'nun insan olmadığını anlıyor. Evet arkadaşlar Leonardo insan değil bir düşmüş melek. 

Şimdi şurada şöyle bir parantez açayım. Düşmüş melekler kitapta ikiye ayrılmış; Işık Gözcüleri  ve Karanlık Gözcüleri. Leonardo için Işık Gözcüleri'nin lideri diyebiliriz. Aynı zamanda kitapta Cennet Taşı geçiyor. Kim Cennet Taşı'na sahip olursa en güçlü o oluyor. Bu taş Leonardo'nun elinde ve Karanlık Gözcüleri de bu taşın peşinde

Herneyse bir gün Karanlık Gözcüleri'nin lideri Liam, Leonardo ve James'i bi şekilde uzaklaştırarak eve geliyor. Daha sonra Aden ile karşılaşıyorlar. Aden, Liam'in rüyasında gördüğü kız.
Hemen ardından Liam taraf değiştiriyor ve Işık Gözcüleri'ne geçiyor. Olaylar da zaten bundan sonra başlıyor :)

Ama değinmek istediğim bir karakter daha var. O da Melliot. O kitaba daha sonradan dahil oluyor ve hakkında ne söylesem sanki spoiler olacak gibi hissediyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, Aden, Liam ve Melliot arasında bir bağ var. Sıradan bir aşk üçgeninden bahsetmiyorum, daha yoğun bir bağ, okuyunca göreceksiniz :)

Ben kitabı gerçekten çok sevdim. Fantastik bir kitap olduğu zaman artık biraz temkinli yaklaşıyorum, bir şey beklemeden okuyorum. Fakat yazarın kurduğu fantastik dünyayı, kurgusunu ben çok beğendim ve açıkçası başarılı buldum. Kitaplığımdaki kitapların çoğu fantastik olunca, birbirine benzetebiliyorum bu tür kurguları. Ama Yasak Cennet aralarındna sıyrıldı bana göre :)

Dediğim gibi kitabı genel olarak beğendim, sadece Liam, Aden ve Melliot arasındaki olayın kurgusu bana göre pek sağlam değildi. O da nazar boncuğu olsun değil mi ?

Yazarın ilk kitabı ve kendisine başarılar dilerim :) İkinci kitabı büyük bir heyecanla bekliyorum, umarım kısa zamanda çıkar :) Kitap tavsiyemdir.

Puanım:



KGBT 11. Tur || Yasak Cennet - Mürşide Toslak || Alıntılar

6/28/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Yeni bir blog tuurndan herkese merhaba :)
Henüz yorumumu yayınlamasam da alıntılar ile buradayım. Umarım hoşunuza gider :)









Okuma Etkinliği #8 || Karmakarışık - Emma Chase || Alıntılar

6/28/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba :) Son gün alıntılar bende. Aslında daha çok alıntı çıkardım fakat arasından en güzellerini seçtim, bütün bir kitabı alıntı olarak burada size okutmak istemedim :D
Umarım hoşunuza gider.









Okuma Etkinliği #8 || Karmakarışık - Emma Chase || Yorum

6/27/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:



Zengin, yakışıklı ve kendini beğenmiş Drew Evans ile güzel, zeki ve hırslı Katherine Brooks buluştuğunda işlerin karmakarışık hale gelmesi şaşılacak bir şey değildir.
Drew Evans'ın işi, milyon dolarlık anlaşmalar yapmak ve New York'un en güzel kadınlarını tek bir gülümsemeyle baştan çıkartmaktır. Peki, öyleyse neden yedi gündür evden dışarı çıkmıyor? Neden mahvolmuş, sefil bir halde ve depresyonda? Ona sorduğunuzda size sebebinin grip olduğunu söyleyecektir fakat hepimiz bunun doğru olmadığını biliyoruz.
Katherine Brooks, Drew'un babasının yatırım bankacılığı firmasında işe başladığı anda gösterişli playboyun hayatındaki her alanın bir karmaşaya sürüklenmesine sebep olmuştur. Profesyonel alandaki yarışları Drew'un cesaretini kırıyor, Katherine'e karşı hissettiği çekim dikkatini dağıtıyor ve onu yatağa atma girişimlerindeki başarısızlığı ise tamamen sinirlerini bozuyordur.
Nasıl oluyordu da kadının biri çıkıyor ve ağzı iyi laf yapan çapkın bir adamı mahvolmuş, umutsuz biri haline getirebiliyordu? Hayatta asla sahip olmak istemediği tek şeyi gerçekleştirerek.


Herkese merhaba, yeni bir okuma etkinliğinin yorumu ile karşınızdayım.

Sihirli Kitaplık ile Okuma Etkinlikleri kapsamında, Ephesus Yayınları sponsorluğunda yaptığımız okuma etkinliğimizde yorum sırası bana geldi.


Kitabın yorumuna geçmeden önce sizlere biraz konusundan, kitabımızın nasıl başladığından bahsetmek istiyorum.

Kitap, erkek karakterimiz Drew Evans’ın dağılmış bir hali ile başlıyor. Onun söylediğine göre grip olmuş. Gribal enfeksiyon. Fakat hiç iyi bir durumda değil. Adeta kendinden geçmiş diyebiliriz. Daha sonra onun bu hale nasıl geldiğini okumaya başlıyoruz. Drew anlatıyor, biz okuyoruz ve inanın bu çok eğlenceli oluyor.

Drew, son derece yakışıklı ve başarılı bir yatırım bankacısı. Karşısına çıkan kadınların hayır diyemediği bir adam. Ama bir gün şirkete yeni birisi başlıyor ve Drew reddediliyor, bu ne demek biliyor musunuz? Drew ne yapacak edecek ve o kadını elde edecek demek. Adeta bunun için savaşacak demek :D

Katherine, yeni işe başlayan kızımız. Oldukça başarılı ve başlarda zaten Drew ile rekabet halindeler. İşte olaylar böyle başlıyor ve devam ediyor.

Ben kitabı çok sevdim. Eğlenceli bir kitaptı ve bu beni çok rahatlattı açıkçası. Kitabı elime alıp okurken dış dünyadan soyutlandığımı, Drew ve Katherine ile olduğumu fark ettim. Karmakarışık, Drew tarafından anlatılıyor. Genelde hep kadın karakter tarafından anlatılan kitaplar okurum. Bu sefer erkek karakter gözünden olayları okumak çok güzel ve eğlenceliydi. Hem de karakteriniz Drew gibi bir karakterse, tadından yenmiyor, emin olun.


Kitap gayet akıcıydı, elinize aldığınız zaman sıkılmadan uzun süre okuyabiliyorsunuz ve sonra bir bakıyorsunuz kitap bitmiş. Drew, bize olayları şimdiki zaman ile anlatıyor. Bunu görünce kitaba adapte olamayacağımı düşündüm ama tam tersine, daha akıcı ve anlaşılır olmasını sağladı benim için.  Olayları öyle bir anlatıyor ki, bir sahneyi anlatırken sanki bir program sunuyormuş gibi, görüntüyü orada durdurup başka bir ayrıntıyı anlatıyor ve sonra devam ediyor mesela :D Gerçekten çok eğlenceliydi.

Kitabın kapağına gelirsek, bir şey söylemeye gerek var mı ? Yani sırf kapağı için bile alabilirsiniz bence :D Ayrıca kitap ciltli ve cildi kırmızı. O kadar güzel duruyor ki kitaplıkta kırmızı cildiyle mi dursun yoksa normal kapağıyla mı dursun, karar veremedim :D

Kısacası, ben kitabı çok beğendim. Okurken eğleneceğiniz tam bu mevsimlerde okuyup bitirebileceğiniz kitap. Kitap tavsiyemdir, umarım siz de benim kadar keyif alırsınız.

Puanım:


Okuma Etkinliği #8 || Karmakarışık - Emma Chase | Ön Okuma

6/25/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba.
Yeni bir okuma etkinliği ile sizlerleyim.
Bizim keyifle okuduğumuz Karmakarışık'ın ön okuması için sizi yazının devamına alalım.


Okuma Etkinliği #7 || Kır Papatyası - Dilek Taygun | Yorum

6/23/2015, BY Buse Güler - 1 yorum:

"Kızma..."Kızın ağzından bu kelime yalvarır bir tonda çıkmıştı. Adam daha fazla dayanamayarak masanın üzerinden elini uzatarak kızın elinin üzerine bıraktı."Kızdığım sen değilsin, küçüğüm...Kendime kızıyorum."Genç kızın kavisli kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı."Neden?""Bana emanet edilene sahip çıkamadım," dedi adam yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle."Ben... Ben senin için sadece bir emanet miyim?"


Herkese merhaba.

Sihirli Kitaplık ile Okuma Etkinlikleri olarak Mendirek Yayınları sponsorluğunda Kır Papatyası kitabına etkinlik düzenliyoruz ve yorum sırası bana geldi.

Yorumuma geçmeden önce sizlere biraz konusundan bahsedeyim.

İnci on sekiz yaşındadır. Küçükken anne ve babasını bir trafik kazasında kaybettiği için babaannesi ile yaşamaktadır. İnci lisede okuyor ve üniversiteye hazırlanıyor fakat burs alması gerekiyor, buna ihtiyacı var yani. Daha sonra uzaktan bir akrabaları olan Nur Hanım kızımıza yardım eli uzatıyor. Kendisinin durumu gayet yerinde ve İstanbul’da oğlunun yanında kalabileceğini söylüyor.
Gökhan,  Nur Hanım’ın oğlu. Annesi ona böyle bir konu ile gelince kesinlikle karşı çıkıyor fakat yine de annesinin sözünden çıkmamak için kabul ediyor. Yani kızımız İnci, Gökhan’ın evinde kalacak. Gökhan çok temiz ve titiz birisi.  İnci görür görmez Gökhan’a aşık oluyor. Gökhan ise ilk esnada tepkisiz kalsa da sonradan içten içe o da İnci ile ilgilenmeye başlıyor. Ama bunu kızımıza yansıtmıyor. En ufak bir şey bile olsa sürekli İnci ile tartışma durumuna girebiliyor. Gökhan kızımıza yardım ediyor fakat İnci’nin üzerinde tam bir baskı kurmuş durumda. Ben sana yardım ettim ama sen de benim istediklerimi yapacaksın gibi bir olay var ortada :D

Daha sonra işte olaylarımız devam ediyor. Kitap gerçekten akıcıydı. Okurken sayfalar akıp gidiyor. Kapağını, iç tasarımını ve yazı puntosu da çok hoşuma gitti. Fakat kitapta sevmediğim bir olay İnci ve Gökhan arasındaki yaş farkı oldu. İnci on sekiz, Gökhan otuz yaşındaydı. İnci en azından bir yirmi yaşında olsaydı dedim okurken. Etkinlikteki diğer kızlar ile konuştuğum zaman gördüm ki onlarında kitapta sevmedikleri şey bu yaş olayı olmuş. Hepimiz hemfikiriz yani. Son gün yorumu bende olduğu için açıklama yapayım. Biz aradaki yaş farkına takıldık ama kız on sekiz yaşında olduğu için. Bana göre olgun bir karakter değildi. Kaldı ki adam otuz yaşında. En azından kız yirmi bir , yirmi iki yaşında falan olsa belki tamam diyebilirdik. Hiçbir samimiyet yokken birden aynı evde falan yaşamaya başladılar işte. Evet, Gökhan devamlı Küçüğüm diyor olabilir ama kız gerçekten küçük işte. Bizi bu konu rahatsız etti. Kimse kalkıp da bana historical yazarlarından ve kitaplarından örnekler göstermesin. Kır Papatyası günümüzü anlatan bir kitap çünkü. İki iki daha dört, biz bu şekilde düşündük sadece bu kısmından rahatsız olduk. Yazar Dilek Taygun’un da büyük bir olgunluk ile bu eleştirilerimizi karşılayabileceğini ve kendine olumlu yönler çıkarabileceğini düşünüyorum. Kendisinin ilk kitabı, yazarlık hayatında başarılar dilerim.

Kitabın sonunu yazar iyi bağlamış. Tam bir Türk filmi tadındaydı. Eğer böyle hikayelerden ve Türk filmi tadında kitaplardan hoşlanıyorsanız seveceksinizdir.



Okuma Etkinliği #7 - Kır Papatyası - Dilek Taygun | Cast

6/21/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba. 
Kır Papatyası okuma etkinliğimizde Cast ile sizlerleyim :)

Umarım beğenirsiniz.











KGBT 10. Tur || Dengesiz Bir Adamın Anatomisi - Duygu Özlem Yücel | Yorum

6/20/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:


Can, Aslı'dan önce cehennemdeydi...Aslı'dan sonra yine cehennemde...Dengesiz Bir Adamın AnatomisiOnlar büyük bir rastlantıyla tanıştılar vesonrasını küçük mucizelere bıraktılar...Ama büyük bir engel vardı, Aslı'nınbir türlü anlayamadığı...İlişkilerindeki denge, yıkıcı birdengesizliğe sürüklendi.Ama sizce de, aşk bir dengesizlik halideğil mi?Aşk, büyük bir kaosta savrulmaktankorkmamak değil mi?Aşk, her şeye değmez mi?


Herkese merhaba.

Kitap Gurmeleri olarak onuncu blog turumuzu DEX Plus sponsorluğunda Duygu Özlem Yücel – Dengesiz Bir Adamın Anatomisi kitabına düzenliyoruz. Daha doğrusu, düzenledik. Çünkü bugün turun son günü ve yorum sırası bana geldi.

Dengesiz Bir Adamın Anatomisi, yazarın Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi kitabının erkek karakter ağzından anlatımı. Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi, çok sevildi, çok ilgi gördü ve yazarımız bir de olayları Can’ ın gözünden okumamızı sağladı.

Ben ilk kitap olan Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi’ni okumadım. Turu almadan önce de yazara sorduğumda bağımsız olarak okuyabileceğimi söyledi. Olayları Can’ın tarafından okudum. En kısa zamanda diğer kitabı alıp bir de Aslı’nın gözünden okumak istiyorum.

Biraz konusundan bahsetmem gerekirse; Aslı ve Can tam bir rastlantı sonucu karşılaştılar. Can Sipahioğlu bir işadamı. Aslı bir holdinge geliyor iş görüşmesi için. Ama o kadar çok bekletiliyor ve önemsenmiyor ki, artık dayanamıyor ve büyük bir öfkeyle patronun odasına gidiyor, yani Can’ın. Can o sırada odanın dışında olduğu için o şekilde karşılaşıyorlar ve Aslı onun aradığı kişi olduğundan habersiz bir şekilde sürekli laf söylüyor. Tam bir yanlış anlama söz konusu ama bu Can’ın hoşuna gidiyor ve oyunu devam ettiriyor. Daha sonra odaya girdikleri zaman Can; “Bu arada tanışmadık değil mi? Ben Can… Can Sipahioğlu. Şu meşhur patron!” diyor. Aslı tabi bu durumdan büyük utanç duyuyor. Can aslında ona kötü davranmıyor aksine, size bir görüşme ayarlayabilirim, ilgilenirler tarzında konuşuyor ama Aslı kararlı, gidecek. Yine de Can, Aslı’ya telefonunu veriyor. Olur da ararsa diye, ama kızımız aramıyor. Daha sonra tekrar karşılaşıyorlar yine bir rastlantı sonucu, olaylar sonra devam ediyor, çok fazla anlatmak istemiyorum, heyecanı kaçmasın (:

Aslında Can ve Aslı’nın ilişkileri gayet düzenli olabilirdi. Her şey yerinde gidebilirdi. Fakat bir sorunumuz var. Can rahatsız, depresif hastası diyebilirim ve bunu Aslı’dan saklıyor. Kaldı ki rahatsızlığı için sürekli başka bir yere gitmesi gerekiyor. Aslı’ya da söylemeyince tabi ilişkide çatlamalar başlıyor.

Kitabı ben sevdim. Aslı’nın gözünden olayları okumamış olsam bile, sanırım okuduktan sonra da bu kitap daha çok hoşuma gidecek. Benim için hep böyle aslında. Erkek karakterin ağzından anlatıldığı zaman olayları daha çok seviyorum. Sanırım, onların neler hissettiğini, iç seslerini okumak daha çok ilgimi çekiyor. Yazar iyi ki böyle bir şey yapmış ve biz olayları Can’ın gözünden okumuşuz.

Duygu Özlem Yücel’in kalemi ile ilk kez bu kitapta karşılaştım, gerçekten çok akıcı, elinize aldığınız zaman sayfalarca okuyabilirsiniz.  Kendisiyle de sohbet etme imkânım oldu, çok sıcakkanlı ve samimi birisi. En tatlı yazarlar arasında ilk sıralarda bence :D Turumuzda yazarımızın röportajını da yaptık ve oradan okuduğum kadarıyla çok yakında yine DEX Plus yayınları’ ndan bir romantik komedi geliyormuş. Bu habere çok sevindim, en kısa zamanda çıkar da keyifle okuruz umarım (:

Kitabın kapağına gelirsek, bir kapakta birden fazla kitap var aslında. İsminin yazılış şekli, arkasındaki gölgeler bile o kadar uyumlu olmuş ki kitaba, o yüzden kitap bence çok güzel bir kapağa sahip.
Kitap tavsiyemdir, ilk kitabı okumadıysanız bile alıp okuyabilirsiniz. Zaten okuduktan sonra ilk kitabı da okumak isteyeceksiniz.

 Puanım:




KGBT 10. Tur || Dengesiz Bir Adamın Anatomisi - Duygu Özlem Yücel | Ön Okuma

6/18/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba :) 
DEX yayınları sponsorluğunda Duygu Özlem Yücel - Dengesiz Bir Adamın Anatomisi kitabına blog tur düzenliyoruz. Blog tur kapsamında 3 kişiye tur kitabımızı hediye ettiğimiz çekilişe katılmak için tık tık .

Kitaba göz atmak için sizi Ön Okuma'ya alalım :)


Okuma Etkinliği #6 - Şimdi Benimsin - Güneş Demirel | Yorum

6/17/2015, BY Buse Güler - 2 yorum:

Herkese merhaba.

Bildiğiniz gibi, Sihirli Kitaplık ile Okuma Etkinlikleri olarak Güneş Demirel’in Şimdi Benimsin kitabına okuma etkinliği düzenliyoruz. Son gün yorum sırası bana geldi.

Şimdi Benimsin, konusu ve başlangıcı nedeniyle gerçekten çok ince çizgide bir kitap. Eğer ön yargılarınız ile başlarsanız bu kitaba okurken hiç hoşunuza gideceğini zannetmiyorum. Ama ben hepinizi ön yargılarınızı bir kenarı bırakmaya davet ediyorum. Çünkü başlamadan önce güzel yorumlar da okudum kötü yorumlar da. Ben de en iyisi objektif olayım dedim ve tarafsız bir şekilde kitaba başladım. Sevdim mi? Evet.

“Elif arabanın içindeydi. Kafasını cama yaslamış ve yıkılmış gözlerle etrafı izliyordu. Onun bu yıkılmışlığının tek sorumlusu olan bense, bir kez daha vicdan denizinde boğuluyordum.”
-Fırat

Yorumuma geçmeden önce sizlere biraz konusundan bahsetmek istiyorum. Merak etmeyin, söyleyeceğim şeyler spoiler olmayacak. Zaten kitabın başlarında okuyacağınız şeyleri anlatacağım.
Elif, hemşirelik okuyor ve Ankara’da yaşıyor. Abisi Cemal Mimarlık okuyor ve aynı bölümde olduğu Beril ile orada tanışıyorlar birbirlerini seviyorlar. Fakat bir sorun var. Beril Diyarbakırlı , Ankara’ya okumak için gelmiş ve önceden Diyarbakır’da bir aşiret ağasının oğlu ile sözleri yapılmış. Ne aşiret ağasının oğlu ne de Beril birbirlerini sevmiyorlar aslında. Sadece ailelerin karar verdiği bir olay. Ama Beril, neler olacağını bile bile gitmiş Elif’in abisi Cemal’e kaçmış ve evlenmişler. Bu olanlardan, yani evlilikten, Elif’in ailesinin de haberi yok. Beril’in sözlendiği kişi Fırat’ın ailesi evlerini bastıkları zaman öğreniyorlar.

Fırat Diyarbakır’da bir aşiretin gelecekteki ağası. Beril, Cemal ile kaçtıktan sonra herkes ondan bir şeyler yapmasını bekliyor. Ya Beril ve Cemal ölecek ya da Elif’e sahip olacak. Bir nevi ödeşecekler yani. Aslında Fırat okumuş bir adam cahil değil. Ama işte öyle bir baskı var ki üzerinde. Töreler ne derse o olur! O da gidiyor Elif’i kaçırıyor ve daha sonra kızın ailesinin evine atıveriyor. Nasıl olsa gelip kızlarını bana eş yapmak isteyecekler diye. Ama işler Fırat’ın planladığı gibi gitmiyor. Her geçen gün vicdan azabı daha da artarken, Elif’in ailesi Fırat’a gelmiyor. Aksine, Elif’i başka biri ile evlendirmek istiyorlar. Fırat dayanamıyor tabii. Ailesi ve aşireti üzerinde çok büyük bir baskı kurmuş. O kız gelecek ve evin gelini olacak.

“Ne hissediyordum? İğrenme! Evet evet, tam olarak buydu. Kendimden, aşiretimden, insanlarımdan… Bizlere ilmek ilmek işlenen törelerden… Her şeyden iğreniyordum!”
-Fırat

Elif ilk başlarda kesinlikle reddetse de daha sonra kendi rızası ile Fırat’a gidiyor. Hayır, tepkilerinizi geri çekin. Kızımız aşık olup da Fırat’ın kollarına atılmıyor. Geçerli bir sebebi var ama burada söylemek istemiyorum belki spoiler olarak algılayabilirsiniz. Diyarbakır’a gidiyorlar ve hikayemiz de böylece başlamış oluyor. Fırat ve Elif’in hikayesi…

Elif, gerçekten hiç kolay şeyler yaşamadı. Belki de bir kadının yaşayabileceği en kötü, en iğrenç şeyi yaşadı. Elif gibi ben de Fırat’ı bu konuda hiçbir zaman affetmedim. Öncelikle Elif’in ailesinden nefret ettiğimi söylemem gerek. Sanki bu olanlar kızın suçuymuş gibi onu hor gördüler! Hele o abisi varya, adam değil o gerçekten. Beril deseniz, olacakları, töreleri bile bile gitmiş Cemal’e kaçmış. Gerçekten o aileyi hiç sevmedim ve hiç ısınamadım. Elif’in ailesinden sevdiğim tek kişi kardeşi Zeynep oldu. İlk başlarda Zeynep’li kısımları okurken gerçekten çok duygulandım. Daha sonraları da öyle…

Fırat’ın tarafına gelirsek, beni çok şaşırttılar. Ben geri kafalı, törelerden başka hiçbir şeyi bilmeyen kötü insanlar beklerken, aslında töreleri bildikleri halde modern insanlar ile karşılaştım. Hem bilgili ve modernler hem de törelerine, aşiretlerine saygıları var. Elif’i hiçbir zaman hor görmediler ve açıkçası kendi ailesinden çok çok daha yakın oldular. Gülizar anne ve Mehmet baba, Elif’i kendi kızlarından ayırt etmediler. Hepsi neler olduğunun, suçlarının farkındalardı. Elmas ve Kenan Fırat’ın kardeşleri, gerçekten çok iyi karakterlerdi. 

“Onu görmezden gelmeme kızıyordu, biliyordum. Bu aralar ondaki değişikliği fark etmiyor değildim. Bakışları değişmişti, davranışları da… Gün içinde işten de arıyordu beni. Birkaç kez, gece uyuduğumu sanıp yatakta beni izlerken yakalamıştım onu. İşte tüm bunlar beni korkutuyordu.”
-Elif

İlk başta da söylediğim gibi kitap konusu itibari ile çok ince çizgide bir kitap. Nasıl bakıp, ele alacağınıza bağlı. Çünkü ben bütün kitap boyunca Fırat’ın kendinden iğrenip, pişmanlıktan vicdan azabından kahrolmasını okudum neredeyse. Elif deseniz kesinlikle Fırat’ı affetmedi. Sadece o da Fırat’ı tanıdıkça, nasıl oldu, Fırat bunu bana nasıl yapabildi diye sordu hep kendine.

Güneş Demirel kalemi ile ilk kez bu kitapta tanıştım ve gerçekten yazarın sihirli bir kalemi olduğuna inanıyorum. Birkaç bölüm okumak için elime aldığım gece, gerçekten yorgunluktan ve uykusuzluktan ölüyordum. Biraz okuyup uyumak için almıştım elime. Fakat ben kitabı bırakabildiğim zaman saat sabahın 4.00’üydü. Uzun zamandır böylesine kitap okumamıştım. Gerçekten çok akıcıydı. Karakterler ise, kitaba başladığımdan beri sanki uzun süredir 
hayatımdalarmış ve oturmuş konuşuyormuşuz gibi hissetim. Kitapta Fırat’ı anlamamın nedenlerinden biri de kitabın hem Fırat hem de Elif’in tarafından anlatılıyor olmasıydı. Bu ayrıntı güzeldi bence.

Kitabın kapağı. Muhteşem! En iyi kapaklardan biri bence, çünkü kapaktaki adam tam bir Fırat. Daha iyi bir kapak olabilir miydi? Bilmiyorum. Bu gerçekten çok güzel. Zaten kitabımız ciltli, biliyorsunuzdur.

Kısacası ben kitabı beğendim ve tavsiyemdir. Bir puanı kitabın başındaki o kısımdan kırıyorum. 

Puanım:



Okuma Etkinliği #6 - Şimdi Benimsin - Güneş Demirel | Yazar'ın Diğer Kitapları

6/16/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba !
Yazarımızın toplam yayınlanmış dört kitabı bulunuyor ve Ephesus Yayınları'ndan çıkan Aşk Kanatları kitabı hariç etkinlik kitabımız olan Şimdi Benimsin tekrar düzenlenerek basılmış. İyi ki de öyle olmuş çünkü ben kapağa bayıldım. Diğer kitaplarına bir göz atalım :)




Her insanın aynalara gösterdiği sadece bir yüzü, Kimseye söyleyemediği bin hüznü vardır... Mevlana Kardeş gibi büyüyen, hayatlarını çocukluklarından beri ayrılmaksızın geçiren Çiçek ve İpek de içlerinde binlerce hüznü barındırıyorlardı. Her daim birbirlerinin sırdaşı, dert ortağı, en büyük dayanağı olan bu iki genç kadın öylesine güçlü bir dostluğa sahiplerdi ki ölümün koyduğu engelleri bile aşacaklardı. Türk Edebiyatının genç yeteneklerinden Güneş Demirelin ikinci eseri SEN YOKKEN gerçek dostluğun, aşkın ve emek verildikçe artan bir sevginin hikâyesi. Duygu yüklü, sürükleyici ve bir solukta okuyacağınız bu romanı elinizden bırakamayacaksınız. 








Ben neredeyim, kimim, unutmam an meselesiydi... Kelimelerle tarif edemezdim, kalbim yerinden fırlayıp onun kalbini yakalayacaktı neredeyse... Sevmek ne garip şey... Alıp yüreğime bassam ya da öpsem doyar mıyım? 

Hayatı koca bir bilmece olarak görenler için nefes aldığımız her dakika aslında bir sürprize kapı aralar. O sürprizler bazen neşe bazen hüzün getirir bize. Aşk da o sürprizlerden biridir. 

Katran karası gecelere yatar, ansızın açan pırıl pırıl güneşli sabahlara uyanır insan. Yağmurun hayatına basit bir top darbesiyle giren Özgür, kalbi aşkla çarpan bir adamın bir kadının hayatına nasıl sürprizler taşıyabileceğinin kanıtı adeta. Can dostu Sunanın güvenli limanına sığınmış, kendini fazladan her türlü duyguya çok erken kapamış, gelecekten çok geçmişe bakarak yaşama yanılgısına kapılmış bir kadının adım adım yüzünü nasıl da aşka, sevgiye çevirebileceğini anlatan böyle hayatlar da var dedirten bir roman...

Edebiyatın genç ve güçlü kalemi Güneş Demirel yine en sahici duygularımızla yüzleşmemiz için sayfalar dolu süren bir serüvene davet ediyor bizi..





Bazı aşklar derin izler bırakır. Çekip gitmek yetmez unutmaya.

Kerem, gözlerinin içindeki ışıltıya yakalandığı an tutulmuştu Bade'ye… Bade aşktı… Hayattı… Nefesti… Ateşe dokunmaktı… Ona bakmak bile, ateşe âşık bir pervane gibi yanmayı kabul etmek demekti.

Bade her hücresiyle âşıktı Kerem'e… Hiç kimse onun gibi ürpertemezdi yüreğini, titretemezdi benliğini. Ancak Kerem'in korkuları, Bade'nin güvensizliği, ayrılığı davet etmişti aşklarına Ama ayrılmak, aşktan vazgeçmek değildi. Aşk bitmiyor, tutku dinmiyor, yürek söz dinlemiyordu…

Bade'nin yenemediği gururu ve vazgeçemediği inadıyla savaşabilecek miydi Kerem? Bir savaş mıydı ki aşk? Mutlu olmak için, diğer yarısının peşinden koşmalı mıydı insan? Susmak yerine, haykırmalı mıydı aşkı?







Okuma Etkinliği #6 - Şimdi Benimsin - Güneş Demirel | Ön Okuma

6/15/2015, BY Buse Güler - 2 yorum:

Herkese merhaba. 
Sihirli Kitaplık ile Okuma Etkinlikleri olarak yeni bir okuma etkinliği ile karşınızdayız. Bu etkinlik kapsamında Ephesus Yayınları sponsorluğunda bir kişiye Şimdi Benimsin kitabını hediye ettiğimiz çekilişe katılmak için tık tık :)

Çok yakında yorumum sizlerle olacak ama şimdilik ön okumaya bir göz atın derim :)

Sen - Selvi Atıcı | Yorum

6/14/2015, BY Buse Güler - Hiç yorum yok:

Herkese merhaba.

Çok güzel bir kitabın yorumu ile karşınızdayım. Selvi Atıcı – Sen kitabı dün gece bitti ve ben çok geçmeden yorumunu yayınlamak istedim. Açıkçası alıntılarını da ayrı bir yazıda yayınlayacağım ama ne zaman olur bilmiyorum. Çünkü yirmiden fazla alıntı çıkarmışım :D Daha çıkardı da bir süre sonra kendime artık “Dur Buse!” dedim. Alıntılar ne zaman gelecek belli değil ama en kısa sürede yayınlamaya çalışacağım. Fakat yorumumun sonuna bir iki alıntı ekleyeceğim, tadımlık olsunlar. Bu sıralar başımı kaşıyacak vaktim olmadığı için Sen’i bitirmem de biraz uzun sürdü. İnanır mısınız, son elli sayfayı üç günde falan okuyamadım.

Aslında nasıl bir yorum yazacağımı hiç bilmiyorum. Çünkü kitabın hepsini şuan size anlatmak istiyorum :D Eğer okumuş arkadaşlar varsa, yazabilirsiniz bol bol sohbetini ederiz  *-*


Öncelikle bu yazarın okuduğum ilk kitabı. Kimliksiz’ i arkadaşımdan almış ama uzun süre kitaplığımda bekletip geriye vermiştim. Çünkü yazı puntosu gerçekten çok küçüktü! Bu bir neden değil ama o sıralar pek bir şey okuyasım olmadığı için ona da başlamadım. Daha sonra bir kitapçıda Kimliksiz’ i gördüm, on liraydı. Küçük de olsa alacağım artık, derken bir baktım puntosu büyümüş :D Nasıl sevindim anlatamam. Sen’i okumak için önce Kimliksiz’ i okumak istiyordum. Aslında bir bağlantısı yok kitapların ama sırayı bozmayayım dedim fakat dayanamadım. Çünkü Kimliksiz’ i bir ablama vermiştim ve Sen geldiği zaman sabredemedim, başladım. Sevgili yazarıma da sordum, ilk önce Sen’ i okuyabileceğimi, sorun olmadığını söyledi.

Biraz sizlere konusundan bahsetmem gerekirse;
Süheyla, ben ona Demir gibi Sü diyeceğim, kardeşini banyolarında bileklerini kesmiş olarak intihar ettiğini gördüğü an adeta dünyası başına yıkılır. Aklında, kardeşinin intikamını almaktan başka bir şey yoktur. Çünkü kardeşi intihar edecek, yaşamına son verecek birisi değildir. Sü, artık ne yapacağını bilemediği için kardeşinin bıraktığı notu okudukça bir şeylerin yanlış olduğunu düşünür. Evet, kardeşi ona şifreli bir not bırakmıştır aslında ve Sü bir nevi bu şifreyi çözer. Kardeşinin bilgisayarındaki bilgilerden yola çıkarak İstanbul’a gitmeye karar verir. Kardeşinin ölümü ile bağlantılı olan kişilerden hesap sormaya, onlardan intikam almaya. İstanbul’ da annesinin eski aşkı Timuçin Bey’in yanında kalacaktır. Bu arada, elindeki ipuçlarından biri de girebilmek için gümüş karta sahip olmaları gereken bir mekân. Kızımız aslında o kartı arıyor diyebiliriz.
Timuçin Bey’in bir moda evi var ve Sü’nün annesi bir terzi olduğu için, kızımız bu işlere pek yabancı değil. Bir gün Timuçin Bey aniden rahatsızlanınca gelen müşteriler ile kendisi ilgilenmek zorunda kalır. Gelen müşterilerden biri kim dersiniz? Demir Mızrak.

Demir, son derece yakışıklı, karizmatik ve bir o kadar da sivri dilli birisi. Önemli bir konuşma yapacağı için kendisine kıyafet diktirecek. *O kıyafetin sonra ne halde olduğunu okuyunca epey gülmüştüm :D * Timuçin Bey rahatsızlandığı için onun asistanı Sü ile muhatap olmak zorunda kalıyor tabii :D Her neyse bizimkiler baya olaylı bir şekilde tanıştıktan sonra Demir cüzdanını yere düşürüyor ve Sü diğer kartların arasında aradığı gümüş kartı görüyor. Demir, telefon görüşmesi için dışarı çıktığı zaman kızımız dayanamıyor tabii ve cüzdanını karıştırmaya başlıyor. Demir ise onu o şekilde yakalıyor ve fotoğraflarını çekiyor, cüzdanını karıştırırken. Sonra Sü’ ye bir nevi şantaj yapıyor, bir gece yemek yemelerini söylüyor.



İşte tanışmaları bu şekilde oluyor. Olaylar ve daha bir sürü olaylar böyle devam ediyor. 
Süheyla öyle kitaplarda okuduğumuz sümsük, mızmız, salak kızlardan değil. Tuttuğunu koparan bir dövüş eğitmeni. Bu işin eğitimini almış ve bir salonu var zaten. Hele o sivri dili yok mu, okurken o kadar çok eğlendim ki.

Demir, Sü ne kadar sivri dilliyse o da öyle. Ucu açık ve anlamları başka yerlere kayacak cümleleri kurmaktan, ima etmek hiç çekinmiyor. Çiftimizi düşünsenize! O kadar iyiler ki, okumaya doyamıyorsunuz.

Kitapta sevdiğim noktalardan biri de, Sü’ nün hiçbir zaman davasından vazgeçmemesi oldu. Açıkçası ben, kardeşini kaybetmiş biri olarak, onu çok iyi anladım ve eğer Demir’e olan aşkı yüzünden intikam almayı falan unutup mutlu mesut yaşasaydı ona çok kızardım. En çok takdir ettiğim kısımlardan biri buydu. Çünkü genelde hep öyle olur. Kız, erkeği görünce bir anda tüm sorunlar ortadan kalkar ve geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştur. Yok öyle bir şey, Sü öyle değil. Ayrıca birbirlerini gördükleri ve hoşlanmaya başladıkları ilk andan itibaren de yatağa atlamamalarını takdir ettim. Kitabın sonuna kadar aksiyon bitmiyor, sürekli ipuçları toplanıyor ve adeta bulmaca tamamlanıyor. Sonucu gördüğünüz zaman şaşıracağınıza eminim çünkü ben öyle bir şey beklemiyordum.

Renkli Kalemler Blog Turu'ndan alıntıdır :)
Demir, ah Demir. Ne desem ki onun için. O kadar… o kadar şey ki. Yani şimdi hangi sözcük ile anlatsam :D Eğlenceli, muzip ve bir o kadar da romantik, düşünceli, korumacı. Okurken göreceksiniz, o da hiç iyi şeyler yaşamamış. Aslında söylesem spoiler olur mu? Hayır olmaz.  Söylüyorum, sevgilisinin, evlenmek istediği kadının bir nevi ölmesine sebep olmuş. Yani aslında olmamış ama o öyle hissediyor. Hem de hamileymiş. Ama kızın salaklığı o yani. Ben o konuda Sü ile aynı fikirdeyim. Kız bencilin tekiymiş. Ölürken de Demir’den bir söz istemiş, işte sadece benim kalacaksın diye. Demir de ölümünden kendini sorumlu tutuyor ve yeminini bozmuyor, Süheyla’ya deli gibi aşık olsa bile. Demir, kıyamam bu yeminini çiğnememek için neler çekiyor bir bilseniz, işte bilmek için okuyun bu kitabı :D 

Ben diğer karakterleri de sevdim. Demir’ in abisi Çelik ve Timuçin Bey. Gerçekten güzeldi. Bir sonraki kitap sanırım Çelik’in hikâyesi olacakmış ve ben onu heyecanla bekliyorum!
Sanırım blog tarihimin en uzun yorumunu yazdım ama bu kitap hak ediyor :D Bir de bu sıralar ben hep tur veya etkinlik kitaplarını okudum, onları da çok sevmiş olsam bile SEN bana ilaç gibi geldi adeta sanki nefes aldım.

Kitabın eksi yönlerine gelirsem eğer, ben sadece kapağı beğenmedim. Yani o kapaktakiler benim kafamdaki Sü ve Demir değiller. Ama kitabın iç kısmındaki matruşkalar, kitabın ayracının bir muşta olması, bunlar çok ince şeyler ve çok güzeller. Yazarın dili son derece akıcıydı. Redaksiyon kısmında ise birkaç yerinde sıkıntı vardı, o da nazar boncuğu olsun diyelim.

Selvi Atıcı kalemi ile böyle güzel bir kitapla tanışmış olmaktan son derece mutluyum arkadaşlar. Selvi abla ile daha önce bir konuşmuşluğum olmasa bile o kadar samimi ve yakın davrandı ki, son dönemdeki bazı burnu havada yazarlar ile alakası olmadığının garantisini verebilirim. Her mesajıma cevap verdi ve Sen için çektiğim her fotoğrafıma yorum yaptı, çok ilgili sağolsun ^-^
En kısa zamanda Kimliksiz’ i okuyacağım diyor ve eğer hâlâ yorumumu okumaya devam ediyorsanız, bu uzun yorumu okuduğunuz için size çok teşekkür ediyorum. Eğer henüz almadıysanız, alın ve okuyun arkadaşlar, kesinlikle tavsiyemdir. Mızmız, sümsük kızlardan bıktıysanız Sü ve Demir size ilaç gibi gelecektir.  

Sevgiler.

Puanım:




“Bir gün, dünyanın senin etrafında dönmediğini fark edeceksin! Ve sırf fark ettiğin o an sana gülebilmek için hemen dibinde olacağım!”
Demir, güldü. Bu Süheyla’ca ‘ Ömür boyu dizinin dibinden ayrılmayacağım, canım aşkım!’ demekti.

***

“Sen-“
“Ben, sana tapan adamım. Ben, özleminden aklını kaçıracak olan adamım! Ben, seni görebilmek için televizyon kanallarında rezil olmayı göze alan adamım! Kahretsin, Sü! Ben, hayatını seninle geçirmek için yanıp tutuşan adamım! Ben, senin sevdiğin adamım!”

***

“Beni bir virüs olarak düşün. Şansına iyisinden ya da kötüsünden… Sana yayıldım. Bedenine, ruhuna  ve istesen de istemesen de kalbine sızdım. Beni atamazsın! Benden kurtulamazsın! Çünkü ben, senin ömür boyu katlanmak mecburiyetinde olduğun virüsünüm!”
“Keyfin bilir.”
“Tapıyorum. Sana. KADIN!”